Tarihe mukavemet, kainata kafa tutmak gibi. Zaman halatını çekmek, insanın gücünü aşıyor bence. Binaenaleyh, biraz… sapıkça.
"Düşünüyorum o halde… memleket neden bu halde?"
[METİN ÜSTÜNDAĞ]
Yastık sohbetinde derin mevzulara dalmıştık: “Sanatla iştigal etmek, tarih karşısında diz çökmemektir” diyorum “Ben sanatkâr değilim. Fakat koleksiyoner sıfatıyla tarihe direnenlerin safında yer aldığımı söyleyebilirim.”
Viktor’un tebessümünde şefkat ve istihza birarada: “Ah Bahtiyar, niyetinin saflığı aşikar. Fakat… sence de tarihe mukavemet, biraz mübalağalı değil mi? Kainata kafa tutmak gibi. Zaman halatını çekmek, insanın gücünü aşıyor bence. Binaenaleyh, biraz… sapıkça.”
“Bir dakika, sapıkça olan ne? Sanat mı, koleksiyon mu?”
“Sanatçı, eserini zamana bağlar, emanet eder. Onun tarihe mukavemeti, zamana teslimiyetiyle mukayyet [kayıtlı]. Koleksiyoner ise, dedin ya, tarihle çekişiyor. Yani kadere sataşıyor. Bu aslında seri-kâtillerin işi.”
“Rica ederim, ne alakası var?”
“Koleksiyoner, esasen bir seri-kâtil tipi. Kurbanlarının ayakkabılarını, gözlerini, anahtarlarını filan biriktirirler. Hayat ile ölüm arasındaki hududu kontrol ettiklerine dair semboller toplarlar yani. Sen aynı işi suçtan masun [korunmuş] kalarak yapıyorsun.” Öyle yakışıklı ki, sanki dünyanın en güzel kızını alıp erkek malzemesiyle kaplamışlar; hazmı zor sözler de söylese, dikkatini bana keşfetmesi [yoğunlaştırma] hoşuma gidiyor.
“Hayır, hiç de bile…” dedim ciddiyetle ve nazla “İnsanın nabzı, bir bakıma eserinde atmıyor mu? Canlılığı, dayanıklılığı, daimî tazeliği veyahut yeniliği taşıyan sanat eserini muhafaza etmenin, cinayetle, ölümle ne alakası var? Bilakis_”
Viktor yataktan kalktı. Yunan ilahlarını andıran atletik vücudu, gözlerimi kamaştırıyor. Banyoya giderken dönüp “Sözlerime gücenme sevgilim” dedi “benimki sadece bir yorum, hatta bir… argumentum a contrario [aksini iddia etmek]. Niyetim, koleksiyonculuğun gradosunu düşürmek [itibarını azaltmak] değil.”
Gizli sevgilimin sözleri zihnimi kurcalamıştı. Muhatabım beni ikna etmeye çabalamadığında, onun fikirlerini benimsemem kolaylaşıyor. Belki de sahiden elini kana bulamadan iş gören bir seri-kâtilim ben? Otomatikman iz sürüyorum, dürtülerimi bastıramayıp avımı yakalıyorum ve onu koleksiyonuma katıyorum?..
Muhatabım beni ikna etmeye çabalamadığında, onun fikirlerini benimsemem kolaylaşıyor.
***
1676 ila 1878 arası, 202 yıl zarfında Türkler ile Ruslar 10 kere savaşa tutuştu. İki asır içinde 40 sene birbirimize hücum etmişiz. Rus ile Türk savaşarak tanıştı…
1920’nin 18 Aralık günü ise, TBMM Reisi Mustafa Kemal, Sovyet Rusya Lideri Lenin’e mektup gönderecekti:
“Reis Yoldaş Lenin,
[…] bizi yekdiğerimize bağlayan revabiti [bağlar], daha ziyade tahkim [sağlamlaştırma] ve teşyîd [yükseltme] edecek her hadisenin mucîb-i sürur [sevinç vesilesi] ve mahzuziyetim [haz alma] olduğunu beyan eder ve Rus-Sovyet Cumhuriyeti’nin zât-i âlilerinden mülhem olarak Şark’ta tesis ettiği durendişâne [uzak görüşlü] ve âkilane siyasetinden dolayı arz-ı teşekkür eylerim. Şark’ta ve bütün dünyada hak ve adaletin zafer-i karîbine [yakın zafer] büyük bir imanla kani olarak ihtiramâtımın [hürmetler] kabulünü rica ederim efendim.”
7 Ocak 1921’de Lenin’den cevap gelecekti:
“[…] Tebligât-ı vâkıânızdan muhassıl [ortaya çıkan] minnettarlığımızın ve memleketlerinin istiklal ve saadeti için mukavemetsiz [karşı durulmaz] bir azimle mücadele eden Türkiye halkı ile hükümeti hakkındaki temenniyât-ı hâlisânemizin [samimi dilekler] bir defa daha beyanına müsaade etmenizi rica ederim.”
Ve işte bendeniz, İngiltere’lerde gizli istihbarat, örtülü tehdit ve dolaylı şantajla yürütülen Soğuk Savaş demlerinde, Petersburg’lu mühendis şairle yasak aşk yaşıyorum. 200 yıllık savaşı, 2 gün sevişerek dengeleyebilecek miyiz?..
Belki de sahiden elini kana bulamadan iş gören bir seri-kâtilim ben? Otomatikman iz sürüyorum, dürtülerimi bastıramayıp avımı yakalıyorum ve onu koleksiyonuma katıyorum?..
Karşılıklı çarpıştığımız cenklerin çoğunu Ruslar kazanmıştı. Bununla kalmamış, Ölü Canlar [1842] Oblomov [1859], Babalar ve Oğullar [1862], Cürüm ve Ceza [1866], Harp ve Sulh [1869] gibi romanlarla kendi hayatlarına modern bir mana kazandırmışlardı.
Fertler gibi cemiyetler de koleksiyoner galiba… Müzeler, kütüphaneler, abideler… Yo, bir dakika… Ruslara galebe çalsak bile, onların edebiyat şaheserlerini ganimet olarak alamayız. Ayrıca fert ölüyor, cemiyet yaşıyor… Galiba asıl mesele, müstakbel nesillere bırakmaya layık değerler inşa etmek ve elbette o mirası benimseyip zenginleştirebilecek nesil yetiştirebilmek… Düşünmeyi bırakıp yataktan çıktım. Yerdeki kıyafetlere basarak banyoya yürüdüm.
Tefrikanın tüm bölümlerini okumak için yukarıdaki görsele tıkla ☝️
Yorum Yazın