Sizin yatlarınız, katlarınız, evleriniz, yazlıklarınız, her şeyiniz var. Sonra kapısında kilidi bile olmayan evde beş çocuk ve o çocuklar ile birlikte yaşam mücadelesi veren kadının derdini anlatanlara "Her şey para mı?" diye soruyorsunuz! Aslında sorulması gereken soru şu bence; “Eğer olay parasal değilse, manevi ise neden milyonlarca, milyarlarca lira bütçeye sahip olan Diyanet ile tarikatlara akıtılan paralarla, cemaatlere akıtılan paralarla bu toplum düzelmiyor?”
Geçtiğimiz günlerde yüreklerimizi yakan bir habere daha uyandık... İzmir'de bir aile… Babaları bir vesileyle hapse girmiş ve anneleri hurda toplayarak yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyor. Yaşadıkları ortam ev denemeyecek bir yer; bir baraka. O barakada 1, 2, 3, 4 ve 5 yaşlarında beş çocuk var. Anne, topladığı hurda paralarını almak için kapıyı kilitleyerek hemen dönmek üzere evden çıkıyor. Eve döndüğünde elektrikli sobadan çıkan yangınla beş çocuğunun yanarak can verdiğini görüyor.
Manzara bu… En azından bizim bildiğimiz manzara bu. Ortaya çıkan fotoğraflara baktığımızda, beş tane çocuğun art arda dizilmiş tabutları var. Anne var. Hapisten cenaze törenine katılabilmesi için çıkartılan, elleri hala kelepçeli bir baba var. Anneye sarılamıyor, çocuklarına sarılamıyor. Çok dramatik, içler acısı bir tablo… Bu manzara, yoksulluğun ve ihmalin karanlık yüzüyle bir kez daha yüzleşmemize sebep oluyor.
Aslında bu fotoğraf ilk kez gördüğümüz bir fotoğraf değil. Yakın geçmişimiz, ekonomik çıkmazların ve sosyal devletin eksikliğiyle mücadele eden ailelerin trajedileriyle dolu. Bundan önceki yıllarda da çocuğu üşümesin diye saç kurutma makinesini açarak çocuklarının ısınmasını sağlayıp ardından kendini asan anne, çocuklarının istediği pantolonu alamadığı için yaşamına son veren baba haberlerine de şahit olduk. Bu ve buna benzer yüzlerce örnek var. Aladağ'da onlarca çocuk bir tarikat yurdunda yanarak can vermişti.
İzmir'deki o beş çocuk babası; devlet ona bir iş bulabilmiş verebilmiş olsaydı, yasadışı yollara bulaşmayacak, hapislere girmeyecekti. Ya da o anne, babasız bir evi geçindirmenin zorluğu altında olmamış olsaydı, hurda toplamaya gitmeyecek, çocuklarının yanında kalacaktı. Belki de bir barakada değil de normal bir evde yaşayabileceklerdi.
BELKİ DE NORMAL BİR EVDE YAŞAYABİLECEKLERDİ
Aslına baktığımızda bu olayların altında yatan temel sebebin ekonomik olduğunu görüyoruz. Eğer o tarikat yurtlarında ki çocuklar eşit bir eğitim alabilme, eşit gelir dağılımından istifade edebilme imkânına sahip olsaydı, belki oralarda olmayacaklar da ailelerinin yanlarında olacaklardı. Ya da o anneler, babalar çocuklarına gerçekten hak ettikleri düzeyde bir yaşam imkânı sunabilmiş olsalardı belki intihar etmeyeceklerdi. Ya da İzmir'deki o beş çocuk babası; devlet ona bir iş bulabilmiş verebilmiş olsaydı, yasadışı yollara bulaşmayacak, hapislere girmeyecekti. Ya da o anne, babasız bir evi geçindirmenin zorluğu altında olmamış olsaydı, hurda toplamaya gitmeyecek, çocuklarının yanında kalacaktı. Belki de bir barakada değil de normal bir evde yaşayabileceklerdi.
Çok acı ama bu tablo bize şunu gösteriyor ki; sosyal devlet anlayışı tamamen iflas etmiş. Bir taraftan Diyanet İşleri Başkanlığına milyarlarca lira bütçe ayırılırken, sosyal yardımlara yeterli derecede bütçe ayrılmıyor. Yüzbinlerce çalışanın olduğu ama topluma hiçbir faydasının olmadığı Diyanet İşleri Başkanlığı, insanları “şükret, sabret, sana cennet ve huriler var” diyerek avutuyor. Diyanet İşleri Başkanlığının varlığını düşündüğümüzde aslında ortada çok ciddi bir tezat olduğunu görüyoruz. Toplumda bir taraf var ki bir resim tablosuna milyonlarca dolar para verirken, bir taraf ise barakada yaşamaya çalışırken feci şekilde hayatlarını kaybedebiliyor. Bu durum toplumsal çöküşün ve gelir eşitsizliğinin en çarpıcı göstergesi.
AKP'li Özlem Zengin de bu son yaşanan trajik olayı ekonomik koşullardan bağımsız değerlendirip, kadının hayat tarzına bağlamaya çalışan kötü bir açıklama yaptı. Aslına baktığınızda bu da o zihniyetin ne kadar hastalıklı ve ne kadar toplumdan kopmuş olduğunu gösteriyor. Şu an da toplumsal anlamda yaşanan bütün problemlerin temelinde işsizlik, ekonomik kriz ve istihdam edilemeyen insanlar var. Ekonomik zorluklar toplumun her katmanına sirayet etmiş durumda. Eğer o insanların parası olmuş olsaydı, eminim ki yasadışı yollara bulaşmayacaklardı, kumar, bahis oynamayacaklardı ya da uyuşturucu maddeye yönelmeyeceklerdi.
Süleyman Demirel'in; “Enflasyonu halk günlük yaşar. Enflasyon sadece bir rakamdan ibaret değildir. Enflasyon devletleri yıkan, milletleri bozan bir olaydır. Enflasyon ahlakı bozar, borcu olan borcunu ödemez, alacağı olan alacağını alamaz, hırsızlıktan soyguna, fuhuşa kadar bütün yolları açar. Avrupalılar enflasyona canavar derler” diye bir açıklaması vardı. Enflasyon sadece bir rakam değildir çünkü enflasyon insanları, insanlar da toplumu bozar. Toplumu bozduğun zaman; toplum hırsızlık, dolandırıcılık, fuhuş ne varsa yapar. Enflasyonun böyle sosyolojik sonuçları da vardır.
AKP ve zihniyetinin yaratmış olduğu bu örnekler maalesef bitmek bilmiyor. Şu ana kadar binlercesini yaşadık ama en son örnek ne yazık ki beş minik yavrunun canına mal oldu. Ne zaman ki bu iktidar ya da bu anlayış gider ve toplumsal eşitlik, gelir eşitliği sağlanır, işte o zaman toplumsal ahlak da bir nebze olsun düzelir. Çünkü şunu görüyoruz ki; bu yaşanılanlar sadece din ve ahlak ile ilgili değil. Hayatlar bu şekilde düzelmiyor, insanlar düzelmiyor. İnsanların, toplumların iyi olabilmesinin yegâne kriteri, ekonomidir, ekonomik iyileşmedir.
Ekonomisi iyi olan aileler, toplumlar daha sağlıklı düşünebilir, daha sağlıklı adımlar atabilir. Milyarlarca lira bütçesi olan yüzbinlerce imamı, müezzini olan bir Diyanet İşleri Başkanlığının yaratmış olduğu ve %99’unun Müslüman olduğu bir toplum maalesef bir gün bile gün yüzü göremiyor. Bu da olayın Özlem Zengin’in ifade ettiği gibi kadınların hayat tarzıyla alakalı olmadığının, parasal olduğunun bir kanıtı aslında.
Sizin yatlarınız, katlarınız, evleriniz, yazlıklarınız, her şeyiniz var. Sonra kapısında kilidi bile olmayan evde beş çocuk ve o çocuklar ile birlikte yaşam mücadelesi veren kadının derdini anlatanlara "Her şey para mı?" diye soruyorsunuz! Aslında sorulması gereken soru şu bence; “Eğer olay parasal değilse, manevi ise neden milyonlarca, milyarlarca lira bütçeye sahip olan Diyanet ile tarikatlara akıtılan paralarla, cemaatlere akıtılan paralarla bu toplum düzelmiyor? Neden her gün daha kötüye gidiyor?”
Ekonomi düzelirse toplum düzelir, enflasyon düşerse toplum düzelir, hukuk gelirse toplum düzelir, insanlara istihdam sağlarsanız toplum düzelir. Toplum düzelirse ülke de rahatlar ve düzlüğe çıkar.
Yorum Yazın