Trumpizm’in ticaret politikalarının en belirgin etkisi ABD-Çin arasındaki ekonomik savaş olmuştur. Çin’in teknoloji ve üretim alanındaki yükselişini engellemeyi amaçlayan bu politikalar, küresel ticaret sistemine yönelik belirsizlikleri artırmış, yatırımları olumsuz etkilemiş ve birçok ülkenin tedarik zincirlerinde kesintilere yol açmıştır.
Trumpizm, küresel ticarette geleneksel serbest ticaret anlayışına meydan okuyan, daha korumacı ve milliyetçi bir ekonomik yaklaşımı temsil etmektedir. ABD’nin 2017-2021 dönemindeki Trump yönetimi sırasında, özellikle Çin başta olmak üzere birçok ülkeye yönelik yüksek gümrük tarifeleri, ticaret bariyerleri ve ikili anlaşmalar yoluyla ekonomik üstünlük sağlamaya yönelik politikalar uygulanmıştır. Bu durum, küresel ticarette dengesizlikler yaratmış ve ticaret savaşlarının alevlenmesine yol açmıştır.
Yeni korumacılık politikaları, özellikle ithalatı zorlaştırarak yerli üretimi teşvik etmeyi hedeflemiştir. Ancak, küresel değer zincirlerinin iç içe geçmiş yapısı nedeniyle, bu politikalar beklenildiği gibi yalnızca ithalatı sınırlamakla kalmamış, aynı zamanda maliyetlerin artmasına ve ABD'li şirketlerin uluslararası rekabet gücünü zorlamasına neden olmuştur. Ekonomik milliyetçilik olarak da adlandırılan bu politika, kısa vadede belirli sektörlere avantaj sağlasa da, uzun vadede küresel ticaret sistemine zarar vermiştir.
Trumpizm’in ticaret politikalarının en belirgin etkisi ABD-Çin arasındaki ekonomik savaş olmuştur. Çin’in teknoloji ve üretim alanındaki yükselişini engellemeyi amaçlayan bu politikalar, küresel ticaret sistemine yönelik belirsizlikleri artırmış, yatırımları olumsuz etkilemiş ve birçok ülkenin tedarik zincirlerinde kesintilere yol açmıştır. Avrupa Birliği, Kanada ve Meksika gibi geleneksel ticaret ortakları da bu süreçten etkilenmiş, ABD'nin tek taraflı ticaret hamleleri müttefikleriyle ekonomik gerilimlere sebep olmuştur.
Dış ticarette korumacılık Trump yönetimine özgü bir durum olmadığı tarihsel bir analiz yapıldığında anlaşılabilir. Trumpizm’in yeni korumacılık anlayışı, küreselleşmeye karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış gibi görünse de tarihsel akış göstermektedir ki, gelişmiş ekonomiler güç kaybettikleri ve ekonomileri zayıfladığı her dönemde hatta küreselleşme döneminde bile korumacı politikalara başvurmuşlardır.
Daha açık bir ifade ile tarihsel perspektif, başta ABD olmak üzere gelişmiş batılı ülkeler küreselleşme ve serbestleşmeyi sadece kendi ekonomilerinin yüksek rekabet gücüne sahip olduğu dönemlerde ve sektörlerde talep ettikleri, korumacı politikaları ise her aşamada yeni korumacılık gibi farklı yöntemlerle kullandıkları ve ekonomilerini koruduklarını göstermektedir. Özellikle Trump ile birlikte daha açık ifade edilen korumacılık ise, özellikle Çin’in kitle üretim imkanlarına erişmesi ve ABD’nin eski gücünü kaybetmesine karşın tekrar canlanan bir politika setidir.
Türkiye stratejik konum bakımından, ekonomisi doğru yönetilirse, bu süreçten avantaj sağlayacak potansiyele sahip ülkelerin başında gelmektedir. Aksi takdirde, önümüzdeki birkaç yıl ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan daha zorlu olacaktır.
Trump’ın 2025-2029 döneminde uygulayacağı dış ticarete korumacı politikaların olası sonuçlarını irdelemek çok önemlidir. Uygulanacak korumacı politikaların ekonomik sonuçları; Gümrük vergileri nedeniyle tedarik zincirindeki bozulma sonucu küresel enflasyondaki yükseliş, küresel ekonomik büyümede yavaşlama, yabancı yatırımlardaki azalış, İthalata bağımlı endüstrilerde iş kayıpları ve işsizliğin yükselişi, şeklinde gerçekleşmesi beklenmektedir.
Uygulanacak korumacı politikaların Jeopolitik ve Sosyal sonuçları ise ABD, Çin ve AB arasındaki artan gerginlikler, daha güçlü bölgesel ticaret blokların ve kutuplaşmanın oluşumu, milliyetçilik ve küreselleşme karşıtı duygunun yükselişi, ekonomik rekabetler nedeniyle olası silahlanma yarışı, DTÖ gibi uluslararası kurumların zayıflaması ve savaş ortamının oluşması şeklinde gerçekleşmesi beklenmektedir.
Sonuç olarak, gelişmiş ülkelerdeki sorunlar, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için daha derin sonuçların doğmasına neden olabilir. Ancak, her türlü senaryoya hazır olan ekonomiler, gelişmiş ülkeler arasında yaşanacak olan ticaret savaşından kısmen avantajlı duruma da gelebilir. Türkiye stratejik konum bakımından, ekonomisi doğru yönetilirse, bu süreçten avantaj sağlayacak potansiyele sahip ülkelerin başında gelmektedir. Aksi takdirde, önümüzdeki birkaç yıl ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan daha zorlu olacaktır.

Yorum Yazın