Murat Kurum seçilirse, İstanbul’a yapacakları yatırımları anlatıyor. Beş yılda 300 kilometre metro ağı. 600 bin adet yeni konut yapımı…Peki kaynaklar sınırlı olduğuna göre bu göz alıcı rakamlarla acaba ne anlatılmak isteniyor? Merkezi yönetimin kendi adayına ayrıcalık mı tanıyacağı? Projelerin bu şekilde telaffuz edilmesi yerel yönetimlerin vesayet altında olduklarını düşündürüyor.İstanbul için adayların gündeminde iki konu var: Deprem riski karşısında kentsel dönüşüm. Ulaşım sorunun çözümü için toplu taşıma projeleri.Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu katıldığı bir televizyon programında kendi Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı, Murat Kurum seçilirse, İstanbul’a yapacakları yatırımları anlatıyor. Beş yılda 300 kilometre metro ağı. 600 bin adet yeni konut yapımı…Peki kaynaklar sınırlı olduğuna göre bu göz alıcı rakamlarla acaba ne anlatılmak isteniyor? Merkezi yönetimin kendi adayına ayrıcalık mı tanıyacağı? Oysa kaynakların nasıl sağlanacağını bir tarafa koyalım, ulaşım ve yerleşim plan ve projelerinin şehir ölçeğinde etüd edilmeleri, tartışılmaları, planlanmaları gerekmiyor mu? Bunlar her koşulda, karma bütçeler kullanılsa da, şehirselleştirilmeleri, yerinden yönetilmeleri gereken konular değil mi?Bakan’ın gösterdiği ulaşım planları raylı sistemler projelerinde Ekrem İmamoğlu’nun vadettiği “Hız Ray” gibi projeler yok. Olmasını da beklenmiyor, elbette.Projelerin bu şekilde telaffuz edilmesi yerel yönetimlerin vesayet altında olduklarını düşündürüyor. Bütçeleri nereden gelirse gelsin, ulaşım ya da yerleşim projelerinin şehir ölçeğinde etüd edilmeleri, planlanması gerekmez mi? Bu sözler ister istemez yerel yönetimlerin özerkliği meselesini gündeme getiriyor.
Belki size şaşırtıcı gelebilir, ama İstanbul’da 19. yüzyıl ortalarında kurulan ilk belediyeler (6. ve 7. Daire-i Belediyye) özerkti. Özerklikleri de öyle olağanüstü bir politik deneyim, mücadele, bilinçlenme sonucu falan değil, tamamen belediyelerin işleyişinden geliyordu. Modernleşme sürecinde ortaya çıkan yeni sınıflar şehir altyapısının iyileştirilmesini talep ediyorlardı.
İSTANBUL’DA KURULAN İLK MODERN BELEDİYELER ÖZERKTİ
Belki size şaşırtıcı gelebilir, ama İstanbul’da 19. yüzyıl ortalarında kurulan ilk belediyeler (6. ve 7. Daire-i Belediyye) özerkti. Özerklikleri de öyle olağanüstü bir politik deneyim, mücadele, bilinçlenme sonucu falan değil, tamamen belediyelerin işleyişinden geliyordu.Modernleşme sürecinde ortaya çıkan yeni sınıflar şehir altyapısının iyileştirilmesini talep ediyorlardı.Bu nedenle Avrupa kentlerinde olduğu gibi kendi aralarında örgütlendiler ve yerel yönetimleri oluşturdular.İlk modern belediye, 6. Daire Beyoğlu’nda kuruldu. 7. Daire de Büyükada’da. Bu ikisi sanki kışlık-yazlık gibiydi, çünkü yöneticileri bile aynıydı.Yerel yönetimlerin bugünkü bir site yönetimlerinden pek bir farkları yoktu. Yönetimler karar verirken ihtiyar (gönüllü) heyetleri emlak sahipleri ile ihtiyaçları saptıyor, sonra gerekli bütçeyi topluyor ve hizmetleri yerine getiriyordu.Bugünkü gibi “ben dedim yılda 30 genel başkanım dedi 50, her yıl bu kadar kavşak yapacağız” falan diyemiyorlardı. Çünkü emlak sahipleri ne yapılacaksa bütçenin yöneticinin cebinden değil, kendilerinden çıkacağını biliyorlardı.Bu açıdan ilk yerel yönetimlerin pek de eşitlikçi oldukları söylenemezdi, çünkü “parayı verenin düdüğü çaldığı” bir yöntemle kararlar alınıyordu. Ama rıhtımların düzenlenmesi, yolların açılması, aydınlatılması, çöplerin toplanması gibi hizmetler bekleniyordu. Bu hizmetleri bekleyenler de doğal olarak üst sınıflardı.Ama öyle olmadı, yerel yönetimler de tıpkı deniz taşımacılığı, bu, elektrik gibi hizmetleri üreten, sermayesi biraz da Osmanlı eliti tarafından oluşturulan diğer kuruluşlar gibi devletleştirildi. Bugün de şeklen bağımsız siyasal yapılar gibi gözükseler de özerk değiller. Şekil olarak bu yapılar varlıklarını sürdürüyorlar, ancak özerklikleri askıya alınmış olarak.19.yüzyıl ortasındaki ilk kurulan modern yerel yönetim özerkti. Ondan önceki kiliselere bağlı (seküler olmayan) idari yapılar dahi özerkti. Cumhuriyet ile birlikte yerel yönetim teknik şubeye dönüştü. Oysa bu iş, çok zor ve karışık bir iş değil.Mevzuat şirket, kooperatif, vakıf gibi oluşumlara izin verse de kamusal alanda özerk bir yerel bir düzenlemeye, misyon odaklı bir yapıya izin vermiyor. Yerelde karma bütçe kullanan, çok aktörlü yapılar yok. Bu yüzden yerelde muazzam bir kaos yaşanıyor.
Yorum Yazın