Sonuç odaklı insanın yaptığı şey, küçük bir örnekle aslında şudur: Diyetle 50 kiloya düşmeyi hedefler. 50 kiloya düşene kadar her şeyi yapar. Nihayet 50 kiloya ulaştığında rahatladığını ve huzura kavuştuğunu düşünür. Ancak çok geçmeden yeniden kilo almaya başlar.
Sonuç odaklı insan hayattan alacaklı insandır.
Öfkelidir. Hesapları kitapları bitmez. Ne kendisiyle ne de başkalarıyla.
Hayatı kaçırır durur sonuç odaklı insan. Büyük resmi göremez. Tatminsizdir.
Mutluluğu sıkıştırdığı yerlerden kolay kolay çıkaramaz üstelik. Tek yol vardır onun için. Geri kalan tüm yollar yanlıştır, kusurludur, eksiktir.
Mükemmeliyetçidir de çok. Aradığı konusunda nettir. Onu bulmak hayatının en önemli meselesidir. O sırada olup bitenlerin farkına varamaz. Anda istese de kalamaz. Ulaşması gerekene doğru çabalamadığı her dakika gözüne batar. Bazen kendini suçlar, çoğu zaman da başkalarını.
Sonuç odaklı insanın yaptığı şey, küçük bir örnekle aslında şudur: Diyetle 50 kiloya düşmeyi hedefler. 50 kiloya düşene kadar her şeyi yapar. Nihayet 50 kiloya ulaştığında rahatladığını ve huzura kavuştuğunu düşünür. Ancak çok geçmeden yeniden kilo almaya başlar. Çünkü asıl meselenin süreçte saklı olduğunu göremeden, x2 hızında kaydırmıştır hayatı. Bedeniyle temas kurmayı, açlık ve toklukla ilgili sezgilerini öğrenmeyi, hangi yiyecekleri ne zaman tüketmeye meyilli olduğunu, duygusal yeme yapıp yapmadığını, yemekle kurduğu bağı, yemek yemeye atfettiği anlamı ve daha nicelerini yolda kaybetmiştir. Elinde tek bir şey vardır her şeyin sonunda: Tartıda gördüğü sayı. O da anlıktır, geçicidir, nihai değildir.
Zaman gibi “son”lar da durmadan akar. Aslında hiçbir hikayede “son” yoktur. “Son” dediğimiz yer, bizim kahramanlar üzerine düşünmeyi bıraktığımız yerdir. Filmlerin bitiminde “son” yazar, ama aslında karakterler oynamaya devam eder; yalnızca izleyiciyle vedalaşılmıştır. “Son” insan ürünür, doğada son yoktur.
DOĞADA SON YOKTUR
Sonuç odaklı insan, aslında olmayan bir şeyin peşinde koşan insandır. Zira “son”luluk yoktur.Zaman gibi “son”lar da durmadan akar. Aslında hiçbir hikayede “son” yoktur. “Son” dediğimiz yer, bizim kahramanlar üzerine düşünmeyi bıraktığımız yerdir. Filmlerin bitiminde “son” yazar, ama aslında karakterler oynamaya devam eder; yalnızca izleyiciyle vedalaşılmıştır.
“Son” insan ürünür, doğada son yoktur.
Sonuçlara daha dikkatli bakın. Hayatınızda “sonuç” diye nitelendirdiğiniz her şeye.
İyi bir işe girmek.
İyi bir eve taşınmak.
İyi bir evlilik yapmak.
Şimdi tekrar bakın. Bunlardan size kalan ne oldu?
İyi bir işe girmek, iş arama sürecinin sonuydu belki ama diğer birçok şeyin başıydı. İyi bir eve taşınmak, para biriktirme ve ev araştırma sürecinin sonuydu belki ama evi anılarla doldurmanın henüz başıydı. iyi bir evlilik yapmak ilişkinin resmileşmesinin son adımıydı belki ama ilişkiye yapılması gereken yatırımların henüz başlarıydı.
Tabii, kötü sonuçlar için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.
Kötü biten bir arkadaşlık.
Kötü giden bir iş görüşmesi.
Kötü geçen bir yaz mevsimi.
İçinde kocaman dünyaların gizli olduğu küçücük cümleler aslında. İşte bu kadarcık bir ifadeyle geçtiğimiz özetlere biz “sonuç” diyoruz. Sonuç, kelimelerle kısıtlanan, küçültülen bir şey. Hayatı dar bir yerden gösteren, manzarayı ısrarla esirgeyen, hatta bazen manzaranın aslında hiç olmadığını iddia eden bir şey.
Süreçleri dilediğimiz yerde dondurup bunlara “son” diyoruz.
Ancak her şey başka bir yere ya da şeye akmak, bağlanmak zorunda.
Dolayısıyla süreçler sonuçlara galip gelmeli.
Çünkü sonuç “bir cümle”,
süreç ise kocaman bir kitap.
Yorum Yazın