Neden orta gelir tuzağından bir türlü kurtulamıyoruz? Bu durumun altında yatan nedenler, hem yapısal sorunlar hem de dışsal etkenlerle birleşerek Türkiye ekonomisinin yüksek gelirli bir ülke statüsüne ulaşmasını engelliyor.
Geçen hafta, Türkiye’nin uzun yıllardır sıkışıp kaldığı bir kısır döngüyü, “Orta Gelir Tuzağı”nı kaleme almıştım. “Gelişemeyen Ülkeler” liginden çıkmak için defalarca hamle yaptık, ama ne yazık ki her seferinde aynı noktaya geri döndük. 2023 yılında Türkiye'de kişi başına düşen milli gelir 12.475 ABD doları olarak ölçüldü. Ancak aynı yıl, orta gelir seviyesi olarak belirlenen 14 bin dolara ulaşamadık. Tam bu noktada, dikkatli okurlarımdan bazıları beni uyardı: Bu hesap, ülkede üretilen mal ve hizmetin değerinin, Türk vatandaşlarının sayısına bölünmesiyle yapılıyor. Peki, ya göçmen nüfus? Onlar da bu pastadan pay alıyor. Yani, göçmenleri de hesaba kattığımızda kişi başına düşen gelir aslında çok daha düşük. Problemi çözmek için doğru sayılara ihtiyacımız var.
Türkiye hala düşük katma değerli üretime odaklanıyor. Tekstil, otomotiv gibi sektörlerde üretim yapıyoruz, ama ürettiğimiz ürünlerin büyük kısmı düşük teknoloji gerektiren, dolayısıyla düşük kârlı ürünler. Yetişmiş gençlerimiz, ülkemizde bulamadıkları fırsatları yurtdışında arıyor.
ORTA GELİR TUZAĞININ KİLİT NEDENLERİ
Peki, neden orta gelir tuzağından bir türlü kurtulamıyoruz? Bu durumun altında yatan nedenler, hem yapısal sorunlar hem de dışsal etkenlerle birleşerek Türkiye ekonomisinin yüksek gelirli bir ülke statüsüne ulaşmasını engelliyor. İşte Türkiye'yi bu tuzağa çeken başlıca faktörler:
1. Yenilik ve Teknoloji Üretiminde Eksiklik:
- Ar-Ge Harcamalarının Yetersizliği: Türkiye, Ar-Ge’ye gerektiği gibi yatırım yapmıyor. Güney Kore gibi ülkeler milli gelirlerinin yaklaşık %4'ünü Ar-Ge'ye ayırırken, Türkiye'de bu oran %1'in altında. Sonuç? Teknoloji üretiminde geride kalıyoruz. Yenilikçilikten yoksun bir ekonomi, küresel yarışta bir adım geride başlar. Ülke olarak adeta araştırma tarafında yokuz, başkalarının yarattığını geliştirme peşindeyiz.
- Katma Değeri Düşük Üretim: Türkiye hala düşük katma değerli üretime odaklanıyor. Tekstil, otomotiv gibi sektörlerde üretim yapıyoruz, ama ürettiğimiz ürünlerin büyük kısmı düşük teknoloji gerektiren, dolayısıyla düşük kârlı ürünler. “El elden üstündür” derler, biz de yüksek teknoloji gerektiren sektörlere yönelmeli, katma değerli ürünler üretmeliyiz. Ancak böylece uluslararası arenada söz sahibi olabiliriz.
2. Eğitim Sisteminin Yetersizliği ve Beyin Göçü:
- Nitelikli İşgücü Eksikliği: Eğitim sistemimiz, nitelikli işgücü yetiştirmekte sınıfta kalıyor. Özellikle bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) alanlarında yetersiz eğitim, genç nüfusun daha yüksek katma değerli sektörlerde çalışabilme yeteneğini sınırlıyor. Bu durum, Türkiye'nin küresel rekabet gücünü zayıflatıyor. “Ağaç yaşken eğilir,” ama biz gençlerimizi gerektiği gibi eğitemiyoruz.
- Beyin Göçü: Yetişmiş gençlerimiz, ülkemizde bulamadıkları fırsatları yurtdışında arıyor. Mühendislerimiz, doktorlarımız, bilim insanlarımız başka ülkelerde daha iyi olanaklar buluyor. Bu, bir ülke için hem ekonomik hem de sosyal bir kayıp. Biz yılların birikimi elmaslarımızı, evlatlarımızı kaybediyoruz.
3. Zayıf Kurumsal Yapılar ve Yönetişim Sorunları:
- Yolsuzluk ve Şeffaflık Eksikliği: Yolsuzluk, Türkiye’nin kangren olmuş bir yarası. Yabancı yatırımcıların gözünde bu durum, Türkiye’yi riskli bir pazar haline getiriyor. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı konularındaki zayıflıklar, iş dünyasının güvenini sarsıyor, uzun vadeli yatırımları engelliyor. “Güven zenginliktir,” ama biz bu güveni tesis edemiyoruz.
- Bürokratik Engeller: Karmaşık ve zaman alıcı bürokratik süreçler, işletmelerin yenilik yapma ve büyüme kapasitesini kısıtlıyor. Özellikle yeni girişimciler, bu engeller nedeniyle zorluklarla karşılaşıyor. “Ağırdan almak,” bir erdem değil, kalkınma önündeki en büyük engel.
4. Dış Talebe Aşırı Bağımlılık:
- İhracata Dayalı Büyüme Modeli: Türkiye ekonomisi büyük ölçüde ihracata dayalı, ancak bu ihracatın büyük kısmı düşük katma değerli ürünlerden oluşuyor. Küresel piyasalardaki dalgalanmalar, Türkiye’nin ihracat gelirlerini doğrudan etkiliyor ve ekonomik istikrarı tehdit ediyor. “Dışa bağımlılık” zenginleşmenin değil, kırılganlığın bir göstergesi.
- Döviz Kuru Dalgalanmaları: Yüksek dış borç yükü nedeniyle döviz kuru dalgalanmalarına karşı oldukça hassasız. Döviz kurlarındaki ani artışlar, ithalat maliyetlerini yükseltiyor ve enflasyonu tetikliyor. Bu da ekonomiyi ciddi bir dar boğaza sürüklüyor.
5. Endüstriyel Çeşitlilik Eksikliği:
- Sektörel Dengesizlik: Türkiye, belirli sektörlere aşırı bağımlı bir ekonomi. Örneğin, inşaat sektörü son yıllarda büyük bir büyüme kaydetti, ancak bu büyüme sürdürülebilir değil ve ekonomi için risk oluşturuyor. Türkiye’nin, farklı sektörlerdeki potansiyelini kullanarak endüstriyel çeşitliliği artırması gerekiyor. “Yumurta hep aynı sepete konmaz,” ama biz hala tüm yumurtaları inşaat sektörüne yüklüyoruz.
- Tarım Sektörünün Gerilemesi: Tarım, Türkiye ekonomisinin bel kemiği olmasına rağmen, modern tarım tekniklerinin yetersiz kullanımı ve düşük verimlilik nedeniyle gerilemeye devam ediyor. Bu durum, kırsal kalkınmayı ve gıda güvenliğini tehdit ediyor. Kısacası, “eli boş dönen çiftçi” ülkenin geleceğini de belirsizleştiriyor. Her geçen gün ekilmeyen tarlaların miktarı artıyor.
Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtulabilmesi için, kapsamlı bir kalkınma programına ihtiyacı var. Bu program, eğitimi iyileştirmekten, yenilikçiliği teşvik etmeye, kurumsal yapıları güçlendirmeye kadar geniş bir yelpazede reformlar içermeli.
ÇIKIŞ YOLU: YENİDEN YAPILANMA VE REFORMLAR
Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtulabilmesi için, yukarıda sıraladığım yapısal sorunları çözmeye yönelik uzun vadeli ve kapsamlı bir kalkınma programına ihtiyacı var. Bu program, eğitimi iyileştirmekten, yenilikçiliği teşvik etmeye, kurumsal yapıları güçlendirmeye kadar geniş bir yelpazede reformlar içermeli. Aynı zamanda, ülkenin potansiyelini en iyi şekilde kullanmak için sanayi ve tarım politikalarında köklü değişikliklere gidilmeli.
Bu adımları atmadan, küresel ekonomide daha rekabetçi ve sürdürülebilir bir büyüme yoluna girmemiz hayalden öteye geçmeyecek. Türkiye’nin geleceği, bu reformları hayata geçirebilme yeteneğinde yatıyor. Her ne kadar "Zaman en iyi öğretmendir," desek de, değişim için zamanın geçmesini beklemek, bizi bir adım daha geriye götürecek. Şimdi, bu köklü değişimleri gerçekleştirme zamanı.
https://www.yeniarayis.com/makale/orta-gelir-tuzagi-turkiyenin-makus-talihi-mi-141
Yorum Yazın