TÜSİAD raporu net bir mesaj veriyor: Türkiye, hukuk devleti olmadan, yatırımcı güvenini artırmadan, adil bir vergi sistemi kurmadan ve kadın- genç istihdamını artırmadan sürdürülebilir büyüme sağlayamaz. 2025 yılı, Türkiye için kritik bir dönemeç olacak. Ya reformlarla güçleneceğiz ya da günü kurtaran politikalarla geleceğimizi riske atacağız.
Bir gün Nasrettin Hoca, göle kaşık kaşık yoğurt çalıyormuş. Bunu görenler sormuş:
"Hoca ne yapıyorsun?"
"Yoğurt mayalıyorum," demiş Hoca.
"Aman Hoca, göl yoğurt tutar mı?"
Hoca da cevap vermiş: "Ya tutarsa?"
Türkiye ekonomisi de uzun zamandır "ya tutarsa" politikalarıyla yönetiliyor. Ancak, artık yapısal reformları hayata geçirmenin, günü kurtaran politikaları geride bırakmanın ve kalıcı çözümler üretmenin zamanı geldi. TÜSİAD’ın "Yeni Bir Döneme Başlarken Riskler ve Fırsatlar" başlıklı raporu, Türkiye’nin hukuki, mali ve yapısal reformlar yapmadan ekonomik istikrarı sağlamasının mümkün olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Maalesef ülkemizde bu rapor içeriği yerine açılış konuşmaları tartışılıyor.
Ancak kritik soru şu: Türkiye, bu reformları yapmak zorunda mı, yoksa günü kurtarmaya devam mı edecek?
Büyüyoruz Ama Kalkınamıyoruz
IMF ve Dünya Bankası verilerine göre Türkiye’nin kişi başına düşen milli geliri 2024 yılında 13.110 dolar civarında. AB ortalaması 35.000 dolar, OECD ortalaması ise 45.000 dolar. Türkiye’nin küresel rekabet gücünü artırabilmesi için kişi başına düşen milli gelirin 15.000-20.000 dolar bandına çıkması gerekiyor.
Ancak TÜSİAD raporuna göre, Türkiye’nin büyüme modeli sürdürülebilir değil. Düşük teknolojiyle yapılan üretim, ithalata bağımlı sanayi, yüksek enflasyon ve düşük yatırım ortamı nedeniyle verimlilik artışı sağlanamıyor. Büyüme tek başına yeterli değil; refahın geniş kitlelere yayılması da gerekiyor.
Daha da önemlisi, gelir eşitsizliği derinleşiyor. TÜİK ve OECD verilerine göre, Türkiye’de en zengin %10’luk kesim toplam gelirin %32,9’unu alırken, en yoksul %10’luk kesim sadece %2,3’ünü kazanıyor. Bu uçurum, hem toplumsal huzuru hem de ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor.
İşsizlik ve Atıl İşgücü: Gerçek Rakamlar Ne Diyor?
Türkiye’de işsizlik oranı 2024 Aralık itibarıyla %8,5. Ancak işsizlik, resmi rakamlardan ibaret değil. Atıl işgücü oranı (işsizler, eksik istihdam edilenler ve iş aramaktan vazgeçenler) %28 civarında. Bu, her üç çalışandan birinin iş bulamama veya düşük saatli işlerde çalışma gibi sorunlar yaşadığını gösteriyor.
Özellikle gençler ve kadınlar için durum daha kritik:
* Genç işsizlik oranı: %16,3
* Kadın işsizlik oranı: %11,1
* Kadınların iş gücüne katılım oranı: %36,6
* OECD ülkelerinde kadınların iş gücüne katılımı: %50-60
Kadın istihdamı ve genç işsizliği, sadece sosyal bir sorun değil, aynı zamanda ekonomik bir kayıp. TÜSİAD raporu, kadın istihdamının artırılmasının Türkiye’nin ekonomik büyümesine doğrudan katkı yapacağını vurguluyor.
Kadınların ekonomiye daha fazla katılması için:
* Esnek çalışma modelleri ve kreş desteği sağlanmalı.
* Kadın girişimcilere yönelik teşvikler artırılmalı.
* İş yerlerinde kadın istihdamını artıran politikalar benimsenmeli.
Vergi Politikaları ve Kayıt Dışılık
Türkiye’nin en büyük mali problemlerinden biri, adil olmayan vergi sistemidir. 2024 itibarıyla:
* Vergi gelirlerinin %65’ten fazlası KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerden oluşuyor.
* AB ülkelerinde bu oran %40-50 seviyelerinde.
* Doğrudan vergiler (gelir ve kurumlar vergisi) ise toplam vergi gelirlerinin yalnızca %35’ini oluşturuyor. Bu tip vergi gelirlerinin içinde tevkifat yoluyla toplanan vergilerin payı da çok yüksek. Bir başka deyişle beyanname sistemi sıkıntılı, vergi tabanının tamamının kavrandığını söylemek zor.
Dolaylı vergilere dayalı bir sistem, gelir adaletsizliğini artırıyor çünkü herkesin aynı oranda vergi ödemesi, düşük gelirli kesimi daha fazla etkiliyor. Türkiye’de kayıt dışı ekonomi oranı %35 seviyelerinde, AB ülkelerinde ise %10-15. Vergi adaletinin sağlanması için kayıt dışı ekonomiyle mücadele edilmeli, vergi tabanı genişletilmeli ve doğrudan vergilerin oranı artırılmalı.
2000’lerin başında Türkiye yılda 20-25 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım çekerken, 2024’te bu rakam11,3 milyar dolar, gayrimenkul satışlarını çıkardığımızda 10 milyar doların altında. Hukukun üstünlüğü sağlanmadan ekonomik istikrar mümkün değil.
Yolsuzluk ve Hukukun Üstünlüğü: Yatırımcı Güveni Nasıl Kayboluyor?
Türkiye, World Justice Project Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 117. sırada. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2024 Yolsuzluk Algı Endeksi’nde ise 107. sırada.
Bu sıralamalar, Türkiye’de hukukun üstünlüğünün ve yolsuzlukla mücadelenin yetersiz olduğunu gösteriyor. TÜSİAD raporunda, hukuki belirsizliklerin ve yolsuzluğun, yatırımcı güvenini azalttığı ve doğrudan yabancı yatırımların düşmesine neden olduğu belirtiliyor. 2000’lerin başında Türkiye yılda 20-25 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım çekerken, 2024’te bu rakam11,3 milyar dolar, gayrimenkul satışlarını çıkardığımızda 10 milyar doların altında.
Hukukun üstünlüğü sağlanmadan ekonomik istikrar mümkün değil.
Ne yapılmalı?
* Yargı bağımsızlığı güçlendirilmeli.
* Kamu ihale sistemi şeffaf hale getirilmeli.
* Yolsuzlukla mücadelede caydırıcı önlemler alınmalı.
Sonuç: 2025 Yılında Türkiye’nin Geleceği
19.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu sanayi devrimini kaçırdı ve Avrupa’nın gerisinde kaldı. Bugün de dijital ve yeşil dönüşümü kaçırma lüksümüz yok. Türkiye’nin küresel rekabette güçlü olabilmesi için yapısal reformlara ihtiyacı var.
TÜSİAD raporu net bir mesaj veriyor: Türkiye, hukuk devleti olmadan, yatırımcı güvenini artırmadan, adil bir vergi sistemi kurmadan ve kadın- genç istihdamını artırmadan sürdürülebilir büyüme sağlayamaz.
2025 yılı, Türkiye için kritik bir dönemeç olacak. Ya reformlarla güçleneceğiz ya da günü kurtaran politikalarla geleceğimizi riske atacağız.
Unutmayalım: Göle maya çalan deneme yanılma politikalarıyla, zengin ve kalkınmış bir ülke haline gelen bir ülke henüz yok.

Yorum Yazın