Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın faiz indirimi yapıp yapmaması, mevcut ekonomik şartlara bağlı olarak bir denge gerektirir. Eğer enflasyonla mücadele edilip enflasyon beklentileri kontrol altında tutulabiliyorsa, düşük faiz politikası büyümeyi teşvik edebilir. Ancak tüketime dayalı ekonomik büyüme modeline sahip bir ülke ekonomisi zamanla kırılgan hale gelmekte, enflasyon, işsizlik, verimsizlik vb birçok problemin zemini oluşmaktadır.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) faiz kararları, ülkenin ekonomik durumuna, enflasyon oranlarına, büyüme hedeflerine ve döviz kuru dalgalanmalarına bağlı olarak şekillenir. Faiz oranlarını düşürmek, genellikle ekonomik büyümeyi teşvik etmek, kredi maliyetlerini azaltmak ve tüketimi artırmak amacıyla yapılır. Ancak, faiz indirimi kararının bazı potansiyel riskleri de vardır:
Faiz Düşürmenin Potansiyel Faydaları: firmaların likiditeye erişimi, talebin canlanması, istihdamın artması, ekonomik büyümenin desteklenmesi…. şeklinde teorik olarak bir dizi sonuç sıralanabilir. Ancak, ülke ekonomisi verimliliğe dayalı büyümesi desteklenmediği takdirde, faiz düşüşleri tekrar makroekonomik problemlerle sonuçlanabilir.
Peki nasıl bir ekonomik büyüme teşvik edilmelidir?
Tabi ki, burada ekonomik büyüme türlerini hatırlamak gerekir;
1 - Dışsal (Exogenous) Büyüme; Ekonomik büyümenin kaynağı, sermaye birikimi ve teknoloji gibi ekonomi dışındaki faktörlere bağladır.
2 - İçsel (Endogenous) Büyüme; Ekonomik büyümenin kaynakları insani gelişmişlik düzeyi, yenilikçilik ve bilgi ekonomisi gibi faktörlere bağlıdır.
3 - Kapsayıcı (Inclusive) Büyüme; Ekonomik büyümenin tüm toplumsal kesimlere yayılması ve sosyal eşitsizlikleri azaltmayı hedefleyen ekonomik büyümedir. İstihdam sağlayarak işsizliği azaltan, gelir eşitsizliğini azaltan, fırsat eşitliği sağlayan bir sürdürülebilir büyüme türüdür.
4- İhracat Odaklı Büyüme; Ekonomik büyüme, ihracatın artırılmasına bağlıdır. Rekabetçi sektörlerin geliştirilmesi ve döviz girişinin artışı hedeflenir, cari fazla odaklıdır.
5 -Doğal Kaynak Bazlı Büyüme; Ekonomik büyüme, doğal kaynakların (petrol, madenler) kullanımıyla sağlanan büyümedir.
6- Sürdürülebilir Büyüme; Çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik ilkelerine dayalı büyüme bir büyüme modelidir. Gelecek nesillerin ihtiyaçlarını tehlikeye atmadan ekonomik büyüme sağlamak hedeflenir. Yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilir.
7 - Yatırım Odaklı Büyüme; Ekonomik büyümenin ana motivasyonu, fiziksel ve beşerî sermaye yatırımlarıdır.
8 - Yoksullaştıran büyüme; Bir ülkenin üretim kapasitesini artırmasına ve büyüme sağlamasına rağmen, bu büyümenin net etkisinin ulusal refahı azaltması durumunu ifade eder. Bu büyüme türünde tarım ürünleri veya maden gibi düşük katma değerli ürünlere dayalı ihracatın artışına dayalı bir dış ticaretin oluşmakta ve dünya fiyatlarındaki düşüşle birlikte gelir azalışı sonucu kronik dış ticaret açığının yaşanması ile karşı karşıya kalınmaktadır. Bu büyüme modelinde, kimi gelişmekte olan ülkeler, büyüme sağlarken yerel sanayilerini kaybedebilir ve ithalat bağımlılığı artar.
9 - Tüketime dayalı büyüme, bir ekonomide büyümenin hanehalkı tüketim harcamalarındaki artışa dayalı olması durumunu ifade eder. Bu tür büyüme, yatırımlardan, ihracattan veya üretimden ziyade iç tüketim talebine dayanır. Tüketim, genellikle GSYH’nin büyük bir bölümünü oluşturduğundan, tüketimdeki artış ekonominin genel büyümesine önemli katkı sağlar.
Türkiye, tüketime dayalı büyüme modelini sıklıkla uygulamış ve uygulamaya devam etmektedir. Hanehalkı harcamaları ve kredi büyümesi büyümeyi desteklemektedir. Ancak, bu büyüme türü bir dizi ekonomik problemi beraberinde getirmektedir.
Yapısal sorunlar çözülmeden, sağlıklı bir ekonomik büyüme modeli tasarlanmadan, piyasaların sevdiği bir tabir ile; YENİ BİR HİKÂYE yazmadan, sadece para politikası araçlarına umut bağlanması sağlıklı sonuçlar vermeyecektir.
Tüketime Dayalı Büyümenin Dezavantajları
* Sürdürülebilirlik Sorunları: Uzun vadede, sadece tüketime dayanmak ekonomik dengesizliklere yol açmakta ve yatırım ve üretim yetersiz kalmaktadır.
* Cari Açık Riski: İç tüketim ithalata dayalıysa, cari açık oluşmakta ve dış borçlanma ihtiyacı doğmaktadır.
* Borçlanma Krizleri: Hanehalkı tüketimi, kredi genişlemesiyle destekleniyorsa, aşırı borçlanma riskini artırmakta ve finansal krizlere yol açmaktadır.
* Düşük Üretkenlik: Tüketim odaklı bir ekonomi, üretim ve teknolojik yenilik yerine mevcut kaynakların tüketilmesine odaklı olduğu için verimliliği düşürmektedir.
Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın faiz indirimi yapıp yapmaması, mevcut ekonomik şartlara bağlı olarak bir denge gerektirir. Eğer enflasyonla mücadele edilip enflasyon beklentileri kontrol altında tutulabiliyorsa, düşük faiz politikası büyümeyi teşvik edebilir. Ancak tüketime dayalı ekonomik büyüme modeline sahip bir ülke ekonomisi zamanla kırılgan hale gelmekte, enflasyon, işsizlik, verimsizlik vb birçok problemin zemini oluşmaktadır. Yapısal sorunlar çözülmeden, sağlıklı bir ekonomik büyüme modeli tasarlanmadan, piyasaların sevdiği bir tabir ile; YENİ BİR HİKÂYE yazmadan, sadece para politikası araçlarına umut bağlanması sağlıklı sonuçlar vermeyecektir.
Yorum Yazın