Kadın imgesine yüzlerce örnek verilebilse de neredeyse hepsinin ortak bir noktası vardır. Yüzyıllar öncesinden bugüne gelene kadar tiyatro yapıtlarında kadın imgesi olumsuz bakış açısıyla ele alınmıştır.
Hamlet, genel hatlarıyla iktidar savaşımını ele alan bir oyun olarak görülse de Kraliçe’nin, Kral Hamlet ölmeden Claudius’la başlayan yasak ilişkisi pek çok kişinin felaketiyle sonuçlanmıştır. Macbeth oyununda ise Lady Macbeth’in Macbeth’i kışkırtması onu felakete sürüklemiştir.
Ülkemizde tiyatro sanatının gelişimi ise çok geç olmuştur. Yirmili otuzlu ve hatta kırklı yıllarda yazılan oyunlarda dramatik olanı yaratan genellikle suça eğilimli kadınlardır. Oyunun eylemini ateşleyen, olayları yaratan, kendisi ve çevresindekiler için yıkımı hazırlayan odur. Kadın, kötü anne ve eş olmanın yanısıra kimi oyunlarda da kumar oynayan, içki içen, eğlenceye ve lükse düşkün bir tiptir. Kocasını, kayınbiraderi, üvey oğlu ya da asistanıyla aldatan kadınlar bu oyunların vazgeçilmez kişileri olmuştur. Cevdet Kudret, Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın oyunlarında bu tipin örneklerine rastlarız. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Kadın Erkekleşince adlı oyununda çalışmakta direnen kadının çocuğunun ölümüne sebep olması anlatılır. Bu kadın tipi kendisine verilen özgürlüğü yanlış yorumlayarak ailesini yıkıma sürükler. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer unsur da şudur ki, kadına özgürlük dışarıdan lütfedip verilmiştir. Verilen özgürlük yanlış yorumlanacağı için kadına özgürlük verilmemelidir. Suçlu kadına getirilen başka bir yorum ise, vatanseverler Anadolu’da savaşırken İstanbul’da lüks içinde yaşayıp kumar, içki, uyuşturucu kullanan ve eşini aldatan kadın tiplerine rastlarız. Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü adlı eserinde bu konu toplumsal nedenlerle ele alınmıştır. Toplumun içine girdiği gelişimi yalnızca modern yaşam biçimi olarak algılayan kız çocukları aileyi yıkıma sürüklerler. İleriki dönemlerde, kocasını ve çocuklarını mutlu edemeyen, sorumsuz eş ve anne tipine rastlamak kaçınılmazdır[1].
Otuzlu yıllarda yazılan oyunların bir bölümünde günahkar kadın tipine karşı idealist genç kız tipi geliştirilmiştir. Halkevlerinde sahnelenmek üzere kaleme alınmış bu oyunların ilk amacı eğiticiliktir. Oyunlarda eyleme yön veren, olumlu bir güç olan idealist genç kız Cumhuriyet Türkiye’sinin kadınlarına rol model oluşturur. Behçet Kemal Çağlar’ın, Faruk Nafiz Çamlıbel’in oyunlarında bu idealist tip dramatik eylemi gerçekleştiren olumlu bir güç olarak ele alınır. Musahipzade Celal’in Selma adlı oyunu, idealist genç kız tipini suçlu kadın tipi ile karşı karşıya getirmesi açısından farklıdır. Genç, yetenekli ve idealist mimar Azmi’nin yabancı hayranı karısı Rezan milli duygulardan yoksun, eğlenmeye alışkın bir tip olarak çizilmiştir. Kocasının projesini gizlice yabancı bir firmaya vermeye razı olan Rezan’ın planını öğrenen akraba Selma örnek bir genç kadındır. Burada karşı karşıya gelen iki kadın imgesi vardır. Toplumsal değerlerin kabul ettiği kadın imgesi, felaketten kurtarırken kabul etmediği kadın imgesi ise felakete sürükler[2].
Ellili ve altmışlı yıllarda kaleme alınan oyunlarda suçlu ve günahkar kadının ılımlı bir uzantısı olarak sorumsuz kadına rastlarız. Kadına karşı kemikleşmiş olumsuz bakış açısı varlığını sürdürmektedir. Bencil, doyumsuz ve sorumsuz kadın, bitmeyen istekleri ile huzursuzluk yaratmaktadır. Dramatik durumu yaratan bu kadın imgesine Çetin Altan, Nazım Hikmet ve Sabahattin Kudret Aksal gibi yazarların eserlerinde rastlarız. Ellili ve altmışlı yıllarda yazılan oyunlarda sıkça rastlanan sorumsuz kadın imgesine örnek olarak Reşat Nuri Güntekin’in Balıkesir Muhasebecisi adlı oyunu gösterilebilir. Oyunda, kocasını kente gitmeye zorlayan ve kendini pahalı kent eğlencelerinin çekiciliğine kaptıran, bu yaşama biçimini gerçekleştirebilmek için yasadışı yollara başvuran kocasının düşüşüne tanık olan kadını görürüz. Çetin Altan’ın Çemberler’inde arkadaşları ile kumar oynayan, eşini ve çocuklarını ihmal eden kadına, Aziz Nesin’in Toros Canavarı’nda kocasını beceriksizlikle suçlayıp başına iş açan kadına tanık oluruz. Aynı dönem yazılmış oyunlarda sorumsuz kadın tipinin karşıtı olan özverili kadın tipine de yer verilmiştir. Özverili eş ve anne, toplumun kadından beklentisini ve kadın tanımını yansıtır[3]. Cevat Fehmi Başkut’un Göç adlı oyununda bu tipe örnek Sabahat şöyle tanımlanmıştır:
Maziden kalma ev kadını ve anne tipidir.
Lise tahsili vardır,fakat bugünden çok mazide yaşar. Aşırı sade, aşırı hassas,çocuğuna aşırı düşkündür. Umumiyetle zayıf gibi görünürse de bazen enerjik ve mütehakkim kadın tipi olarak karşımıza çıkar. Senelerin ve ıstırapların yıprattığı ince, mahzun bir güzelliği vardır[4].
Vedat Nedim Tör’den başlayarak günümüze gelen pek çok oyun yazarının eserlerinde özverili ve koruyucu anne ve eşin önemi vurgulanmıştır. Cevat Fehmi Başkut, Güner Sümer, Turgut Özakman, bu tipi değişik biçimlerde ele almışlardır. Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü oyununda Hayriye, alçakgönüllü ve yumuşak mizaçlı bir kadındır. Anne ve eş olma durumunu tek görev olarak üstlenen Hayriye, bütün iyi niyetine rağmen ailenin yıkımının dolaylı sorumlularından biri olur[5].
Özverili kadın tipinin olumsuz örneklerinde, bilinçsiz annelik güdüsü ve koruyuculuk güdüsünün tahakküme dönüşmesi işlenmiştir. Necip Fazıl Kısakürek’in Bir Adam Yaratmak adlı oyununda anne, çocuğunu ve kocasını anlayamamış bilmeden onlara acı çektirmiştir. 1950’den sonra yazılan kimi oyunlarda geleneksel, koruyucu anne tipi, anlayışsız, kuşkucu, geri kafalı olduğu için eleştirilmiştir
Turgut Özakman’ın Ocak adlı oyununda ise, geçim sıkıntısını sabırla karşılayan, çocuklarına ve kocasına destek olmaya çalışan kadın yorgun düşüp hastalanır. Adalet Ağaoğlu Çatıdaki Çatlak adlı oyununda özverili kadını duyarsızlığıyla ele alarak sevecen Fatma Hanım’ın farkında olmadan sömürüldüğünü göstermiştir. Görüldüğü gibi özverili kadını geleneksel aile düzeni içinde ele alan yazarlar onu yüceltmişlerdir ancak toplumun gelişimi açısından bakan yazarlar ise eleştirel bir gözle yaklaşmışlardır[6].
Özverili kadın tipinin olumsuz örneklerinde, bilinçsiz annelik güdüsü ve koruyuculuk güdüsünün tahakküme dönüşmesi işlenmiştir. Necip Fazıl Kısakürek’in Bir Adam Yaratmak adlı oyununda anne, çocuğunu ve kocasını anlayamamış bilmeden onlara acı çektirmiştir. 1950’den sonra yazılan kimi oyunlarda geleneksel, koruyucu anne tipi, anlayışsız, kuşkucu, geri kafalı olduğu için eleştirilmiştir[7].
Sadece Türk tiyatrosunun değil dünya tiyatrosunun vazgeçilmez kadın tiplerinden biri de fettan kadın tipidir. Aristophanes’den, Plautus’a, Shakespeare’den Moliere’e ve günümüz yazarlarına kadar uzanan pek çok oyun yazarının komedyalarında bu tipin örneklerine rastlanır. Bu oyunlarda, fettan kadın becerikliliği ile olayları yönlendirir, kurnazlığı ile de mutlu sonu hazırlar. Başlangıçtan beri Türk tiyatro yazınının gözdesi olan fettan kadın tipi Musahipzade Celal’in İstanbul Efendisi’nde Çengi Afet, aynı yazarın Bir Kavuk Devrildi’sinde Çengi Şehnaz, güçlü, zeki ve becerikli kadın tipleridir. Güçlerini dişiliklerinden, dişice hünerlerinden alırlar[8].
Necati Cumalı’nın Nalınlar’ında, sevgililerin kavuşması için zekice bir oyun hazırlayan Döndü, Refik Erduran’ın Cengiz Han’ın Bisikleti’nde inatçı kocasını altetmeyi başaran akıllı ve okumuş kadın, Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı’nda zorba sevgilisini dize getiren kaprisli genç kadın, fettan kadın genellemesine denk gelir. Bu kadın tipi, toplumda kadının dişiliğinden aldığı gücü zekice kullanmasının çekici bulunduğunu ve içten içe onaylandığını göstermektedir. Fettan kadın, dişiliğini iyi bir amaç için kullandığı için kötü sayılmaz. Ne tür kurnazlık yaparsa yapsın sonuçta zekası ve dişiliğiyle erkeğin hayatını kolaylaştıran durumdadır[9].
Bahsettiğimiz bilgiler ve örnekler ışığında, Türk tiyatrosunda yansıtılan kadın tiplerinin aynı zamanda kadın imgesi olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle verilen örnekler ve bilgilerde kimi zaman kadın tipi yerine kadın imgesi kullanılmıştır.
1960’lardan sonra yazılan oyunlarda özellikle kadın sorunu üzerinde durulmuştur. Gecekondu semtlerinde, köylerde yaşayan kadınlara uygulanan her türlü baskı yansıtılmıştır. Köylerde kadının eşini seçme hakkı olmadığı, başlık parası, besleme, korunmasız kadınların cinsel sömürüye uğradığı, evli kadınların kaynana ve koca baskısı, kuma, kenar semtlerde yaşayan çalışan kadının parasının zorla elinden alınması gösterilmiştir. Geleneklerin ve yasaların herhangi bir koruması olmadığı için kadın tüm bunlara katlanmak zorundadır. Reşat Nuri Güntekin, Mamut Yesar, Nazım Hikmet, Musahipzade Celal gibi yazarlar yoksul ve güçsüz olduğu için ezilen kadın imgesine yer vermişlerdir. Necati Cumalı Mine’de, kasabalının dedikodusu, kasaba erkeklerinin tacizkar tavırları yüzünden yıkıma uğrayan kadının dramını gözler önüne sermiştir[10].
Orhan Asena Fadik Kız, Recep Bilginer Sarı Naciye, Necati Cumalı Boş Beşik, Susuz Yaz, Nalınlar, Ezik Otlar, Nezihe Araz Bozkır Güzellemesi, Murathan Mungan Mahmut İle Yezida ve Taziye adlı oyunlarında köy kadınının göğüslemek zorunda kaldığı güçlükleri ele almışlardır. Kız çocuklarının varlıklı evlere besleme verilmesi, başlık parasına satılması, bu yüzden evden kaçmak zorunda olması, kaynana baskısı, aileler arası kan davası yüzünden kadınların kurban gitmesi, tecavüze uğraması, söz hakkı olmaması gibi sorunlar işlenmiştir[11].
Oyun yazarları bir yandan kadının karşılaştırdığı sorunları incelerken öte yandan bu sorunların üstesinden gelebilen köylü kadınını yüceltirler. Oktay Arayıcı Bir Ölünün Toplumsal Anatomisi’nde, Murathan Mungan Taziye’de bu tipin çeşitlemelerini yapmışlardır[12].
Şehir yaşantısı içinde dedikoduların hedefi olan ve çeşitli biçimlerde sömürülen kadının tepkileri ve duyguları da işlenmiştir. Melih Cevdet Anday Mikadonun Çöpleri’nde, Oktay Rıfat Horozcu Yağmur Sıkıntısı’nda, Ülker Köksal Sacide’de sorunu belirtirken sorunu yaşayan kadının ruhsal durumunu da sergilemişlerdir. Bu oyunlarda yanlış koşullanmışlığın kurbanı olan kadının giderek güçlendiği görülür. Özellikle kadın oyun yazarlarının kişilik kazanan kadın imgesini ürettiği gözlemlenmiştir. Özellikle Cumhuriyetten bu yana tiyatro yapıtlarında kadın imgesi dönemlere farklılık göstermiştir[13].
Prof. Dr. Sevda Şener, Tiyatro Eserlerimizde Kadın İmajı adlı makalesinde, tiyatro eserlerinde yansıtılan kadın imgesi incelenirken kadın tiplemesinden yararlanmanın, toplumun o tipin temsil ettiği küme hakkındaki ortak görüşü hakkında bir fikir vereceğininden söz etmiştir[14]. Bu doğrultuda, çizilen kadın tipolojisi aynı zamanda kadın imgesinin de bir yansıması olacaktır. Yukarıda bahsettiğimiz bilgiler ve örnekler ışığında, Türk tiyatrosunda yansıtılan kadın tiplerinin aynı zamanda kadın imgesi olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle verilen örnekler ve bilgilerde kimi zaman kadın tipi yerine kadın imgesi kullanılmıştır.
Antik Yunan’dan Elizabeth Dönemi’ne ve Türk Tiyatrosu gelişim sürecinde kadın imgesine bakıldığında zengin bir örnek yelpazesi oluşur. Ne var ki, Doğucu ve Batıcı erkek bakış açısının buluştuğu nokta, ataerkil cinsel düalizm temelinde oluşturulan kadınlık ve erkeklik kalıplarının yeniden üretilmesi olmuştur. Bu olgu, ataerkil ideolojinin, değişen toplumun değişmeyen temeli olmaya devam ettiğinin göstermektedir[15]. Bu nedenle kadın imgesine yüzlerce örnek verilebilse de neredeyse hepsinin ortak bir noktası vardır. Yüzyıllar öncesinden bugüne gelene kadar tiyatro yapıtlarında kadın imgesi olumsuz bakış açısıyla ele alınmıştır.
----
[1] Bkz. Sevda Şener, Oyundan Düşünceye, Gündoğan Yayınları, Ankara, 1993, s. 170.
[2]A.g.e., s.172.
[3]A.g.e., s. 175.
[4] Fehmi Başkut, Göç, İnkilap Kitabevi, İstanbul, 2006, s.15.
[5] Sevda Şener, A.g.e., s.175.
[6]A.g.e., s.175.
[7]A.g.e., s. 175.
[8]A.g.e., s. 176.
[9]A.g.e., s. 177.
[10] Bkz. A.g.e., s. 178.
[11] Bkz. A.g.e., s. 179.
[12] Bkz. A.g.e., s. 179.
[13] Bkz. A.g.e. s.179.
[14] Bkz. A.g.e., s.170.

Yorum Yazın