Almanya’da 23 Şubat genel seçiminden zor bir koalisyon denkleminin çıkması beklenirken, Merz’in AfD ile dolaylı iş birliği anlamına gelen popülist çıkışları ve adımları, seçim sonrasında kurulacak koalisyon masalarını şimdiden sarstı. Nitekim seçim sonucunda CDU/CSU’nun birinci olması beklense de birlik partilerinin salt çoğunluk elde edecek bir çoğunluğu elde etmesi beklenmiyor.
Almanya’da genel seçim için geri sayım sürerken ülke siyasetinde tansiyon yükselmeye devam ediyor. Anketlere göre aşırı sağcı AfD giderek güçlenirken ve %20 – 22 bandındaki oy oranıyla ikinci sıradaki konumunu pekiştirirken, Hristiyan Demokrat Birlik partilerinin (CDU/CSU) şansölye adayı Friedrich Merz’in AfD’ye kayan seçmeni kazanmaya dönük popülist çıkışları ve eylemleri, 23 Şubat sonrasında oluşacak tablo konusunda genel bir karamsarlık yaratmış halde. Anketlerde %15-17 arasında gidip gelen sosyal demokratlarda ise, partinin seçim günü yaklaştıkça kararsız seçmenin de sandığa yönelmesiyle %20’yi zorlayacağı inancı hakim.
Merz’in Ters Tepen Kumarı
CDU’nun geleneksel sağ kanadını temsil eden bir figür olarak Merz, erken 2000’lerde ve 2010’larda Angela Merkel’in temsil ettiği ve CDU’yu dönüştürdüğü merkezci değerlerin hemen hepsine zıt bir isim olarak sivrildi. Merkel’le girdiği tüm savaşları kaybetmiş bir isim olarak uzun yıllar sabırla köşesinde bekleyen ve nihayet 2021’deki genel başkanlık seçiminde çok arzuladığı CDU liderliğine seçilen Merz’in başat vaadi, CDU’yu fabrika ayarlarına döndürmek, yani partiyi yeniden geleneksel muhafazakar çizgide konumlandırmaktı. Nitekim Merz’in seçilmesinin ardından CDU’nun temel politika belgeleri daha muhafazakar ve sağ bir dille güncellenirken, özellikle mülteciler, göçmenler, entegrasyon ve suç kavramları, Merz’in sıkça dillendirdiği ve popülist bir üslupla tartışmaya açtığı başlıklar oldu. Bu bağlamıyla Merz, “Partiyi sola kaydırdı” dediği Merkel’den intikam alırcasına CDU’yu popülist sağ bir çizgiye çekmek için çaba sarf etmeye başladı.
Yaklaşan genel seçimlerde şansölyelik koltuğuna en yakın isim olan Merz’in odaklandığı en kritik nokta, “AfD’ye kaybedilen seçmeni kazanmak” olarak özetlenebilir. Merz’in planı, CDU’yu özellikle göç politikası konusunda epey sağa kaydırmak ve seçmene, “CDU gibi bir merkez sağ parti varken göç ve güvenlik korkusu nedeniyle AfD’ye oy vermenize gerek yok. Bu kaygılarınıza ben yanıt verebiliyorum ve partiyi bu konularda sağa kaydırıyorum.” mesajını vermekti. Yakın zamanda Merz’in çabalarıyla parlamento gündemine alınan tartışmaları göç önergelerinde AfD desteğini almaktan imtina etmemesi, Merz’in partisini sağa kaydırma konusunda ne kadar ciddi ve sorumsuz olabileceğine ilişkin ürkütücü bir örnek olarak ortaya çıktı. Bu tavrın, aynı zamanda 23 Şubat sonrasındaki müstakbel koalisyon görüşmelerinin şimdiden tıkanmasına yol açabilecek boyutta bir güven krizini doğurması ise Alman siyasetinin ekonomik krizin yanında bir de siyasi krizle boğuşacağının habercisi gibi duruyor.
23 Şubat sonrasında kurulacak bir müzakere masasında sol partilerin Merz’in dümende olduğu CDU/CSU ile bir koalisyon uzlaşışına varması epey güç. Merz’in AfD çizgisine denk düşen göç ve mülteci politikası önerilerinden ne düzeyde taviz vereceği ve bu tavizlerin sol partiler için ne kadar yeterli olacağı, ciddi bir soru işareti.
Seçim Sonrası: Dibin Dibini Görmenin Anatomisi
Almanya’da 23 Şubat genel seçiminden zor bir koalisyon denkleminin çıkması beklenirken, Merz’in AfD ile dolaylı iş birliği anlamına gelen popülist çıkışları ve adımları, seçim sonrasında kurulacak koalisyon masalarını şimdiden sarstı. Nitekim seçim sonucunda CDU/CSU’nun birinci olması beklense de birlik partilerinin salt çoğunluk elde edecek bir çoğunluğu elde etmesi beklenmiyor. Liberallerin (FDP) parlamento dışında kalacağı veya çok az sayıda milletvekiliyle temsil edileceği, ayrıca AfD ile koalisyon ihtimalinin de dışlanacağını düşünürsek Merz için iki potansiyel koalisyon partneri var: SPD ve Yeşiller.
Merz’in AfD ile doğrudan ya da dolaylı olarak iş birliği yapmayacağına ilişkin sözlerine sadık kalmayarak parlamentoda AfD desteğiyle popülist önergeleri oylatması, sol partiler nezdinde CDU/CSU’nun güvenilirliğini epey sarsmış halde. Ayrıca Merz’in partisini sağa kaydırmakta hemen her hafta vitesi yükseltmekten imtina etmemesi, yakın gelecekteki koalisyon görüşmeleri tıkayan gelişmeler olarak kenarda duruyor. 23 Şubat sonrasında kurulacak bir müzakere masasında sol partilerin Merz’in dümende olduğu CDU/CSU ile bir koalisyon uzlaşışına varması epey güç. Merz’in AfD çizgisine denk düşen göç ve mülteci politikası önerilerinden ne düzeyde taviz vereceği ve bu tavizlerin sol partiler için ne kadar yeterli olacağı, ciddi bir soru işareti. Nitekim sol partiler ile Merz arasındaki uçurum, müzakere masasında verilecek karşılıklı tavizlerle kapatılacak kadar küçük değil. Verilecek olası tavizler, tüm taraflar açısından radikal bir paradigma değişikliği anlamına geleceği için epey zorlu bir koalisyon masası tüm tarafları bekliyor.
Sonuç Yerine
Ekonomik gidişatın giderek kötüleştiği, siyasetin kutuplaşma eksenine kaydığı ve ülkenin her anlamda ivme kaybetmeye başladığı bir iklimde Almanya, belirsizliğin daha da derinleştirme potansiyeline sahip bir genel seçime yürüyor. Merz’in popülist yaklaşımları nedeniyle SPD ve Yeşiller ile CDU/CSU arasındaki politik makasın giderek açılması, Almanya’yı 23 Şubat sonrasında aylar süren koalisyon görüşmelerine mahkum edecek gibi görünüyor. 23 Şubat sonrasında koalisyon görüşmelerinin sonuçsuz kalarak ülkenin yeniden seçime gitmesi ya da kurulacak koalisyonun istikrarsız ve kısa ömürlü olması, öne çıkan en güçlü ihtimaller. Almanya, ekonomide yaşadığı türlü sıkıntılara rağmen en azından politik olarak stabil bir ülkeydi. 23 Şubat sonrasında ise ekonomik belirsizliğe büyük bir siyasi kaos da eklenecek. Almanya, ciddi anlamda Avrupa’nın hasta adamı olma yolunda ilerliyor.

Yorum Yazın