31 Mart seçim sonuçları Erdoğan’ın Özel’le görüşmesini sağlarken diğer yandan Kavala ve Gezi tutuklularının tahliye yolunu açma adımlarının atılmasına vesile olmuştur. Bir olasılık olarak tahliyelerin gündeme gelmesi bile tek başına bu kararların hukuki değil siyasi olduğunu göstermektedir.
31 Mayıs seçim sonuçları AKP’deki küçülmenin sürdüğünü gösterdi. Görülen bu gerçeği, AKP de artık kabul etti.
Ve son günlerde AKP içinde bu gidişi durdurmaya yönelik pek çok adım görmeye başladık.Bu adımları ve temennilerin somut halini Abdülkadir Selvi’nin yazılarından izlemek mümkün. Seçim sonuçlarının ilk sonucu kuşkusuz Erdoğan’ın CHP lideri Özel’le görüşmesi oldu. Sonraki adımı ise siyasette "yumuşama" gerekliliği vurgulu açıklamalar geldi.
Sırada Kavala başta olmak üzere Gezi tutuklularının yeniden yargılama yoluyla tahliye yolunu açma çabaları var. Bir önceki yazıda ifade etmeye çalıştığım gibi bütün bunlar sadece AKP’nin isteği ve bu yönde Erdoğan’ı ikna konusundaki adımları olabilecek şeyler değil.
Bu konuda belirleyici olacak olan, Erdoğan’ın, Cumhur İttifakı içindeki ortaklarını ikna edip edemeyeceği, dahası nasıl ya da ne karşılığında ikna edeceği belirli olacaktır.
AKP, kuruluşunda siyasi meşruiyetini toplumdan alan bir parti iken bugün tüm siyasal meşruiyetini devletten almaktadır. Bunun değişmesi açıkçası mevcut siyaset yapma tarzı ve mevcut yeni yönetim sistemi nedeniyle kolay görünmemektedir.
AKP KURULUŞ AYARLARINA DÖNMEK İSTİYOR MU?
Bu soruya hemen şu cevabı verebilirim; AKP’nin bütün bu girişimleri kuruluş ayarlarına dönmek gibi bir çabaya denk düşmüyor. AKP’nin parti olarak önceliği içinde olduğu büzüşme, küçülme halini durdurmaktır.
Açıkçası bunun kısa vadede de gerçekleşmesi mümkün değildir.
Çünkü AKP, 2010’ların başından bu yana adım adım siyasi parti olma vasfını kaybetmeye başlamış ve siyaseten tüm iradesini Erdoğan’a teslim etmiştir.
Bu haliyle AKP hukuki olarak siyasi parti olsa da, işleyiş olarak şirkete benzetmek yanlış olmayacaktır. Erdoğan da bu yapıda şirketin CEO’su görünümündedir.İşte bu AKP, 31 Mart sonrasında kabullendiği büzüşme halini durdurabilmek için Erdoğan’ı ikna ederek siyaset üretmeye çalışıyor.
Bir kez daha ifade edelim ki, tüm bu çabalarının sonuç vermesi çok kolay görünmüyor. Çünkü bugünkü AKP, kuruluşunda siyasi meşruiyetini toplumdan alan bir parti iken bugün tüm siyasal meşruiyetini devletten almaktadır. Burada devlet gücünü ise, esas olarak devletçiliğin yarattığı rant ve bu rantın yukarıdan aşağıya paylaşılmasından almaktadır.
Bununla birlikte AKP’nin 31 Mart sonrası siyasete sahip çıkma yönünde attıkları adımları kendi kurumsal kimliği ile değil Erdoğan üzerinden yapmayı tercih etmeleri bu çabaların gerçekleşmesi yönündeki bir başka temel eksikliktir.
Erdoğan’ın var olan siyasi denklem ve MHP/devlet ile kurduğu ideolojik ortaklık nedeniyle AKP’den gelen telkinlere kalıcı biçimde ikna olması zor görünmektir. Çünkü mevcut siyaset yapma tarzı ve mevcut yönetim sistemi buna engeldir.
AKP eğer içine düştüğü büzüşmeden kurtulmak istiyorsa bunun ilk adımı Erdoğan’a verdiği siyasi temsil yetkisine yeniden sahip çıkmasından geçmektedir.
Abdülkadir Selvi AKP’nin siyasi pozisyonunu bir anlamda temsil ederken; Erdoğan’ın hukuk danışmanı olarak devlet blokunu temsil etmektedir. Erdoğan’ın tercihi kısa vadede partiden gelen baskılar yolunda adım atsa da, son tahlilde var olan gücünü koruma ve iktidar olma halini sürdürme olacaktır.
SELVİ VE UÇUM KİMLERİ TEMSİL EDİYOR?
Her şeye rağmen AKP’nin çabaları anlamlıdır. Özgür Özel görüşmesi, yumuşama mesajları birer adımdır. Şimdi sırada Osman Kavala ve Gezi tutukluların yeniden yargılanma yoluyla tahliye edilmelerinin yolunun açılması var.
Bu yönde atılacak adım bize, bu tutuklulukların hukuki değil siyasi olduğunu göstermektedir. Ve hukuki değil siyasi kararla alınacak tahliye kararları bize yargının bağımsız olmadığını göstereceği gibi bundan sonraki süreçte, yine siyasi saiklerle başka tutuklamaların olabileceğini söylemektedir.
Şimdi aynı soruları bir kez daha soralım; AKP’den gelen ikna çabaları Erdoğan üzerinde ne kadar etkili olur? Dahası Erdoğan ortağı olduğu devlet blokunu ne kadar ikna edebilecektir?Görülen o ki, iktidar bloku içinde son gelişmeler bağlamında bir gerilim olduğu açık. Nitekim bu konuda ifade ettiklerinin farkı çok açık olduğu için sembol iki ismin iktidar bloku içindeki gerilimi dışa vurmaktadır.
Abdülkadir Selvi AKP’nin siyasi pozisyonunu bir anlamda temsil ederken; Erdoğan’ın hukuk danışmanı Mehmet Uçum bu anlamda devlet blokunu temsil etmektedir.
Nitekim Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’ın "son kez adayım" açıklaması sonrasında, "hayır Türk milletini bırakamazsın" itirazı da; devlet için Erdoğan’ın vazgeçilmezliğini göstermektedir.Ve bu vazgeçilmezlik Erdoğan’ın AKP’nin liderliğinden çok devletin kamusal temsili noktasındadır.
Sonuç olarak Erdoğan’ın da tercihi kısa vadede partiden gelen telkinler doğrultusunda olsa da, son tahlilde var olan gücünü koruma ve iktidar olma halini sürdürme yönünde adım atacaktır.
Yorum Yazın