19 Mart ile birlikte gelişen olaylar, seküler kesimin bu kez yalnızca gençlerinin değil özellikle yaşlılarının da (ve onların temsilcisi konumunda olan CHP’yi de ittirerek) ülke siyasetine damga vurmak, ülkedeki demokrasi çıtasını yükseltmek konusunda bir tavır ortaya koymak istediklerini gösterdi.
Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi başarısı aslında seküler kesimin ve onu temsil ettiğine inanan CHP’nin başarısızlığının ürünü olmuştur. CHP’nin toplumun fay hatlarını anlamayan yönetimlerinin “kitabi” fikirleri topluma dokunmaktan uzak olunca sanki bu ülkede bitmiş-gitmiş bir ulus devlet varmış gibi düşünen bu elitin bu cehaleti asla bir ülkeyi yönetebilecek ehliyete sahip olmayan bir başka cahil ekibin, Recep Tayyip Erdoğan ekibinin iktidara gelmesini sağlamıştı.
Bu sürede CHP nerede siyaset yaptığını ve var olan siyasi fikirlerinin nereden geldiğini dahi analiz etmekten uzak bir anlayışla yönetilirken başörtüsüyle üniversitelere giden kız öğrencileri “ikna odalarında” ikna edilebileceklerine inanan okumuş-yazmış, koca koca profesör bile olmuş cahil milletvekillerinin eline kalmıştı. Böyle bir cehaletle yönetilen CHP toplumdaki desteği ancak yüzde 30’larda olan Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmesinin de önünü açmıştı.
Yukarıdaki iki paragrafı okuyan bir okuyucum “cahil” ve cehalet” sözcüklerini her iki siyasi ekip için de kullandığımı görünce ne düşünmüştür bilemiyorum. Ama demek istediğimi kestirmeden söyleyecek olursam 85 milyon nüfusun olduğu, çeşitli pratiklerle dünyaya entegre olmuş, iş bilen, düşünen, yetenekli, iyi eğitilmiş insanların olduğu bir toplum neden böyle cahiller ordusuyla yönetilsin ki? Tabii bu özelliklere daha çok sahip olduğu bilinen seküler kesim neden siyasetle ilgilenmeyip de ortalığı bu güruhlara bırakıyor ki?
Bu sorduğum sorunun cevabının verilebilmesi öyle kolay değil. Bunu biliyorum. Ben bu sorunun cevabının bu ülkenin bir imparatorluk bakiyesi toplum olarak bu niteliğinin dışına bir türlü çıkamamış olması ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyeti kuranların vizyonları her ne kadar bir ulus devlet kurmak idiyse de bir ulus-devlet kurmanın maddi koşullarının olmamış olması bu amacın hayata geçmesini de önledi.
Özellikle seküler kesim yukarıdan kurulmuş ordu-devlet geleneği çerçevesinde kurulmuş devletin kendi devletleri olup olmadığını dahi sorgulamadı. Onun için de siyasete de sahip çıkmadı.
Bu gidişat ilk defa Gezi ile kırılmıştı. Gezi’de seküler kesimin kendisi değilse de onların çocukları ilk defa bu devletin kendi devletleri de olması gerektiği, kendi vücutları ve hayatları dahil her konuda baskı kullananlara (üstelik de cahil olduklarını da hissettikleri) karşı gelmek gerektiğini gördüler. Ama ne var ki hadisenin niteliği gereği ve iktidarın tavrı Gezi’nin Türkiye demokrasisi için ima ettiği düşüncelerin bastırılmasıyla sonuçlandı.
Ama 19 Mart ile birlikte gelişen olaylar, seküler kesimin bu kez yalnızca gençlerinin değil özellikle yaşlılarının da (ve onların temsilcisi konumunda olan CHP’yi de ittirerek) ülke siyasetine damga vurmak, ülkedeki demokrasi çıtasını yükseltmek konusunda bir tavır ortaya koymak istediklerini gösterdi. Bu gerçekten de demokrasi için çok önemli bir adım olarak bence tarihe geçti. Bu nedenle de bundan sonra Türkiye siyaseti bundan önce pek görmediğimiz yeni bir evreye girecek gibi.
Şu düşüncemi de yazmadan geçmeyeyim. Evet! Bütün dünyada “milliyetçilik” yeniden yükselişe geçti. Dünyaya nizamat vermek isteyen Amerika bu iddiasından vazgeçip yalnızca kendi çıkarlarını düşünen bir işadamını iktidara getirerek yalnızca kendi çıkarlarını düşünen bir ülkeye dönüşürken aslında “milliyetçilik” denilen bir çeşit hastalığın da son evresine girdi diye düşünüyorum. Bu evre ne kadar sürecek bilmiyorum. Ama sonunda eşit ve özgür bir alemde yaşamak isteyenlerin talepleri yeni bir demokrasi olarak gündeme gelecek!
Emin olun Türkiye dahil!

Yorum Yazın