"Yeni Türkiye Yüzyılı" mesajlarıyla geride kalan yüzyıllık birikimlerimizin yok sayıldığı, dışlandığı, zaman zaman iki sarhoş metaforlarıyla aşağılandığı, “Eski Türkiye” reddiyelerinin arttığı bu siyasal ortamda, futbolun gündem belirleme etkisi bir kez daha güçlü biçimde ortaya çıkınca, insan Salazar’ın üçlüsünü hatırlamadan edemiyor.
Portekiz’i on yılar boyu (1932-1968) demir yumrukla yöneten bir ekonomistti. Günümüzde Türkiye’nin siyasal literatürüne giren "Yeni Türkiye" söylemini çağrıştıran, "Estado Novo" (Yeni Devlet) kavramını faşizmin doruklara tırmandığı 30’lu yıllarda Avrupa’nın en Batı ucundan siyaset sahnesine sunmuştu. Düşme sonucu beyin sarsıntısı geçirmiş, yaşama olasılığı kalmadığı düşünülerek, otuz altı yıllık tek adam iktidarına siyasal yakınları tarafından son verilmişti. Ancak beklenmedik bir anda sağlığına kavuştuğunda, bu kez artık devlet başkanı olmadığı söylenmemiş, yaklaşık iki yıl boyunca görevde olduğunu sanarak, ömrünü tamamlamıştı.Avusturya ile oynadığımız Milli Maçta MHP işareti yaparak, attığı golün sevincini paylaşan bir futbolcumuz üzerinden süren tartışmalar, Portekiz diktatörü Salazar’ı anımsattı. Dikta yönetiminin bu denli uzun sürmesinin, futboldan güç aldığı iddia edilir. Üç “F” olmasaydı; Portekiz’i on yıllarca yönetemezdim dediği söylenir.
"Futbol", "Fado" ve "Fatima"
Fado; sonu gelmeyen seferlerde eşlerini, kardeşlerini, sevgililerini kaybeden -genelde- Portekizli kadınların, onların ardından okyanus kıyısında seslendirmeye başladıkları ağıtlardır. Süreç içinde Portekiz folklorunun vazgeçilmezi olmuştur.
Fatima ise koyu Katolik inancına sahip Portekiz halkının, kutsadıkları bir kasabadır. Portekizliler; 1917 yılında Meryem Ananın burada üç çobana göründüğünü ve üç önemli mesajı ilettiğine inanırlar.
Mesajlardan özellikle üçüncüsü; her yıl on binlerce Katolik’in, Fatima’da dua ve tövbe etmek amacıyla bölgeye gelmelerinin nedenidir. Salazar Fatima’ya yer vererek, dini inancın diktatörlüğünün sürmesine katkıda bulunduğunu ima etmiş olmalıdır.
Yaşadığımız bunca sorun arasında, Salazar nereden çıktı, sorusunu duyar gibiyim.
"Yeni Türkiye Yüzyılı" mesajlarıyla geride kalan yüzyıllık birikimlerimizin yok sayıldığı, dışlandığı, zaman zaman iki sarhoş metaforlarıyla aşağılandığı, "Eski Türkiye" reddiyelerinin arttığı bu siyasal ortamda, futbolun gündem belirleme etkisi bir kez daha güçlü biçimde ortaya çıkınca, insan Salazar’ın üçlüsünü hatırlamadan edemiyor.
Benzerlikler hayli yakın diyebiliriz.Uzun yıllar boyu iktidarda bulunan, AKP-MHP Ortaklığının bir "Türk-İslam Sentezi" Projesi olduğuna hiç kuşku yok. NATO’nun 1950’lerin başında Doğu sınırlarını elde tutmayı amaçlayan, soğuk savaş dönemi yaklaşımının güncellenmiş hali olduğunu düşündürüyor. Aradaki fark; Sovyetler Birliğinin tasfiyesi ile Ortadoğu’da kurulmaya çalışılan, yeni dengelerin yarattığı baskı.
Örneğin İslamcı referanslarla savunulan faiz uygulamaları yüzünden ülke tarihinde görülmemiş büyüklükte gerçekleştirilen sermaye transferine bu partiden en küçük bir itiraz gelmedi.
Suriye’de Türkiye’nin kontrolündeki bölgede, özel ve resmi araçlara saldıran, bayrakları yakan saldırganlara karşı çıkıldığına da tanık olunmadı. Ama Avusturya-Türkiye Milli Futbol Maçı sırasında gol sevincini MHP’nin simgesi el işaretiyle kutlayan, futbolcunun eleştirilmesini neredeyse bir dış politika sorunu haline getiren, çıkışları dikkatlerden kaçmıyor.
BAYRAK YAKAN SALDIRGANLARA KARŞI ÇIKILDIĞINA TANIK OLUNMADI
Bu gelişme Türk toplumunun laiklikten uzaklaştırılmasıyla başlatılan yeni süreçte, İslamcılığın iktidar partisi aracılığıyla bir tür resmî ideolojiye dönüşme olasılığını arttırıyor. ABD’nin o yıllardaki örtülü destekleriyle kurulan, bazı derneklerin savunageldikleri tezler AKP’nin siyasal tutumunun kökenlerine ilişkin fikir vermeye fazlasıyla yetiyor.Türk-İslam Sentezinin bu süreçte en güçlü dayanağı ise MHP. Örneğin İslamcı referanslarla savunulan faiz uygulamaları yüzünden ülke tarihinde görülmemiş büyüklükte gerçekleştirilen sermaye transferine bu partiden en küçük bir itiraz gelmedi.
Suriye’de Türkiye’nin kontrolündeki bölgede, özel ve resmi araçlara saldıran, bayrakları yakan saldırganlara karşı çıkıldığına da tanık olunmadı.Ama Avusturya-Türkiye Milli Futbol Maçı sırasında gol sevincini MHP’nin simgesi el işaretiyle kutlayan, futbolcunun eleştirilmesini neredeyse bir dış politika sorunu haline getiren, çıkışları dikkatlerden kaçmıyor.Bir işaret gündemi değiştirmeye yetiyor.
Aynı anda "Ülkü Ocakları" eski başkanının, önceden tasarlandığı anlaşılan öldürülmesini, bu yapay gündemden yararlanarak, yargı sürecinde sıradanlaştırma girişimlerine şapka çıkarmak gerekiyor.Sanıkları yargılamak yerine aklamayı hedeflediği izlenimi veren, duruşmaların adli tatil öncesine yetiştirilme arzusu da gözlerden kaçmıyor.
MHP ‘nin sembol işaretini kutsayan, iktidarların her daim hizmetinde ama muhalif görünümlü bazı hocaların, yaranma amaçlı çabaları da göz yaşartıcı.Ancak asıl düşündürücü olan; başta CHP muhalefet partilerimizin bu sembol konusundaki tutarsızlıkları.
Gerçeği dile getirmek bu kadar zor mu?
Yorum Yazın