Hiçbir hafiye, hiçbir zaptiye, hatta hiçbir romancı bu akıllara zarar düğümü çözemez. Ve hatta siz, edebiyat atomunu parçalamış siz bile, Ahmet Hamdi Bey Beklenmeyenin kaçınılmazlığıyla kimse başedemez efendim.
Düştüğüne eyleme teessüf
Miracını çehde buldu Yusuf
[ŞEYH GÂLİB, 1757-1798, Hüsn ü Aşk]
Tamburalı Thompson M1A1’e hayretle bakıyordum. Şahmat “Şikago daktilosu” deyince, hakikaten yazı makinasından bahsettiğini sanmıştım.
Bahtiyar Kont’un hayaleti, durumu açıklıyor: “1930’larda Amerikan gangsterlerin elinden düşürmediği bu makinalı tüfeğe ‘Şikago daktilosu’ deniyordu. Yuvarlak şarjör, 45 kalibrelik 100 mermi alır. Onunla düşmanlarınızın gövdelerine imzanızı atabilirsiniz. Tüfek, II. Cihan Harbi sırasında da ‘Siper süpürgesi’ namıyla maruftu. Biraz ağırdır fakat esaslı bir cihazdır.”
“İyi de benim silahla, mermiyle ne işim olur?” diye sorunca, aklıma Nermin Mermi’nin mektubu geldi. Nastasya’nın, posta kutusunda bulduğu ve bana imalı bir tavırla teslim ettiği mektubu masamda unutmuştum.
Bahtiyar Kont omuzlarını kaldırdı: “Demek ki Şahmat Bey’in size kanı kaynadı. Gangsterler böyle bir hediyeyi müttefiklerine verirler ancak.”
Yaşananlar, bir fırtına resminin ‘puzzle’ parçalarının gerçek fırtınada savrulması gibi!
***
Biricik sevgilim, ruhumun ışığı, aziz efendim Ahmet Hamdi Bey,
teessürle bildiriyorum ki vaziyet vahim.
Bunun da sebebi, hakkımızda neyin hayır neyin şer olduğunu göremeyişimizdir.
Nasıl görelim? Yaşananlar, bir fırtına resminin ‘puzzle’ parçalarının gerçek fırtınada savrulması gibi!
Benim öldüğümü ve gömüldüğümü söyleyenlere kulak asmayınız.
Doğruymuş, yalanmış, mühim değil.
Biliyorum, fazla gizemli olmak ayıptır. Lakin elimden başka türlüsü gelmiyor. Malum ya, sırlar mezara götürülmek içindir.
Bahtiyar Kont’un kâtilini arayıp bulmak suretiyle isminizi temize çıkarmanız ve hapis cezasından kurtulmanız…
Belki de sizin için en iyisi muvakkat [geçici] bir mahkumiyettir? Yani size zaman kazandırabilir.
Romanınızı tevkifhanede yazmaya devam edersiniz.
Merak buyurmayınız. Sizin, geceleyin üstünüze yığılan zaman dalgaları arasında çırpınmanıza, mazide veya tarihte boğulmanıza asla göz yummayacağım.
Bırakınız, kâtili ben yakalayayım.
Masumiyetinizi ispat işini bendenize devrediniz.
Pek de itimada şayan görünmediğimin farkındayım. Görmediğiniz biri hakkında nasıl bir intiba edinebilirsiniz?
Heyhat… Sizinle hemen şimdi buluşmak ve elele tutuşup koşarak sevda dağının zirvesine çıkmayı dilerdim…
Lakin -yeminle söylüyorum- bu aşk hayalini vuslattan feragat ederek yaşatabiliriz ancak.
Kader istemiyor sevgilim. Tarih de talih de bize ruhsat vermiyor.
Herşeyin sesi uzaktan hoş gelir. Mesafenin büyüsü. Benim ötelerden gelen sesim de sizi yanıltıyor muhtemelen. Aşksızlıktan yerinmenin âlemi yok efendim.
Sizi kuşatan tehlike çemberi gitgide daralıyor maalesef.
Tanışacağınız kimselerin yardımıyla yeni ipuçları yakalayacağınızı umuyorsunuz.
Gelgelelim huzura ermek niyetiyle sarf-ettiğiniz çabaların bedeli korkunç derecede ağır olabilir.
Kediyi bir dosta emanet ediniz.
Ve teslim olunuz.
İstikbalde, bir muharrir ve münevver sıfatıyla hürmet göreceğinizden kuşku duymayınız.
Üzülerek söylüyorum ki…
Bu cürümden yakanızı sıyırmanızın şimdilik imkanı yok.
Hiçbir hafiye, hiçbir zaptiye, hatta hiçbir romancı bu akıllara zarar düğümü çözemez.
Hatta siz, edebiyat atomunu parçalamış siz bile, Ahmet Hamdi Bey…
Beklenmeyenin kaçınılmazlığıyla kimse başedemez efendim.
Yazdıklarım ziyadesiyle üzücü. Üstelik muğlak. Ah… öyle meyus, öyle bizarım ki…
Hayatın romanlara benzememesi ağırıma gidiyor…
Yalvarırım beni affediniz.
Sadık âşığınız, Nermin.
Biliyorum, fazla gizemli olmak ayıptır. Lakin elimden başka türlüsü gelmiyor. Malum ya, sırlar mezara götürülmek içindir
***
Kafamın içi, cevabı olmayan sorularla dolmuştu: Nermin Mermi nasıl canlandı, mezarından çıktı ve bana mektup yazdı? Cezaevine girmek bana ne gibi bir fayda sağlayacak? Hiçbir hafiyenin bulamayacağı kâtili, Nermin hangi yöntemle yakalayabilir? Tahkikat için görüştüğüm kişiler bana neden zarar versinler? Bu kadın bana niye, neden, niçin böyle delicesine âşık?..
Bahtiyar Kont’a döndüm: “Bilmem gerek dostum. Bana söylemelisiniz artık.”
“Neyi?”
“Seni vuran kimdi?”
“Maalesef üstat. Bağışlayın beni. Keşke…”
Birden kan beynime sıçradı “Bana herşeyi ama her şeyi anlatacaksın! Yoksa!..” diye kükredim. Kendi halime şaşmış, sesimden ürkmüştüm.
Hayalet, meleksi bir tebessümle, yumuşacık sesiyle karşılık verdi: “Yoksa ne üstadım? Beni öldürür müsünüz?”
***
Şeytan diyor ki “Şikago daktilosunu al ve İstanbul Boğazı’na kanlı kasideler yaz!”
Tamam, tamam, Şeytana uymayayım, sakinleşeyim, zihnimi toparlayayım, iyice düşüneyim…
Hiçbir hafiyenin üstesinden gelemeyeceği bu davayı çözmek için… Şeytanı şaşırtacak birşey yapmam lazım!
Tefrikanın tüm bölümlerini okumak için yukarıdaki görsele tıkla ☝️
Yorum Yazın