Bir Aşk Şarkısı minimalizmin doruklarında bize bedenimizin hareket edebildiği sürece yeniden doğuşun mümkün olabildiğini hatırlatıyor. Bunun için tek sahip olmamız gereken duyguysa sevgi. Sevginin içinde olduğu bir ruh için yaşlanmak ve getirdikleri baş edilebilir şeyler.
İnsanlar yaşlandıkları için mi mutsuz olurlar yoksa mutsuzluk yaştan bağımsız bir bagaj mıdır?
Bu soruyu aklıma getiren film Colorado Dağları arasında bir göl kıyısını mesken tutan yaşlı bir kadına merceğini doğrultuyor.Basit bir karavanla bir gölün kıyısında kamp kurmuş kadının yüzündeki çizgiler zamanın izini tereddütsüz gösteriyor. Kendisi gibi kamp kurmuş insanlarla yarenlik ediyor, kamplarda kalanlara eski usül mektup dağıtan postacıdan bir mektup bekliyor.Lezzetli istakozlarla dolu gölde gece attığı tuzağa sabah doluşan istakozlarla kahvaltı ediyor, öğle yemeği ve akşam yemeği yiyor.
Arada kendine ödül olsun diye bir bira açıyor.2 kitabı var. Birisi kuşları anlatıyor, diğeri yıldızları. En iyi matemli kumruyu tanıyor kuşlardan.Beklediği gönderinin geleceği kişi eski bir okul arkadaşı. Yalnızlığın içinde ondan gelecek haberi bekliyor.
Günlerin rutininde önündeki göl, uzak fonda bir dağ zirvesi arasında bakışları gidip gelmektedir.
Kamp kurduğu noktaya 4 yetişkin adam ve 1 ufak kızdan oluşan 5 kardeşlik bir çetenin babalarını gömmüş olduğunu ise ekibin ondan karavanını çekme ricasıyla anlar. Babalarını güzel manzaralı noktaya gömdükleri için içleri rahat olan kardeşler, manzarayı bozan bir vinçten ötürü babalarını daha güzel bir yere gömmek istemektedir.Kibar gençleri kibarca reddetse de onlara yardım elini uzatmaktan kaçınmaz. Bozulan arabalarını kendi arabasının motorunu takarak tamir eder. Nasıl olsa beklemektedir ve arabasının yol almasına ihtiyacı yoktur.
Usta bir oto tamircisi olduğunu ve hala yetkinliğini koruduğunu anlarız. Daha fazlasını anlamak için beklediği ziyaretçinin gelmesini beklememiz gerekir. Ziyaretçi mektubundan önce gelir.
Ertesi sabah ziyaretçi için veda zamanıdır. İkisi de yaşlı; birbirlerine ihtiyaçları var, bundan sonra birlikte yaşasınlar senaryosu geçersizdir. Yolları sadece kesişmiştir, paralel değildir. Yalnız kalan kadın dağ zirvesine doğru yürür.
ZİYARETÇİ İÇİN VEDA ZAMANI
Beklediğine değen bir günü birlikte geçirirler. Gölde çocukların verdiği Kanoyla gezerler, kıyısında gün batımını izlerler. Geçmiş anıları ve kaybettikleri sevdiklerini anarlar. Onları ne kadar sevdiklerini anlatırlar. Birlikte gitar çalar, şarkı söylerler. Filme adını veren şarkıdır bu. Hiç istemediği halde adam onun fotoğrafını bile çeker. Günün yakınlaşması geceyi de içine alır. Birlikte uyurlar.Ertesi sabah ziyaretçi için veda zamanıdır. İkisi de yaşlı; birbirlerine ihtiyaçları var, bundan sonra birlikte yaşasınlar senaryosu geçersizdir. Yolları sadece kesişmiştir, paralel değildir.
Yalnız kalan kadın dağ zirvesine doğru yürür. Uzaktan gördüğü tepeye tırmanır. Gün kararır, yıldızlar belirir. Kitaptan tanıdığı takım yıldızları seyrederek uyur ıssız zirvede tek başına.Sabah olur ve zirveden tek başına iner. Dağda geçen gece onun için adeta bir “inisiasyon” yani yeniden doğuş vesilesi olmuştur. Karavanına geri döner. Gitme zamanıdır. Karşısında ellerinde kürekle babalarına güzel mezar yeri arayan kardeşleri görür. Arabasının motorunu geri alır ve yeni hayatına doğru yol alır. Yolda karşılaştığı postacı ona bir zarf verir. Zarfta çekildiği fotoğraf vardır ve resimde harika görünmektedir.Atilla İlhan’ın Timur Selçuk’un hüzün dolu bestesiyle de ezgiye dönüşmüş İhtiyarlar Balladı şu dizelerle bize seslenir:
“idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları
yorgun öksürükleri oturup kalkışları
yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar
her gece artık gitmek vaktidir sanırlar
geçmiş günlerinden bir destek aranırlar
uysal bir gülümseme tek sızlanışları”
İhtiyarlığın idam mahkumluğuyla metaforlaştırılması Atilla İlhan’ın şair dehasının ve lirizminin zirvesi olduğu kadar hayatın doğal döngüsünün de gerçekçi bir anlatımı olarak düşünülebilir.
Yaşlılığın seçenek üretememek olduğunun farkında olmak ve geçmişin muhasebesi ile geçtiği oranda yükünün ağırlaştığını düşünüyorum. Hayatta seçenekler tükenirken, farklı bir hayat mümkün müydü sorusunun zihni doldurması yaşlılığı her sabah başlayan bir sisyphos işkencesine çevirir.
SISYPHOS İŞKENCESİ
Ölüm olasılığı yaşla doğru orantılı artsa da kimsenin yarını görme garantisi yok. İhtiyarlığın yaşamın sonuyla olan ilişkisi ise ölüme yakın ve hayatın daha fazla seçenek sunan zamanlarına uzak olmak olmalı.Yaşlılığın seçenek üretememek olduğunun farkında olmak ve geçmişin muhasebesi ile geçtiği oranda yükünün ağırlaştığını düşünüyorum.
Hayatta seçenekler tükenirken, farklı bir hayat mümkün müydü sorusunun zihni doldurması yaşlılığı her sabah başlayan bir sisyphos işkencesine çevirir.
Rüyaların özgürlüğünde geçen gecenin sabahında yaşlı beden ve takıntılı bir zihinle uyanmaktan daha kötü ne olabilir?
Bir Aşk Şarkısı minimalizmin doruklarında bize bedenimizin hareket edebildiği sürece yeniden doğuşun mümkün olabildiğini hatırlatıyor. Bunun için tek sahip olmamız gereken duyguysa sevgi. Sevginin içinde olduğu bir ruh için yaşlanmak ve getirdikleri baş edilebilir şeyler. Ve 10 yaşındaki bir kızın ölmüş babasının manzarasını dert etmesi ve çocukluk arkadaşınla geçirdiğin tek bir gün bile yeni bir başlangıç için kafi.
Bir başka şairin sözüyle
“Yeter ki gün eksilmesin pencereden”
Yorum Yazın