Bakıldığında bozkurt simgesinin sadece Hunlar ve Kıpçaklar gibi yaklaşık bin yıl önce Anadolu’ya yerleşmiş boylara uzak ve görece asimile olmuş boyların sembolü olduğunu diğer boylar içerisinde bozkurt simgesinin neredeyse hiç kullanılmadığını görüyoruz. Başka önemli bir nokta ise bozkurdun sadece Türklerin değil, Moğolların ve hatta Romalıların kurucu simgelerinden biri olduğudur.Milli takım oyuncusu Merih Demiral’ın gol attıktan sonra bozkurt işareti yaparak sevincini kontrolsüz bir coşku eşliğinde ifade etmesi, sürpriz bir şekilde bozkurtun sembol oluşuna ilişkin tartışmaları tetikledi.Aslında normal şartlar altında tartışılacak çok da bir şey yok. Şu an gerek sosyal medyada gerekse kamuoyunda mesele öyle bir sunuluyor ki sanki bozkurt işaretinin Türk milletini temsil ettiği konusunda konsensus oluşmuş da Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları Cumhurbaşkanını ve diğer devlet erkanını selamlarken asker selamı yerine bozkurt selamı verir zannedersiniz.Aslında tam tersine, şimdiye kadar bu sembolün ülkü ocaklarına ve MHP’ye aidiyeti meselesi, dolayısıyla son derece politik bir işaret oluşu, üzerinde çok durulan ya da şüphe duyulan bir konu değildi. Zira 2015’te bir kadının Erdoğan’a bozkurt işareti yaptığı için gözaltına alınması, kendisini Türk dünyasının lideri gören, Turancı öğeleri ordusu ve devletinin bir parçası haline getirmekte beis görmeyen devlet nezdinde bile meşru görülmediğini gösterir. Elbette Ergenekon’dan çıkış vs. gibi mitik olguların yanı sıra bozkurt efsanesi de Türklerin tarihiyle ilişkilendirilen birçok anlatıyla birlikte günümüze kadar gelmiştir. Ancak bunun bir el işaretine dönüşerek günümüz Türkiyesinde kullanımının belirli bir siyasi parti ya da harekete ait olduğu açıktır.Semboller, dini ve etnik deneyimlerin ifade edilme biçimidir. Kutsal olanı da yer yer temsil etme kapasitesi taşıyan semboller, zaman içinde anlamlarını ve kullanım şekillerini değiştirirler, politik ve toplumsal anlamlar kazanırlar. Semboller, insan deneyimlerinin kolektif bilinçdışı aracılığıyla ifade edilmesidir.
Dilthey’in motif teorisi, aslında sembollerin neredeyse tamamının tarihsel ve bağlamla ilişkili olduğunu, anlama çabasının bu bağlamı ihmal edemeyeceğini anlatır. Bu perspektiften bakıldığında bozkurt işaretinin evrensel ve genel geçer tüm tarih boyunca bir anlamı olmayıp, yaşanan vakıayla iç içe geçmiş, bizatihi toplumsal gerçekliklerin etkisi altında baskılanmış, iç içe geçmiş bir anlamdan bahsedilebilir.
DILTHEY’İN MOTİF TEORİSİ VE SEMBOLLER
Biraz da işin sosyal bilimler alanına bakıldığında sembollerin toplumsal karşılıklarının ne anlamlar ifade ettiği açıklık kazanmaktadır. Dilthey’in öne çıkardığı motif kavramı kapsamında değerlendirildiğinde, semboller bir “algılama nesnesi”nden çok, bir “anlama nesnesi”ne dönüşmektedir. Simgeler yahut motifler kültür alanında var olan anlamsal gerçeklikler olduğundan, doğabilimsel bir süreklilikte izlenmez; “bir simge-eylem, bir motif-eylem bağıntısı” gibi değerlendirilerek, zaman içinde kazandığı yeni anlamlar üzerinde durulur. Diğer bir deyişle, anlamacı yaklaşım, tarihselci bir bakış açısı ile ilerler. Buna göre “anlam-eylem” bağıntısı her dönem için biriciktir özgün koordinatlarında belirir ve bireyseldir. Buna göre izlenilen yöntem, veri elde edilebilen tüm zamanlar için, tarihselci bir bakış açısı ile sembol motif-eylem bağıntısını kurmaktır. Bu bağıntının biricikliğini derinleştirmek için, bağlam olarak seçilen özgün bir kavramın çözümleyiciliğine başvurulacaktır. Etnik bir sembolün tarihsel serüveni sahnelenirken, özgün kollektif bir muhtevaya sahip dinî bir kavram ile sosyolojik ortaklığı sınanacaktır.Dilthey’in motif teorisi, aslında sembollerin neredeyse tamamının tarihsel ve bağlamla ilişkili olduğunu, anlama çabasının bu bağlamı ihmal edemeyeceğini anlatır. Bu perspektiften bakıldığında bozkurt işaretinin evrensel ve genel geçer tüm tarih boyunca bir anlamı olmayıp, yaşanan vakıayla iç içe geçmiş, bizatihi toplumsal gerçekliklerin etkisi altında baskılanmış, iç içe geçmiş bir anlamdan bahsedilebilir. Tam da bu nedenle şayet varsa bozkurt diye bir simge, bunun Göktürkler döneminde de modern dönemde de aynı şeyi ifade ettiği, aynı olguları temsil ettiği söylenemez. Anlam, tarihsel dönüşüm ve değişim içerisinde belirir.Bu açıdan bakıldığında gamalı haç, ya da svastika, birçok farklı kültürde ve çağda yer almış, çeşitli anlamlar yüklenmiş bir semboldür. Svastika sembolü, en az 12.000 yıl öncesine kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Hindistan, Çin, Yunanistan ve Amerika gibi birçok antik uygarlıkta svastika sembolüne rastlanır. Hinduizm, Budizm ve Jainizm'de kutsal bir sembol olarak kullanılmıştır ve genellikle iyi şans, refah ve ebedi yaşamı temsil eder. Hinduizm ve Budizm'in yayılmasıyla svastika sembolü de geniş bir coğrafyaya yayıldı. Hinduizm'de svastika, Vishnu'nun (koruyucu tanrı) ve Ganesha'nın (bilgelik ve engellerin kaldırılması tanrısı) sembollerinden biridir. Budizm'de ise Buda'nın ayak izlerinde görülebilir ve genellikle refah ve uyum anlamına gelir. Antik Yunan ve Roma'da da svastika sembolü kullanılmıştır.Ayrıca, erken Hristiyanlıkta bazı kiliselerde ve mezar taşlarında da svastikaya rastlanır. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında, Batı'da arkeolojik keşiflerin artması ve doğu felsefelerine olan ilginin yükselmesiyle svastika sembolü yeniden popülerlik kazandı. Bu dönemde birçok batılı örgüt ve topluluk bu sembolü çeşitli anlamlarla benimsedi. Svastika, en belirgin dönüşümünü 20. yüzyılın ortalarında Nazi Partisi tarafından benimsenmesiyle yaşadı. Adolf Hitler, svastikayı Aryan ırkının üstünlüğünü simgeleyen bir sembol olarak kullanarak, sembolün anlamını tamamen değiştirdi.Bozkurt’un Türklerin milli sembolü olduğu meselesi oldukça su götürür. Kaldı ki bütün Türki kavimleri kuşatan ezeli ve ebedi bir Türk milleti şeklinde ifade edilebilecek bir tarihsel sürekliliğin varlığı bile tartışılırken bozkurt simgesine ilişkin böylesine kesin ifadeler kullanmanın sakıncası ortadadır. Ayrıca farklı Türk boylarının farklı simgelere sahip olduğu unutulmamalıdır.
Yorum Yazın