Eğer döviz kuru serbest bırakılırsa, diğer bir ifade ile yükselmesine izin verilirse; bu durum dışa bağımlı bir ekonominin girdi maliyetleri artacağı için, enflasyonda yükselme başlayacaktır. Bu durumda da işsizlik, düşük büyüme, enflasyon üçlemesiyle; stagflasyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Peki ne yapılmalı, ekonomide uygulanan yanlış bir politikanın etkilerini uzun yıllara yayılmaktadır.
Türkiye ekonomisinde mevcut durum analizi yapıldığında; yönetimli döviz kuru politikası izlenmekte ve enflasyon algısı açıklanan enflasyonun üzerindedir. Bütçe gelirlerini artırmak için, ekonomik birimlere yüklenildiğine ve devletin ekonomik olarak çok zayıf bir durumda olduğuna dair algılar oluşmaktadır.
Bu durum, döviz cinsinden geliri olan veya döviz cinsinden sürekli finansa ulaşabilen (yabancı kredi alabilme kabiliyeti olan) kesimlere, dövizlerini Türkiye’ye getirip Türk lirasına çevirip aylık %4-5 bandında faize yatırıp, vade sonunda ise, yükselmesine izin verilmeyen döviz kurundan tekrar döviz alabilme imkânı sunmaktadır. Bu durum doğal olarak, yurtiçinde az bir kesimin özellikle de yabancıların döviz cinsinden finansal aktarım mekanizmasıyla servet kazanmasına yol açmaktadır. Üstelik, bu ortamda üretim yapan sanayi şirketleri ise finansmana erişemedikleri ve finansal varlık getirileri daha yüksek kazanç sağladığı; talep tarafında ise tüketicilerin alım gücü düşüşü nedeniyle, daralma yaşanmasına bağlı olarak; arz tarafından yatırımlar sınırlı gerçekleştirmektedir. Bu durum, işsizlik, düşük büyüme, enflasyon üçlemesiyle; stagflasyon olarak karşımıza çıkmaktadır.
Eğer döviz kuru serbest bırakılırsa, diğer bir ifade ile yükselmesine izin verilirse; bu durum dışa bağımlı bir ekonominin girdi maliyetleri artacağı için, enflasyonda yükselme başlayacaktır. Bu durumda da işsizlik, düşük büyüme, enflasyon üçlemesiyle; stagflasyon olarak karşımıza çıkmaktadır.
Peki ne yapılmalı, ekonomide uygulanan yanlış bir politikanın etkilerini uzun yıllara yayılmaktadır. Nitekim kur korumalı ile piyasa mekanizmasının dışına çıkarılan finansal sistemimiz, şimdi de yerine ikame edilen carry trade bırakmıştır. Bu politikayı çözüm olarak görmek mümkün değildir, ekonominin lokomotifi verimliliktir. Eğer verimliliği arttırıcı politikalar geliştiremezse, artı değer üretemezse ekonomik problemler çözülemez. Mevcut politikalar, sadece bir vatandaşın bir kredi kartı borcunu başka bir kredi ile kapatmasına benzemekte ve borç sarmalı oluşturmaktadır.
Eğitimin kalitesini artırmak, bilgi ve beceri düzeyini yükseltmek, verimliliğin artırılmasında temel bir adımdır. Türkiye'nin insan sermayesini güçlendirmek için eğitim reformlarına ve mesleki eğitime daha fazla yatırım yapması gerekmektedir.
PEKİ TÜRKİYE’DE VERİMLİLİĞE DAYALI EKONOMİK BÜYÜME NASIL OLUR?
Türkiye'de verimliliğe dayalı ekonomik büyüme sağlamak, uzun vadeli sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak açısından kritik öneme sahiptir. Bu hedeflere ulaşabilmek için bazı stratejiler geliştirilmeli ve izlenmelidir:
1. Eğitim ve İnovasyon Yatırımları:
Eğitimin kalitesini artırmak, bilgi ve beceri düzeyini yükseltmek, verimliliğin artırılmasında temel bir adımdır. Türkiye'nin insan sermayesini güçlendirmek için eğitim reformlarına ve mesleki eğitime daha fazla yatırım yapması gerekmektedir. Özellikle üniversiteler, bir ihtiyacın sonucu kurulmalı, kontenjanlar ihtiyaca göre planlanmalıdır. Her birey üniversite okumadan, 18 yaşına doldurmadan bir meslek sahibi olmalı ve üretim ile tanışmalıdır. Bireyin kendini, varlık nedeni, tanımlarken, üretmek için var olduğunu; tüketmek için değil şiarını kazanması gerekmektedir.
Araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerine yapılan yatırımlar artırılmalı, inovasyon ekosistemi desteklenmelidir. Bu, yeni teknolojilerin ve verimlilik artırıcı yöntemlerin gelişmesine olanak tanınmalıdır. Bu konuda bütçe yapılırken; Türkiye’nin kaynakları verimli alanlara aktarılmalıdır, kısa vadede kendini hızla amorti edecek ve geri dönüşü mümkün alanlara kaynaklar aktarılmalıdır.
Sanayide dijitalleşme ve otomasyonun yaygınlaştırılması, üretim süreçlerinin optimize edilmesine ve verimliliğin artırılmasına katkı sağlar. Bu neden Endüstri 4.0 Uygulamalarıyla ortaya çıkan yeni üretim tarzına önem verilmelidir.
2. Teknolojik Dönüşüm ve Dijitalleşme:
Türkiye'nin dijital altyapısı güçlendirilerek, işletmelerin dijital dönüşümü hızlandırılmalıdır. Bu, üretim süreçlerinde verimliliği artıracak ve rekabet avantajı sağlayacaktır.
Sanayide dijitalleşme ve otomasyonun yaygınlaştırılması, üretim süreçlerinin optimize edilmesine ve verimliliğin artırılmasına katkı sağlar. Bu neden Endüstri 4.0 Uygulamalarıyla ortaya çıkan yeni üretim tarzına önem verilmelidir.
3. İş Gücü ve İş Piyasası Reformları:
İş gücü piyasasının daha esnek hale getirilmesi, çalışanların beceri ve yeteneklerini daha etkin bir şekilde kullanmalarına olanak tanır. Buna ek olarak, Kadınların iş gücüne katılımı teşvik edilmeli, gençler ve dezavantajlı gruplar için istihdam fırsatları sağlanmalıdır.
4. Verimli Kamu Yönetimi ve Regülasyonlar:
Kamu hizmetlerinin daha verimli hale getirilmesi, bürokratik engellerin azaltılması ve kamu yönetiminde dijitalleşmenin artırılması gerekmektedir. Piyasa düzenlemelerinin rekabeti teşvik edecek şekilde yeniden yapılandırılması, verimlilik artışını destekler.
5. Enerji Verimliliği ve Sürdürülebilirlik:
Enerji kaynaklarının verimli kullanımı hem çevresel sürdürülebilirliği hem de ekonomik verimliliği artırır. Bu nedenle, yapı stokunun dönüşümünde gerek konut gerekse işyerleri olsun, tüm yapılarda yeşil dönüşüm sorunlu olmalı ve kendi enerjisini kendi üretecek binalar oluşturulmalıdır. Buna ek olarak, Sürdürülebilir üretim ve tüketim modelleri benimsenmeli, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılmalıdır.
6. Küresel Rekabetçilik, İhracatın Teşviki, Gıda sektörü
Cari açık ve dolayısıyla döviz pozisyon açığı olan Türkiye'nin ihracat kapasitesini artırarak, küresel pazarlarda rekabet gücünü yükseltmesi zorunluluktur. Bu, ihracata dayalı büyüme stratejileri ile desteklenebilir. Yeni pazarlarla serbest ticaret anlaşmaları yaparak, ihracat fırsatları genişletilmelidir. Ancak Pazar bulmaktan çok daha önemlisi, tedarik zincirinde rekabet gücünün sağlanması çok daha önemlidir. Bu nedenle, tedarik sürecindeki girdi maliyetlerinin düşürülmesi ve kesintisiz sağlanması için emek gücünün ihtiyaç duyduğu gıda arzı güvenliği ve alım gücü korunmalıdır. Bu bağlamda tarım sektöründe acil bir şekilde mağduriyetler giderilmeli ve desteklerin sürdürülmesi gerekmektedir.
7. Finansal Sistem ve Yatırım Ortamı:
Yatırımcı güveninin artırılması, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve ekonomik istikrarın korunması, yerli ve doğrudan yabancı yatırımları çekmek için önemlidir. Finansal sistemin istikrarı sağlanmalı ve finansal hizmetlere erişim genişletilmelidir. Özellikle piyasa koşullarında oluşan hiçbir fiyata (döviz kuru, faiz) müdahale edilmemelidir. Ekonomik göstergelere (Enflasyon, İşsizlik, Büyüme..vb) müdahale edilmemelidir.
Sonuç olarak, belirtilen stratejilerin bütüncül bir şekilde uygulanması, Türkiye'de verimliliğe dayalı ekonomik büyümenin sağlanmasına önemli katkılar sunacaktır. Aksi takdirde, Türkiye ekonomi politikaları; açmazdan çıkması mümkün değildir.
Yorum Yazın