Tiran’a bu seferki gelişimin sebebi “Batı Balkanlarda Bugünün ve Yarının Jeopolitik Zorlukları” adlı konferanstı. Rusya-Ukrayna savaşı ve küresel göçmen sorunu bütün devlet adamlarınca dile getirilirken, İlir Meta’nın şu vurgulu sözlerini not etmişim: “Balkanlar, AB’nin Ruanda’sı olamaz.” İlir Meta, ayrıca “fiziksel olmayan sınırların kaldırılmasından” söz etti; Ahmet Davutoğlu’nun konuşması da Meta’nın yaklaşımıyla uyumluydu.
Tirana International otelindeki odamın meydana bakan penceresinden Ethem Bey Camii’nin minaresi gözüküyor.Arnavutluk’ta, Balkan coğrafyasında olmaktan ötürü mutlu; birazdan veda edeceğim için ise üzgünüm.
Havaalanına gitmek için saatin geçmesini bekliyorum.
Tiran’a bu seferki gelişimin sebebi “Batı Balkanlarda Bugünün ve Yarının Jeopolitik Zorlukları” adlı konferanstı.
Eski Arnavutluk Cumhurbaşkanı İlir Meta, Balkanlar’ın önemli devlet adamlarını biraraya getirip bölgenin sorunlarının tartışılmasını amaçlamıştı.
Üstelik, tam da Sırbistan Cumhurbaşkanı’nın “3. Dünya Savaşı” ihtimalinden bahsettiği günlerde…
“Savaş”, Balkan coğrafyasında hiç dillendirilmemesi gereken yasaklı bir kelime olmalı bence.
İlk savaşın tetiği Saraybosna’da çekilmişti, ikincisi büyük acılar getirdi, Yugoslavya’nın dağılışı kolay değildi, -tıpkı şimdi Gazze’de olduğu gibi- Srebrenica’daki soykırım televizyonlardan canlı yayınlandı, Saraybosna kuşatması dört sene sürdü.
Balkanlar’ın huzurunu yitirdiği bir ortamda dünyanın huzurunun kaçacağını artık herkes biliyor.İşte tam da böylesine çetrefil günlerde geldi İlir Meta’nın daveti.
İlir Meta haricinde eski Hırvatistan Cumhurbaşkanı Stjepan Mesic, eski Karadağ Cumhurbaşkanı Milo Dukanovic, Kosova’nın ilk Cumhurbaşkanı Fatmir Sejdiu ve Makedonya Sağlık Bakanı Arben Taravari’nin olduğu ilk oturumda Türkiye’yi Ahmet Davutoğlu temsil ediyordu.
“AB’yi oluşturan ülkeler önce ekonomik alanda biraraya geldiler ama bir müddet sonra siyasi birleşme de bu süreci takip etti. Balkanlar’ın dünyanın en müreffeh yeri olmak için hiçbir eksiği yok; yeter ki devleti yönetenler sorumlu davransın ve vizyoner olsun.”
YETER Kİ DEVLETİ YÖNETENLER VİZYONER OLSUN
Rusya-Ukrayna savaşı ve küresel göçmen sorunu bütün devlet adamlarınca dile getirilirken, İlir Meta’nın şu vurgulu sözlerini not etmişim: “Balkanlar, AB’nin Ruanda’sı olamaz.”
İlir Meta, ayrıca “fiziksel olmayan sınırların kaldırılmasından” söz etti; Ahmet Davutoğlu’nun konuşması da Meta’nın yaklaşımıyla uyumluydu.
Davutoğlu, mevcut sınırlara tabii ki riayet edilmesi gerektiğini ama AB’de olduğu gibi sınırları işlevsiz hale getirecek büyük bir atılım yapılması gerektiğinin altını çizdi.
“Doğada sınır yoktur, doğal sınır yoktur,” dedikten sonra şöyle devam etti:
“Nehirler sınır tanır mı? Ohri gölü sınır tanıyor mu? Bakın, ülkeler ayrışırken ekonominin ölçeği de küçülüyor. Ekonomiyi olabildiğince büyütmemiz, üretim hacmini artırmamız lazım. Balkan coğrafyasında sınır olmamalı. Ama bunun yolu kesinlikle güçlü ordulara sahip olmaktan geçmiyor. Bunun yegâne yolu, ticarettir. Ticaretin güçlenmesidir. AB bunu başardı, Balkan ülkeleri olarak bizler de başarabiliriz. AB’yi oluşturan ülkeler önce ekonomik alanda biraraya geldiler ama bir müddet sonra siyasi birleşme de bu süreci takip etti. Balkanlar’ın dünyanın en müreffeh yeri olmak için hiçbir eksiği yok; yeter ki devleti yönetenler sorumlu davransın ve vizyoner olsun.”
Balkanlar’ın çeşitliliği ve çokkültürlü yapısının büyük bir zenginlik kaynağı olduğunu ama bunun çok ciddi riskleri de içinde barındırdığını söyledikten sonra “bu riski ya yönetiriz ya da büyük krizlerle karşı karşıya kalırız,” dedi ve ekledi: “Bir entelektüel olarak savaş ihtimalini önemser ve gerekeni yaparım ama devlet adamları bu kelimeyi telaffuz etmemeli.”
Bazı kelimelerin kendini gerçekleştirme gücünü biliriz; misal, bir banka için “iflas” söylentisinin çıkması yeter ya iflas etmesi için, savaş da böyle olabilir, o yüzden, hele Balkan coğrafyasında, tarihten biraz ibret almadan konuşmamak gerekiyor kanımca.Konferansın ardından bütün katılımcılarla İlir Meta’nın verdiği yemekte bir araya geldik.
Şansıma, karşımda uzun süre Washington ve Birleşmiş Milletler’de görev yapan Büyükelçi Agim Nesho; yanımda ise savaş muhabiri olarak geldiği günlerden beri bölgeye ilgisi hiç kesilmeyen eski Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç vardı.Hem Nesho hem de Kılıç ile siyasete ve Balkan coğrafyasına dair uzun uzun sohbet etme imkânı buldum.
Etrafta bu kadar savaş varken ve daha geniş çaplı bir savaş ihtimali bizzat devlet başkanlarınca dillendirilirken diyalog kanallarını sonuna kadar açan bu ve benzeri toplantıların önemli olduğunu düşünüyorum.
Yorum Yazın