Juvarra, Giuliano Vangi, Henri de Toulouse-Lautrec… Mimari, heykel, resim… Gel de İtalya’yı, gel de Torino’yu sevme!
Torino’ya geçen gelişimde Filippo Juvarra’nın pek çok eserini görmüş ama Stupinigi’ye gidememiştim; bu sefer, gelir gelmez soluğu kraliyetin av köşkünde aldım.
Malum ya, Juvarra, İtalyan barokunun en önemli temsilcisi.Torino onun elinden çıkan katedralle, binalarla, cephelerle, ahırlarla, saraylarla süslü.
Şehir merkezinden bir saat uzakta bulunan Stupinigi de Juvarra’nın şehre kattığı güzelliklerden biri.
Savoy hanedanlığı, kraliyet mimarı Juvarra’ya Stupinigi’yi inşa etme görevini 1729’da vermiş.O da burayı iki sene içinde av partileri düzenlenecek hale getirmiş.Stupinigi’ye ahırdan giriyoruz ama şehir merkezindeki Kraliyet Sarayı’ndan -Palazzo Reale- aşina olduğumuz üzere burası da “Juvarra’nın ahırları” serisinden.
JUVARRA’NIN AHIRLARI
Adeta kolunu iki yana çalış gibi duran köşkün tepesinde Stupinigi’nin simgesi olan bir geyiğin heykeli de yer alıyor.
Savoy hanedanlığı, kraliyet mimarı Juvarra’ya Stupinigi’yi inşa etme görevini 1729’da vermiş.
O da burayı iki sene içinde av partileri düzenlenecek hale getirmiş.Stupinigi’ye ahırdan giriyoruz ama şehir merkezindeki Kraliyet Sarayı’ndan -Palazzo Reale- aşina olduğumuz üzere burası da “Juvarra’nın ahırları” serisinden.Ahırın ortasında girerken tepede gördüğümüz heykelin bir replikası yer alıyor.
Duvarlar ise hanedan mensuplarının ahşap portreleriyle bezeli.O yüzden bulunduğumuz yerin bir adı da “Portre Galerisi”.
Birkaç basamak çıktıktan sonra kendimizi Oyun Odası’nda bulacağız ama Stupinigi, sahip olduğu orijinal mobilya zenginliğiyle de büyük bir şöhrete sahip.
O yüzden, masaları, sehpaları, koltuk takımlarını, dolapları insan bir tabloyu seyreder gibi seyrediyor; düşünün, bunlar hanedana üretildiği için döneminin en seçkin ve en zarif ürünleri.Sadece mobilya da değil, duvarlar da bir acayip!
İpekle kaplanmış çünkü.
Eh, koskoca Savoy hanedanı itibardan tasarruf edecek değil ya, dolaplarını masalarını en iyi ustaların işlemesini sağladıktan sonra ipek kaplı duvarlarına da birbirinden değerli tablolarını asmışlar.
Ama bu Oyun Odası’ndaki “Uzakdoğu esintisi” dikkati çekmeyecek gibi değil.Baktığım her yerde o esintiyi görüyorum; bu da zamanın ruhuna uygun tabii -18. yüzyılın ilk yarısı.
Keşiflerden sonra dünya değişiyor, ticaret hızlanıyor, Avrupa, “eski kıta” adını alırken yeni kültürlerle de tanışıyor.
Kültürel etkileşimin en belirgin örneğini resimde görürüz: Misal, Vermeer’in tablolarındaki mavi-beyaz Çin porselenleri Batı ile Doğu arasında sürekli genişleyen ticaret hacmini ve farklı kültürlerin ürünlerinin Avrupa’da nasıl büyük bir pazar bulduğunu bize gösterir.
Kraliyet Sarayı’ndan sonra Stupinigi’de de bir “Uzakdoğu odası” görmek o yüzden beni şaşırtmadı.Köşkte, bundan başka bir “Çin odası” daha var.
Yine yemek odası, aynalı oda, yatak odaları…Ama Stupinigi’nin en ihtişamlı yeri hiç kuşkusuz ki Merkez Salon -tabii ki Juvarra’nın elinden çıkma.
Tavandan sarkan devasa avize -aslında “saltanatlı” sıfatı daha uygun- 1773’ten kalmaymış.Tavan işlemeleri, yerler, boyamalar, resimler…Stupinigi’de Juvarra’nın dehasına bir kez daha hayran oldum.
Ayrıca, Stupinigi’de klasik ile moderni birleştirmeye çalışmışlar.Ai Weiwei gibi yedi-sekiz sanatçının çeşitli eserleri de av köşkünün çeşitli odalarında sergileniyordu ama bu çağdaş sanat benim çok sevdiğim bir şey olamadı maalesef.
Stupinigi’nin ava çıkılan bahçeleri de eminim ki çok güzeldir ama bakımda olduğu için gezme şansım olmadı.
Torino’da iki muhteşem sergiye denk geldim. Bunlardan biri, Kraliyet Sarayı’ndaki heykeltıraş Giuliano Vangi’nin sergisiydi.Böyle bir yerde yaptığınız her şey zayıf kalabilir ama Vangi’nin heykelleri öyle değil; bilakis, her ortamda artı değer katabilecek niteliğe sahip sanat eserleri.
VANGİ’NİN HER ORTAMDA ARTI DEĞER KATABİLECEK ESERLERİ
Ama bu kadar bahtsız olduğumu da düşünmeyin hiç çünkü Torino’da iki muhteşem sergiye denk geldim.
Bunlardan biri, Kraliyet Sarayı’ndaki heykeltıraş Giuliano Vangi’nin sergisiydi.Vangi, 26 Mart 2024’te vefat etmiş -ben gelmeden aşağı yukarı üç ay önce.
Torino’daki Kraliyet Sarayı çok güzel, içindeki tablolar ayrıca güzel, işte İsa’dan kaldığı düşünülen kefen parçası burada falan…Böyle bir yerde yaptığınız her şey zayıf kalabilir ama Vangi’nin heykelleri öyle değil; bilakis, her ortamda artı değer katabilecek niteliğe sahip sanat eserleri.
Vangi hangi maddeyi kullandıysa ondan birinci sınıf bir heykel yapmayı başarmış.
Bir diğer sergi ise bayıldığım bir ressama aitti: Henri de Toulouse-Lautrec.
Toulouse-Lautrec’in 160. doğum yılı şerefine açılan sergide “Divan Japonais” gibi bazı meşhur afişleri dahil 120 eseri yer alıyordu.
Toulouse-Lautrec’in sirk resimlerini bilmiyordum ama Mastio della Cittadella’daki sergi sayesinde hepsini gördüm.
Juvarra, Giuliano Vangi, Henri de Toulouse-Lautrec…
Mimari, heykel, resim…
Gel de İtalya’yı, gel de Torino’yu sevme!
Yorum Yazın