Eğer devletin çözmesi gerekip de çözememiş olduğu bir “savaş halinden” söz ediyorsak, her “savaş halinin” iki tarafı olacağına göre bu savaş halinde de her iki tarafın insani kayıpları var demektir. Öyleyse, Özgür Özel bu cümleden, söz edilen “şehit aileleri” “bizden”, öldürülen Kürt gençlerinin aileleri “bizden değil” mi demek istemiş?
Özgür Özel “Şehit ailelerinin ve gazilerin gözlerine bakamayacağımız hiçbir çözümün tarafı olmayacağız!” demiş. Özgür Özel’in danışmanları kendisine, bu cümlenin “tarafgir” bir cümle olduğunu söylememiş olabilirler mi? Eğer devletin çözmesi gerekip de çözememiş olduğu bir “savaş halinden” söz ediyorsak, her “savaş halinin” iki tarafı olacağına göre bu savaş halinde de her iki tarafın insani kayıpları var demektir. Öyleyse, Özgür Özel bu cümleden, söz edilen “şehit aileleri” “bizden”, öldürülen Kürt gençlerinin aileleri “bizden değil” mi demek istemiş?
Sanmıyorum! Ama bu gerçek üzerine söylediği bu cümlenin de kötü bir siyasete denk düştüğü çok açık. Çünkü bu “savaş halinin” ortaya çıkmasının da bunca yıl çözülememiş olmasının da asıl suçlusu ne Türk tarafından ölen insanlar ve ne de Kürt tarafında ölen insanlardır. O nedenle de eğer Bahçeli ve Erdoğan’ın açıklamalarından sonra Öcalan’ın açıklamaları da bu meseleyi çözmenin arifesinde olduğumuza dair bir işaretse o zaman doğru siyaset her iki taraftan ölen insanların ailelerinin de birlikte görüşlerini almak olmalıdır.
Bir kere şunu bilmemiz gerekir ki karşı karşıya olduğumuz sorun oldukça karmaşık ve hassas bir sorundur. Ama dünyadaki benzer örneklerine baktığımızda çözümü de görece daha kolay olabilecek bir sorundur. Kuzey İrlanda’da taraflardan biri “Katolik” diğeri “Protestan”dır. Bosna-Hersek ve Filipinler’de bir taraf “Müslüman” diğer taraf “Hristiyan”dır. Güney Afrika’da bir taraf “Beyaz” diğer taraf “Siyah”tır.
Bizde ise en azından böyle bir “dini” farklılık yoktur. Bizdeki sorun İmparatorluk içinde iki ulusun yan yana yaşarken, ulus-devlet olma sürecinde birinin diğerini “kontrol” altına almak ve “asimilasyon” politikalarıyla eritmek istemesinden kaynaklıdır. Bu sorun da Öcalan’ın “Demokratik Cumhuriyet” fikriyatıyla aynı ulus devlet çatısı altında çözülebilecek bir sorundur.
Yirmi küsur yıl yalnız başına yaşadığı hapishane hayatında bir “doktora öğrencisi” titizliğinde oluşturduğu fikirleriyle hakkında üniversitelerde “tezler” yazılan Öcalan’ı hala “Bebek katili”, “Cani”, “Terörist başı” gibi sıfatlarla anmak gerçekten çözüme hizmet etmeyeceği gibi çözümü daha da zorlaştırır.
“BEBEK KATİLİ” GİBİ SIFATLAR ÇÖZÜMÜ DAHA DA ZORLAŞTIRIR
Ama henüz görüşmelerin ilk aşamalarında olduğumuz gerçeğinden hareketle, daha iyi sonuçlar alabilmek için her şeyden önce siyasetçilerin, aydınların, yazarların ve sosyal medya kullanıcılarının uyması gereken şey konuyla ilgili konuşurken ve yazarken “temiz bir dil” kullanmaya özen göstermeleri olmalıdır. Yirmi küsur yıl yalnız başına yaşadığı hapishane hayatında bir “doktora öğrencisi” titizliğinde oluşturduğu fikirleriyle hakkında üniversitelerde “tezler” yazılan Öcalan’ı hala “Bebek katili”, “Cani”, “Terörist başı” gibi sıfatlarla anmak gerçekten çözüme hizmet etmeyeceği gibi çözümü daha da zorlaştırır.
Bu konu özellikle “devlet erkanı” bakımından çok önemlidir. Çünkü bu sorunun bu kadar büyüyüp çözülmemesinin sorumluluğu “devlete” aittir ve o nedenle de en azından bu sefer “devlet”i yönetenlerin bu sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerekmektedir. Tabii aynı hassasiyete muhalefet tarafından da özen gösterilmeli ve bu yazıya konu olan türden “tarafgir” açıklamalardan kaçınılmalıdır.
Bu yeni yılda ülkemize demokrasi ve barışın gelmesiyle hak ettiğimiz refah seviyesini yakalayabileceğimiz bir Türkiye’nin, içindeki her bir farklı bireyin ya da kimliğin kendi özelliklerini taşıyarak ortak bir “biz”in içinde hissedeceği bir Türkiye’nin yaratılması inancıyla bütün okuyucularıma mutlu, huzurlu ve barış içinde yeni bir yıl dilerim.
Yorum Yazın