Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 17 Nisan 2025 tarihli Para Politikası Kurulu toplantısında aldığı 350 baz puanlık faiz artışıyla piyasaları şaşırttı ve para politikasında yeni bir sayfa açtı. Bu güçlü ve beklenmedik adım, sadece faiz oranlarını değil, piyasa algılarını da yukarı taşıdı.
Beklentileri Aşan Karar: Sadece Faiz Değil, Mesaj da Verildi
TCMB, haftalık repo faizini %42,5’ten %46’ya çıkarırken, gecelik borç verme faizini %49’a, borçlanma faizini ise %44,5’e yükseltti. Bu oranlar yalnızca teknik detaylar değil, aynı zamanda Merkez Bankası’nın ekonomik gidişata dair okumasını ve bu okuma doğrultusundaki kararlılığını yansıtıyor.
Mart ayında enflasyonda bir yavaşlama görülse de, Nisan ayı için özellikle temel mallarda yeniden yukarı yönlü baskı beklentisi var. Ayrıca yurtiçi talebin öngörülenden daha canlı seyretmesi, enflasyonun düşüş sürecini zorlaştırıyor. TCMB, bu durumu göz ardı etmek yerine aksiyona geçtiği görülmektedir.
Piyasa beklentilerinin üzerinde bir hamle
Ekonomistlerin büyük çoğunluğu faizin sabit kalacağını düşünüyordu; yalnızca iki katılımcı artış bekliyordu. Bu da TCMB’nin piyasaya “enflasyonla mücadelede taviz vermeyeceğini” mesajını güçlü bir şekilde verdiğini gösteriyor.
Özellikle Mart ayında gerçekleştirilen faiz indiriminin ardından, böyle bir artış adımı TCMB’nin yönünü tekrar sıkılaşmaya çevirdiğini ortaya koyuyor. Faiz koridorunun üst bandının %49’a yükseltilmesi ise gerektiğinde daha fazla müdahale alanı bırakıyor ve Merkez Bankası'nın kur oynaklıklarına karşı savunma mekanizmasını güçlendiriyor.
Güçlü Bir Sinyal Ama Bedeli Olabilir
Bu karar, enflasyonla mücadelede kararlı bir duruş sergilendiğinin güçlü bir sinyali. Ancak yüksek faiz oranlarının ekonomik büyümeyi yavaşlatma, yatırımları erteleme ve borçlanma maliyetlerini artırma gibi potansiyel yan etkileri de göz ardı edilmemelidir. Dolayısıyla bu kararın uzun vadeli etkileri, sadece enflasyon rakamlarıyla değil, büyüme ve istihdam verileriyle birlikte değerlendirilmeli.
Önümüzdeki Süreç Ne Getirir?
TCMB’nin bu kararı, sadece bir faiz artışı değil; aynı zamanda ekonomiye, piyasaya ve kamuoyuna verilmiş açık bir mesajdır: Enflasyonla kararlılıkla mücadele sürecek. Bundan sonraki adımlar ise iç talep koşulları, kur oynaklığı ve küresel ekonomik gelişmelere göre şekillenecektir.
Sonuç olarak, piyasa beklentileri ile paralel faiz artışı yapılmamış olsaydı da piyasa budurumu anlayış ile karşılardı. Ancak, tarım sektöründe yaşanan don olayı nedeniyle gıda fiyatlarında olası artışın enflasyon üzerindeki etkileri de dikkate alınarak faiz artışına gidildiği anlaşılmaktadır. Ancak asıl faiz artışının döviz rezervlerindeki kayıpların yaşanması ve portföy tercihlerinin dövize yönelmesinin önüne geçmek olduğu da anlaşılmaktadır.

Yorum Yazın