Trump’ın ABD seçimini kazanmasının pek çok sonucu olacak. Sadece Türkiye-ABD ilişkileri açısından değil, demokrasinin kurumsal olarak yıpranması açısından da riskli bir dönme girdik. Bu konu başlıklarını Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ile konuştuk. Kalaycıoğlu Trump’ın dış politika tercihleri Türkiye’yi bölgede daha yalnız bırakabileceğini ifade ederek; “Türkiye karşıtı güçlü bir ABD yönetimi olduğu açık. Türkiye için en olumsuz durum bu. Bu açıkçası yönetilmesi zor bir durum” dedi.
Trump’un nasıl seçildiğine gelmeden önce, seçim sonuçlarının bizi nasıl etkileyeceğini konuşalım isterseniz yani Türkiye-ABD ilişkilerine. Beklentiniz nedir bu konuda?
İki ülke arasındaki ilişkiler konusunda Türkiye için en dezavantajlı durum, devletlerarası kurumsal ilişkileri kişisel baza indirmek olacaktır. Böyle bir durum Türkiye için en yüksek rizikolu durum olur. Çünkü güçlü olan kurumlardır, kişiler değil.
Şunu unutmayalım ki, İstiklal Savaşı TBMM tarafından yönetilmiştir. Atatürk bütün hayatı boyunca kurumların önemini vurguladı, kendisi dahil kişilerin değil. Sonuç olarak kurumsal işleyiş şeffaflığa dayanıyor, kişisel ilişkiler ise gizlik içinde oluyor. Ve sonuçlarını da bilmiyoruz, çok geç oluncaya kadar da farkına varamıyoruz.
Kaldı ki, bu konuda geçmişte talihsiz bir anımız var, Rahip Brunson vakası. Erdoğan, bu can bu bedende olduğu sürece Bronson gidemez açıklaması yapmıştı. Fakat Trump gayet ağır, diplomatik bir dili olmayan, tehdit içeren bir mektup yazdı. Sonuç, Bronson tahliye edildi ve ABD’ye döndü. Trump’ın açıklamalarında bu süreçte Türkiye’deki mahkemelerin rol oynamadığı, bire bir kişisel siyasal ilişki ile bu sonuca ulaşıldığını öğrendik.
Bakın şunu da ifade edelim, ikili ilişkilerde Türkiye, ABD karşısında ekonomi başta olmak üzere çok zayıf. Bu açıdan ilişkiler ikili ilişkilere indirgenirse, kaybımız çok olur.
Kaldı ki, Tulsi Gabbard gibi Türkiye karşıtı isimler Trump ekibinde güçlü. Trump herhangi bir şekilde, bir konuda Türkiye karşıtı bir istekte bulunursa, bunu ABD içinden frenleyecek bir lobi veya güç yok. Bu açıdan yeni dönemde Türkiye için zor bir dönemin başladığını söyleyebiliriz. O yüzden ilişkileri kişisel değil, eğer bu aşamada mümkün olabilirse, kurumsal düzleme taşımak, demokrasi ve hukuk devletinin şeffalığında seçmenin de katılabileceği süreçlerle karar almak ve sürdürmek Türkiye için en iyi olacak seçenektir.
DIŞ POLİTİKADA BİZİ ZOR GÜNLER BEKLİYOR OLABİLİR
Trump ekibi Ortadoğu konusunda da, Türkiye’den farklı yerde duruyor. Bu da bizim için bir risk midir?
Bana öyle geliyor ki Trump da, İsrail ile ilişkilerde Arap ülkelerini ve özellikle Suudi Arabistan’ı da zamanla dahil etmek suretiyle barış içerisinde yaşanmasını sağlayacak adımları atma hedefi vardı. Ki, İbrahim Anlaşmaları bu yaklaşımın sonucu idi. Bu gelişmeler 7 Ekim 2023 Hamas saldırısı ile bir anlamda askıya alınmış durumda. Ama Trump’ın Netanyahu’ya sahip çıkması gerçeği var. Nitekim Trump’ın İsrail Büyükelçisi olarak atadığı eski Arkansas Valisi Mike Huckabee bayağı köktenci fikirleri olan birisi. Ona göre Filistin diye bir şey yok, Batı Şeria diye bir şey yer diyor.
Burada şunu da unutmamak gerekiyor, belli başlı Arap devletlerinin ve liderlerinin çoğu Hamas’a mesafeli. ABD Katar’a baskı yaparak Hamas’ın ülkeden çıkmasını istiyor. Onların Türkiye’ye gelme olasılıkları medyada yazılıyor. Türkiye Hamas’ı terör örgütü kabul etmezken, ABD ve İsrail için terör örgütü, üstelik Mısır ve hatta Suudi Arabistan da benzer bir tutum içinde.
Bu tabloya Cumhuriyetçi Parti’nin Kongre’yi tamamen kontrol ettiğini, Kongre’de Türkiye yanlısı grupların olmadığını ekleyelim. Ayrıca Pentagon’un içinde de Türkiye’ye iyi gözle bakmayan kuvvetli yapıların olduğunu görüyoruz. Bu açıdan Türkiye karşıtı güçlü bir ABD yönetimi olduğu açık. Türkiye için en olumsuz durum bu. Bu açıkçası yönetilmesi zor bir durum.
TRUMP TEK BAŞINA ASKER ÇEKEMEZ
Aynı şey YPG için de söz konusu değil mi?
Evet, bu açıdan da Türkiye için dezavantajlı bir durum söz konusu. Suriye’nin kuzeyinde oluşmuş bir yapı var. Türkiye bu gücü terör örgütü sayarken, ABD o gücü İŞİD’e karşı yardımcı güç saydı ve sahiplendi. Bu açıdan tamamen zıt pozisyonlardayız. Bu konular, birebir oturup konuşulduğunda nasıl halledilecek onu bilmiyoruz.
Kaldı ki, Trump’ın ilk döneminde Suriye’den çekiliyoruz dendi ama sonuçta tam tersi oldu ve Amerika’nın oradaki askeri varlığı artırıldı.
Peki bu nasıl oldu?
Amerika’nın savunma politikasında üç ayak var; Başkan, Pentagon ve savunma sanayi. Bu üçünden ikisi uzlaşırsa, karar üretmek kolay oluyor. Başkanın bu çıkışına Pentagon ve savunma sanayi temsilcileri anında biz bu fikirde değiliz diye açıkladıklarında belliydi zaten ne olacağı.
Aradan geçen zaman sonrasında Trump’ın Suriye’den çekilmesi ne kadar kolay bilemiyorum. Dediğim gibi bu konuda Pentegon ve savunma sanayi temsilcilerini ikna etmesi gerekiyor.
ABD’nin savunma ve dış politikadaki önceliği Çin. Çin ile olan ilişkileri istedikleri boyuta getirebilmek için Ukrayna gibi Ortadoğu gibi birtakım ayak bağlarından kurtulmak istiyorlar. Ama bunların hepsinin maliyeti var. Ukrayna’dan ani çekilmenin Ukrayna’nın Rusya’nın egemenliğine girmesinin Çin-Amerikan ilişkileri üzerine muazzam etkisi olacağı açıktır. Emekli Amerikalıaskerlerin yazılarını, katıldıkları TV programlarında söylediklerine baktığımızda Ukrayna’dan çekilmenin yanlış mesaj olacağını ve Çin karşısında zayıf duruma düşüleceğini söylüyorlar. Çin ABD’nin desteklediği devletlerin arkasında durmakta ısrarcı olmadığına ve yeterince baskı altında kalırsa desteğini çekeceğine inanırsa, Tayvan’ı kendi topraklarına katmak üzere askeri harekata geçmek için acaba ne kadar bekleyecektir?
ABD dış politikasına Çin gözlüğüyle bakanlar Ukrayna Savaşı başta olmak üzere buralarda yürütülecek olan süreçleri daha dikkatli değerlendiriyorlar ve buralardaki değişmelerin kolay olacağını gösteren hiçbir kanıt yok.
ÇİN VE RUSYA KARŞISINDA ZAYIF GÖRÜNMEK İSTEMEZ
O zaman Ukrayna’dan çekilmesi kolay değil…
Değil. Eski NATO Komutanı Rum asıllı General Stavridis CNN International’a verdiği söyleşide şunu ifade etti. Ukrayna’da Kuzey Kore-Güney Kore modeli uygulanması öneriliyormuş Amerika’daki savunma ve güvenlik düzeni tarafından. Yani Doğu Ukrayna-Batı Ukrayna olarak ülkenin ikiye bölünmesi. Batı Ukrayna AB ve NATO üyesi haline gelir. Doğu Ukrayna’da Doğu Almanya gibi başka bir görünürde bağımsız ama Rusya ile çok iyi ilişkiler içinde olan bir yapıya dönüşebilir diyor. Bunu Rusya kabul etmiyor. Yani böyle bir ayrım olsa da geri kalan Ukrayna’nın NATO’ya ve AB’ye girmesini kabul etmiyor.
Kaldı ki, bu konuda Rusya’ya güvenmek de kolay değil. Neden mi, çünkü, ortada 1994’te imzalanan Budapeşte Antlaşması var. Bu antlaşmaya göre, Rusya Ukrayna’nın elindeki nükleer silahları alma karşılığında, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü koruma taahhüdünde bulundu. Sonuç, önce Kırım’ı ilhak etti, sonra Donbas ve Luhansk bölgelerini işgal etti. Bu attığı imzanın arkasında durmayan, ahde vefa göstermediği kanıtlanan Rusya’ya Ukrayna veya Avrupa Birliği ülkeleri ne kadar güvenir?
Buna karşı bir tek güvencesi var devletlerin, NATO üyesi olmak. Onun için İsveç ve Finlandiya Rusya 24 Şubat 2022’de saldırıya geçer geçmez anında NATO üyesi olmak için girişimde bulundular. Yoksa onlar NATO’ya girmeyi düşünen devletler değildi.
Bu açıdan, ABD’nin birliklerini Suriye’den çekebileceğinin kolay olduğunu düşünmüyorum. Tabii burada Rusya faktörünü de dikkate almak gerek.
Türkiye’nin NATO’daki gelişmelerden etkilenmesi nasıl oluyor?
Şuradan başlayalım, 15 Nisan 2019’da The MoscowTimes’da Vladimir Frolov imzasıyla yayınlana bir makalenin başlığı “Our Man in NATO: Why Putin Lucked Out With Recep Erdogan” (NATO’daki adamımız: Putin neden Recep Erdoğan ile Şanslı oldu?) diye soruyor. Makale diyor ki Putin müthiş bir stratejist. Türkiye’ye 2.5 milyar dolar alarak S 400 sattı. Bir tek kurşun atmadan, tek bir tankı yola çıkartmadan, bir tek uçak uçurtmadan NATO’yu içinden Türkiye’yi kullanarak böldü, işe yaramaz hale getirdi diyor. Türkiye bizim şu anda NATO’da kullandığımız etkili üye, NATO’daki adamımız, NATO bundan sonra bizim aleyhimize hiçbir karar alamaz diyor. Makale özetle bu fikre dayanıyor.
PUTİN RUSYA RÜYASINI GERÇEKLEŞTİRMİŞ OLABİLİR
Ancak başka bir gerçek de, Trump’ın pek çok konuda Putin’i örnek alması değil mi?
Putin yıllardır, demokrasinin gereksizliğini ifade ediyor. Seçim olmasını demokrasi için yeterli sayıyor. Putin’in temel hedefi, Avrupa ve Kuzey Amerika demokrasilerinin esas itibarıyla Rusya’dakinden farklı olmadığını göstermekti. Bizde de seçim var, onlarda da var. Onların seçimleri de hakça, adil ve serbest değil, bizimkiler de değil. Onların liderleri de bizim gibi görevlerini çeşitli ihlallerle sürdürüyorlar, biz de aynısını yapıyoruz. Aramızda bir fark yok. Böylece Rusya demokrasi değil sözünün doğru olmadığını ispata çalışıyor. Trump’la da buna daha yaklaşacaklar.
Bu açıdan Trump’ın kazanması Putin’in de kazanması gibi oldu…
Nitekim Kruşçev’in Amerika’da yaşayan kızı 2016 seçimleri sonrasında New York Times’a verdiği söyleşide “Putin bir Sovyet Rüyasını gerçekleştirdi” dedi. Putin’in hedefi kendi gibi birini ABD başkanı yapmaktı ve onu başardı. Bu Rusya’nın temel hedefiydi. O başarıldı.
Buradan Türkiye’ye gelebiliriz o zaman. Türkiye’de benzer bir durum söz konusu değil mi?
Türkiye Amerika’nın girmiş olduğu yola çok uzun süre önce girmiş ve o yolda devam etmekte olan bir ülke. 2010 Anayasa referandumundan bugüne adım adım buraya geldik. 2017’de bir melez rejime geçtik. Sultanizm.
Sultanizmi yerleştirmek kökleştirmek bir daha demokrasiye geri dönmemek için gerekli adımları atma endişesiyle girişimler yapılıyor. Bugün Türkiye’nin temel sorunu, bu gidişi durdurulabilecek mi, yoksa durduramayacak mı? Türkiye, demokrasiye doğru yönelebilecek mi, yoksa otoriter rejimle devam mı edecek? O soruyla karşı karşıyayız. Türkiye’nin temel sorusu veya tercihi bu.
Cumhur İttifakı, Tayyip Erdoğan’ın yeniden aday olması için anayasayı değiştirmeye çalışacaklar. Beceremezlerse ne olacak onu hep beraber yaşayıp göreceğiz. Çünkü öngörülebilecek bir örnek yok önümüzde öyle bir dönemdeyiz.
Bu durumda muhalefetin önceliği ne olmalı sizce?
Olabildiğince kendisini seçmene iyi anlatabilecek bir çalışma sürecine girmesi gerekiyor benim görebildiğim kadarıyla. Bu parti başkanı ve yakınındakilerin günlük açıklamalarından çok, her mahallede etkili çalışan bir teşkilata sahip olmakla olur.
Bunun bir örneğini İ. Doğan Subaşı’nın kitabı var; Mahalle Deyip Geçme diye orada görüyoruz. Beylikdüzü’nde neler yaptığını, nasıl yaptığını ve CHP oyunun yüzde 9-10 seviyesinden yüzde 30 küsura çıktığını, üçe-dörde katlandığını anlatıyor.
Yapılması gereken gidip her bir mahallede etkili bir şekilde mahalle düzeyinde güven sağlayacak ilişkileri kurabilmek. Yani muhalefetin üzerine bir suç atma, iftira kara çalma yaklaşımı söz konusu olduğunda buna yanıt verecek kişilerin o mahallede olması lazım, parti başkanının çıkıp TV kanallarından konuşabilmesinin fazla bir etkinliği olmuyor. Zaten o kanalları Cumhur İttifakı seçmeninin birçoğu seyretmiyor; öbür kanallar da bu açıklamaları vermiyor. Sosyal medya da o kadar etkili değil Türkiye’de.
Mahalle teşkilatlarının çok düzgün bir şekilde düzeltilip, en ufak yerleşim biriminde etkili çalışacak biçimde düzenlenmesi ve hazırlanması şart; bütün muhalefet için söylüyorum, bir parti için değil. Gidip mahallelerde kendilerini kabul ettirmeleri gerekiyor. Burada güvenilir insanlarla çalışmaları ve söylenenlerin yani kendilerinin düşman olmadığı, halkın fikirlerine, değerlerine aykırı bir şeyler yapma peşinde olmadıklarını anlatabilmeleri gerekiyor ki o konuda dezenformasyona varan yayınların etkilerini sınırlayabilsinler. Onun için esas önemli olan o geniş ve toplumun her yanına nüfuz eden teşkilatlanma ve seçimlerin güvenliğini ön plana getirmek de elzem. Kağıt pusula, parmaklara mürekkep, seçmen listelerinin etkili kontrolü vs. muhalefetin bu konularda da dikkatli ve takipçi olması gerekiyor.
Ne yazık ki, muhalefette süren adaylık tartışması olumlu değil. Hedef Sultanizme cumhurbaşkanı mı seçmek, Türkiye’yi demokrasiye götürecek bir başkan/lider mi seçmek? Bu arada önemli bir konu da Meclis’te olabildiği ölçüde çok sandalye kazanmak. Çünkü Meclis çoğunluğunu elde edebilirseniz, ağırlıklı çoğunluğu, o zaman çok büyük bir etki sahibi olabiliyorsunuz; anayasayı değiştirebiliyorsunuz, Cumhurbaşkanı ve Bakanlarından hesap sorabiliyorsunuz, hatta suçlu bulunurlarsa azledilmelerini bile sağlayabiliyorsunuz. Onun için en önemli yapı hala Meclis’tir; O’nun kontrolünü kazanmak en önemli başarıdır.
DEMOKRATLARIN HATALARI SEÇİMİ KAYBETTİRDİ
Trump seçimi büyük farkla kazandı, önce burada başlayalım. Siz bunu bekliyor muydunuz?
Anketlerde bıçaksırtı idi oysa. Yakın zamana kadar bazen Harris, bazen Trump önde gibi görünüyordu kamuoyu yoklamlarında ama seçim Trump’ın zaferiyle sonuçlandı.
Bunu neye bağlıyorsunuz?
Ben bunu daha çok demokratların hatalarına bağlıyorum. Bunu şöyle açayım, 6 Ocak 2021’de seçilmiş başkana karşı o zamanki Başkan Trump’ın yüreklendirmesiyle bir ayaklanma oldu. Soruturma, ardından dava açıldı; aradan yaklaşık 4 yıl geçmesine rağmen bu dava sonuçlanmadı. Düşünün Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen isimleri, mesela Kevin McCarthy, Temsilciler Meclisi çoğunluk grubu lideri ve Mitch McConnell, Senato azınlık grubu lideri buna ayaklanma dediler o tarihte. Bir çok başka soruşturma ve dava da var Trump hakkında, NewYork’ta görülen vergi kaçırma ile ilgili bir davada ise Jüri oybirliğiyle suçlu buldu Trump’ı, ama yargıç kararın açıklanmasını seçim sonrasına erteledi. Bu anlaşılmaz bir yavaşlıkla devam eden bir süreç oldu; böylece mücrim durumda olan bir Başkan adayı, suçu mahkemede juri kararıyla sabit bulunmuş olduğu halde, Başkan koltuğuna oturacak.
Davayı mahkeme sürdürüyor, demokratlar buna nasıl müdahale edebilir?
6 Ocak 2021 ayaklanması hakkındaki soruşturmayı yürütecek bağımsız özel savcıyı, Adalet Bakanlığı Ocak 2021’den 2022’nin Kasım ayına, eski Başkan Donald Trump 2024 seçimleri için adaylığını açıkladıktan üç gün sonra atayarak soruşturmayı başlattı, tam bir yıl on ay sonra. Bu Adalet Bakanlığı ve Biden kabinesindeki bakan Merrick Garland’ın tasarrufu.
Peki davalar sonuçlansa ve suçlu bulunsaydı o zaman Trump’ın aday olma imkanı da ortadan kalkar mıydı?
Bu konuda ABD mevzuatına tam hakim değilim ama bu kadar kolay aday olabileceğini zannetmiyorum. Suçlu bulunup, ceza almış ve hapiste tutuklu olan birine kendi partisi de mesafe alırdı diye düşünenlerdenim.
Trump başkan seçildi, davalar şu an otomatik durduruluyor değil mi?
Görevde bulunan bir başkan hakkında yargılama yapamıyorsunuz bildiğim kadarıyla.
KENDİSİNİ DİNLEYECEK BAKANLAR ATIYOR
Gelelim Trump’ın atadığı bakanlara. Bunu nasıl okuyorsunuz?
Trump birinci döneminde yani 2016-2020 arasında nispeten Cumhuriyetçi Parti geleneğinden gelen kendi dallarında başarılı olmuş olan askerler, enerji sektöründe çalışan CEO’lar gibi şahsiyetleri bakan olarak kabinesine alarak çalıştı ve bu süreçte mutlu olmadı. Çünkü onlar Trump’ın her düşüncesine evet demediler. Onun uygulanması sorunlu olabilecek olan önerilerine direndiler.
Şimdi Trump, geçmişte yaşadığı bu deneyimden hareketle genellikle kendisine direnemeyecek, kendisine hayran, kendisinin her dediğini yapacak isimleri tercih ediyor kabinesine ve danışmanları olarak. Seçilen birçok bakanın Trump’ın dışında savunabilecekleri fikirleri, kendi düşünceleri, fikirleri yok veya bunları kolayca değiştirebildikleri görülüyor. Bunun için Trump onları tercih ediyor.
Bu bize bir de şunu söylüyor; Trump ülkeyi tek başına yönetmek istiyor. Bakanlar var olacaklar ama siyasete, kararlara pek de etkileri olmayacak. İstediği buymuş gibi duruyor şimdilik. Tabii 20 Ocak 2025’te yemin edip göreve başladığında tam olarak anlayacağız.
Trump bu tercihi bize tanıdık geliyor sanki…
Evet. Trump da, Putin’in Orban’ın yolundan gidiyor. Ki bu liderler arasında böyle bir iletişim var. Ki bu konuda yazılmış çeşitli raporlar, kitaplar var; otoriter rejim nasıl kurulur, nasıl yönetilir vs. diye.
Bütün bu liderlerin hemen hemen hepsinin hareket noktası üç aşağı beş yukarı aynı. Bunun temelinde demokrasi karşıtlığı var. Ve demokrasiyi halkın çoğunluğu için zararlı görüyor, topluma uzak görüyor; daha doğrusu oynanan demokrasi oyununu varsıl ve güçlü bir üst sınıfın çıkarına, yoksul ve geniş bir seçmen kitlesinin aleyhine çalışan bir içerikte görüyor veya öyle takdim ediyor. Bunun dışında hukuk ve yargının kurumsal yapılarını, yasa ve kurallarını, normalarını kendilerine ayak bağı gibi görüyorlar. Onları silip geçmek, üzerinden silindir gibi geçmek istiyorlar.
VAATLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMESİ KOLAY OLMAYABİLİR
Peki Trump, vaat ettiği bazı kritik adımları atabilir mi? Mesela göçmenlerin geri gönderilmesi konusu. Bunu gerçekleştirmek kolay mı?
Trump 10 milyon civarı belgelenmemiş sığınmacının geri gönderileceğini söylüyor. Bunlar bir şekilde göçmen. Peki bunu gerçekleştirmek kolay mı?
Bu konuda çalışan bilim insanlarının yazdıklarına, uzmanların açıklamalarına baktığımızda bunun yapılmasının pek de kolay olmadığını görüyoruz. Mesela bunların bir kısmı ABD’ye çocukken gelmiş, şimdi 65-70 yaşında olan anneanne, babaanne, dede olan, yıllarca vergi vermiş, çalışmış insanlar var. Bunları geri göndermek o kadar kolay olmaz. Kaldı ki, Cumhuriyetçi Parti’den de bazı siyasiler herkesin değil, sadece suça karışmış, ülkeye katkısı olmayan göçmenlerin geri gönderilmesini öneriyorlar.
Sadece bu değil, mesela bazı şehirlerde örneğin Denver, Colarado’daki belediye başkanı, bize böyle bir taleple gelinirse, bizim kendilerine yardımımız olmayacak mealinde açıklama yaptı. Yani buna direneceğiz diyor.
İklim değişikliği bir başka konu tartışmalı olan…
İklim değişikliği konusunda Trump’ın katı ve karşıt tutumu malum. Washington Eyaleti Valisi, “biz 24 eyalet iklim değişikliği konusunda ciddi yatırım yaptık. Bunun getirisi de var, bunlara sahip çıkacağız. Federal hükümet ne karar alırsa alsın bunları ellettirmeyiz” diye medyaya bir açıklama yaptı.
Tahmin ediyorum başka konularda var. Bu açıdan Trump vaatlerini gerçekleştirmesi kolay olmayacak. Bazı konuların ülkede kutuplaşmayı daha da arttırma rizikosu var.
Yani ülkenin içinde de potansiyel kriz var bu alanlarda…
Evet, iş uygulamaya girdiği anda neyle karşılaşacağını kestirebilmek bu kadar kolay değil bu alanlarda.
Yorum Yazın