Suriye’de yeni denklemde İsrail, ABD ve Türkiye kazanan, Rusya ve İran kaybeden tarafta görünmektedir. Erdoğan bu kazanımı erken seçimle kalıcı hale getirmek isteyebilir. Ama bütün bunlar Suriye’nin geleceğine kısa vadede Suriyelilerin talepleri değil İsrail-ABD başta olmak üzere uluslararası güçlerin iradeleri belirleyeceği gerçeğini değiştirmiyor.
Suriye’de bir dönem sona erdi. Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki muhalifler yaklaşık 11 gün süren ilerleyiş sonunda Şam’a girdiler. Esat, Rusya ve İran’dan beklediği desteği alamayınca direnemedi ve 61 yıllık BAAS Rejimi sona erdi.
Suriye’de dün Esat, Rusya ve İran kaybederken, Türkiye, İsrail ve ABD kazanana tarafta oldular. Kuşkusuz bir başka kaybeden ise uzak olsa da Çin’dir.
Bu arada Rusya konusunda bir parantez açarak şunu söylemek mümkün olabilir. Rusya, Esat’a destek vermemesinin karşılığını Ukrayna’da alabilir.
Suriye’de yaşanan bu sürecin başlangıcı bir anlamda 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği terör saldırısıdır. İsrail’in bu saldırıya karşı savaş sadece Gazze’de Hamas’a karşı değil, Kuzey’de Lübnan’da da Hizbullah’a karşı sürdürdü. Bu süreçte Hamas ve Hizbullah’ın neredeyse tüm üst düzey liderlerini öldürdü. Yine aynı süreç içinde İran ve Suriye’ye de saldırılar düzenlemekten geri durmadı.
İsrail bir anlamda İran adına Filistin ve Lübnan’da vekâlet savaşı yürüten tüm terör unsurlarına (Hamas, Hizbullah) büyük ölçüde etkisiz hale getirdi. Bu aynı zamanda Esad Rejimi’nin de zayıflaması anlamına geldi. Nitekim, bu süreçte İsrail, Şam’a sık sık bombalı saldırı düzenledi.
Kuşkusuz İsrail’in bu savaşı büyük ölçüde ABD başta olmak üzere kimi Avrupa ülkelerinin siyasi desteği ile sürdürdü.
Esat Rejimi’nin yıkılmasının görünür aktörleri HTŞ ve Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) olsa da, arkada İsrail’in örtülü desteğinin büyük payı vardır.
Kuşkusuz İsrail’in desteğinin anlamı ABD’nin de bu süreçte olduğudur.
Evet Esat Rejimi’nin yıkılmasında İsrail ve ABD kazanmıştır ama bir kazanan da Erdoğan dolayısıyla Türkiye’dir. Sonuçta SMO’nun en büyük destekçisi Erdoğan’dır. Bu anlamda SMO uzunca bir süredir Türkiye’nin Suriye’deki vekâlet gücüdür.
Burada HTŞ üzerinde özellikle durmak gerekiyor. HTŞ, Erdoğan iktidarı tarafından SMO gibi açıktan desteklenmedi. Ancak HTŞ, ideolojik olarak Erdoğan siyasi anlayışının akrabalıkta açıktır.
Nitekim, HTŞ lideri Colani, El Kaide’nin Suriye temsilcisidir.
HTŞ’nin ideolojik olmasa da siyasi olarak İsrail’le olan angajmanı, Erdoğan iktidarından daha güçlüdür. Dahası HTŞ güç olarak Suriye’de kalıcı olmasının yönü siyasi pratikler açısında kendini ideolojik olarak törpülemekten geçmektedir.
Yakın gelecekte iki sorunun cevabı önemli olacaktır. İlki, HTŞ-SMO arasındaki ilişkisi, ikincisi de YPG/PYD hakim olduğu bölgenin geleceğinin ne olacağıdır. Bu iki sorununun cevabı esas olarak ikinci sorunun cevabına bağlıdır.
CEVABI ARANAN İKİ SORU
Bu açıdan yeni dönemde Suriye’de iki önemli soru önümüzde durmaktadır.
İlki, HTŞ-SMO arasındaki ilişkisi, ikincisi de YPG/PYD hakim olduğu bölgenin geleceğinin ne olacağıdır.
Bu iki sorununun cevabı esas olarak ikinci sorunun cevabına bağlıdır. İkinci sorunun cevabı ise büyük ölçüde ABD’nin tavrına bağlı olacaktır.
Sonuç olarak unutmayalım ki ABD, YPG/PYD’nin yaklaşık 10 yıldır en büyük koruyucusudur. Bunun gerekçesi de İŞİD’e karşı verilen mücadeledir. Ve ABD, bu tehdidin hala geçerli olduğunu ifade ederek YPG/PYD’yi korumaya devam edeceği yönünde açıklaması henüz yenidir.
Bu noktada ABD-İsrail arasındaki siyasi ortaklığı düşündüğümüzde, İsrail’in de ABD ile birlikte YPG/PYD’nin hamisi olmaya devam edeceğini düşünmek yanlış olmayacaktır.
Bu durumda YPG/PYD’nin sınırlarını henüz bilmesek de özerk yapı olarak mevcut statüsünü koruyacağını söyleyebiliriz.
Bu durumda şunu sorabiliriz, Suriye’nin yeni yönetimi yani HTŞ liderliği YPG/PYD ile anlaşması kaçınılmaz mı?
Bu sorununun cevabı, Türkiye’nin ABD/İsrail ile olan ilişkisinin geleceğine bağlı olacaktır. Tabi bu ilişki, aynı zamanda SMO’nun geleceğini de belirleyecektir.
Kuşkusuz, HŞT-SMO’nun Suriye’de rejim değiştirmesi Erdoğan iktidarı için sadece siyasi değil ideolojik olarak da bir kazanımdır. Ve bunu iç siyasette iktidarını konsolide etmek için kullanacaktır. Hatta bu başarı “erken seçimi” dahi iktidarın gündemine getirebilir.
Ama bu başarı, Türkiye’yi Suriye’nin geleceğinde özellikle istediği YPG/PYD’nin tasfiye edilmesi hedefine şimdilik ulaşmayabilir.
Kuşkusuz, Türkiye YPG/PYD’nin kendisi için “siyasi risk” olmasını arzu etmiyor. O yüzden Bahçeli, içerde PKK’nın terör eylemlerine fiili olarak son vermesi için Öcalan’dan silah bırakma çağrısı yapmasını talep etti.
Ancak, Türkiye’nin sınır ötesinde YPG/PYD’yi devre dışı bırakma imkanı “şimdilik” zor görünmektedir. Çünkü Türkiye, bölge bağlamındaki siyasi tercihlerde İsrail-ABD karşısında ne yazık ki, güçlü değil zayıftır. Bu zayıflık büyük ölçüde ekonomik zayıflık ve son yıllardaki Batı’ya mesafe alma başta olmak üzere güvensiz politik tercihlerden kaynaklanmaktadır.
Bu açıdan Suriye’nin geleceğine kısa vadede Suriyelilerin talepleri değil İsrail-ABD başta olmak üzere uluslararası güçlerin iradeleri belirleyecek.
Bu açıdan Suriye’nin geleceği toprak bütünlüğü muhtemelen üç bölgeli federatif ülke ile olarak gerçekleşebilir.
Dünkü yazımda ifade ettim iktidar Suriye’de olanları iç siyasette zafer olarak sunma olasılığına karşı, özellikle CHP’deki siyasetsizliğe bir kez daha dikkat çekmekte yarar var.
Yorum Yazın