Muhalefet iktidar karşısında, sağ muhalefet ise muhalefet içinde tutunamıyor. Bu böyle devam ettiği müddetçe her yeni seçimin bir öncekinin tekrarı olacağı öngörmek için kahin olmaya gerek yok.
Türk demokrasisinin iki tane temel sorunu var: İlki iktidar ile muhalefet arasındaki dengesizlikle ilgili. 2002’den beri yapılan tüm genel seçimlerden AKP birinci parti olarak çıktı. Ayrıca iktidar partisi desteklediği anayasa değişikliklerini halkoyundan geçirdi. Dahası cumhurbaşkanlığının seçimle belirlendiği andan beri o seçimleri de AKP kazanıyor. Siyasi parti literatürünü kullanırsak AKP Türk siyasetinin hakim partisi konumunda. Ancak bu durum demokrasi için sağlıklı değil. Çünkü parti çoğulculuğunun arkasında çıkar ve fikir çoğulculuğu vardır. Bir partinin tüm fikirleri ve tüm çıkarlarını aynı anda savunması imkansız. Zaten bu nedenle birden fazla parti var. Toplumun doğal bir şekilde farklı yaşam tarzları bağlamında bölündüğü bir yapıda -Türkiye de dahil- seçimi hep aynı partinin kazanması belli değerler ve çıkarların korunmasına, diğerlerinin ise devlet örgütlenmesi ve kamu hayatından dışlanmasına yol açıyor. Muhalefetin iktidara gelemediği veya muhalefet ile iktidarın yer değiştiremediği bir toplumda iktidar da muhalefet de bu durumdan olumsuz etkilenir. Siyasi iklim toksik bir içeriğe sahip olur. Türk demokrasinin bir süreden beri en büyük sorunu bu. İktidar muhalefet tarafından dengelenemiyor.
İkinci büyük sorun muhalefetin hemen tümüyle ana muhalefet partisinden ibaret hale gelmesi. Özellikle 31 Mart yerel seçimlerinde 6’lı masa enkazından genel başkan değişikliğiyle çıkan, dolayısıyla seçmene ilerisi için umut veren CHP diğer muhalefet partilerini kendi içinde eritti. İyi Parti, TİP ve DEM ana muhalefet karşısında ciddi oy kaybına uğradı. CHP’nin muhalif kesimlerdeki ciddi siyasal sosyolojik çeşitlilik karşısında muhalefet alanında tekelleşmesinin demokrasinin rasyonel işleyişini zora soktuğu açık. Çünkü bu durumda seçmen AKP ile CHP arasında sıkışıyor. Oysa CHP’yi fazlasıyla ideolojik veya başarısız bulan ama AKP iktidarına da oy vermek istemeyen ciddi bir kitle var. Özellikle sağ muhalefetin bu noktada ciddi bir çıkmaza girdiği ve sağ muhalif seçmenin oy verecek parti bulmakta zorluk çektiğini görüyoruz. CHP’nin kendi iç çekişmelerini bir türlü sona erdirememesi ve Özgür Özel’in Erdoğan karşısındaki zayıf liderlik performansı CHP’nin sağ ve sol muhalefeti etkin bir şekilde aynı siyaset izleğinde buluşturma çabalarını sonuçsuz bırakmakta.
Sağ muhalefetin amiral gemisi İyi Parti yaralarını sarmakla meşgul. Akşener’in zamansız tercihleriyle dağılmanın eşiğine gelen parti Dervişoğlu döneminde göreli bir istikrara kavuştu. Ancak bugünün İyi Partisi Akşener’in liderlik yaptığı döneme göre daha dar bir çerçevede siyaset yapıyor.
İYİ PARTİ YARALARINI SARMAKLA MEŞGUL
Muhalefet eksikliğine dair tartışmayı parantez içine alıp sağ muhalefetin durumuyla ilgili bir dizi tespit yapmak ve iktidar karşısında muhalefetin bir sonraki yenilgisinin siyasal sosyolojik arka planına bakmak gerekiyor. Sağ muhalefetin amiral gemisi İyi Parti yaralarını sarmakla meşgul. Akşener’in zamansız tercihleriyle dağılmanın eşiğine gelen parti Dervişoğlu döneminde göreli bir istikrara kavuştu. Ancak bugünün İyi Partisi Akşener’in liderlik yaptığı döneme göre daha dar bir çerçevede siyaset yapıyor. İyi Parti merkez sağı kavrama kapasitesini tümüyle yitirdi. MHP’nin muhalif versiyonuyla karşı karşıyayız sadece. Yani MHP muhalefette olsaydı söyleyeceği şeyler ve yapacağı eylemler İyi Parti tarafından yerine getiriyor. İyi Partiden kopan iki lider Ümit Özdağ ve Yavuz Ağıralioğlu’nun kurdukları partilerin kitleselleşme şansları ise hemen hemen hiç yok. Zafer Partisi elindeki en büyük gücü, göçmen karşıtlığı silahını Suriye’deki son gelişmeler nedeniyle kaybetti. Sağ seçmenin Suriye’ye bakışında baskın unsur mülteciler değil artık. Geniş sağ seçmen kitlesi Halep’te, Şam’da Yeni Osmanlı’yı görüyor. Bu durum onun için gurur verici bir şey. Ağıralioğlu kişisel karizması yüksek bir siyasetçi. Ancak kurduğu parti iyi bir çıkış yapamadı. Anadolu akın akın A Parti’ye akmıyor. Demokrat Partinin son kongresini ise hep beraber izledik. Demokrat Parti liderliği partiyi butik bir siyaset ofisi seviyesinde tutmakta kararlı. Partinin genel merkezi ve tabelası var. Gerçekte ise Demokrat Parti diye siyasi bir oluşum yok.
AKP’den kopan siyasetçilerin ağır bastığı İslami-muhafazakar kesimlerde ise başka bir trajedi yaşanmakta. DEVA ve Gelecek taban kazanamadı. Bu iki partinin elindeki tek güç zamanında Kılıçdaroğlu’dan aldıkları vekiller. Gelecek Partisinde çözülme eğilimi ağır basıyor. Davutoğlu Erdoğan’dan gelecek bir teklife olumlu yaklaşabileceğinin sinyallerini vermekte. Uygun koşullarda bu partinin AKP’ye katılacağı veya iktidar partisi tarafından yutulacağı hemen hemen kesin gibi. DEVA ise ciddi bir direnç gösteriyor. Ancak Babacan’ın liderlik karizmasından yoksun mülayim tavrının toplumda bir karşılığı yok. Babacan çok iyi bir bürokrat siyasetçi. Ama liderlik başka bir şey. Saadet ise örgüt istikrarına sahip. Ama Saadet’teki istikrar aslında hep aynı kalmanın sağladığı bir küçük parti konforu. Saadet ne uzuyor ne de kısalıyor. Yeniden Refah toplumda karşılığı olan bu kulvardaki tek parti. Oradaki sorun ise elit eksikliği. Erbakan AKP’li elitler için ikinci adres. Yerel seçimleri takip eden 6 ayda Yeniden Refah’tan belediye başkan olmuş kişilerin yarısının AKP’ye dönüş serüveni gösteriyor ki Erdoğan AKP’nin başında kaldığı müddetçe İslamcı siyasette ona rakip bir partinin büyüme şansı yok. Oğul Erbakan’ın babası kadar pragmatik ve karizmatik olmadığını da unutmamak lazım.
Sonuç olarak şu yargı dile getirilebilir: Muhalefet iktidar karşısında, sağ muhalefet ise muhalefet içinde tutunamıyor. Bu böyle devam ettiği müddetçe her yeni seçimin bir öncekinin tekrarı olacağı öngörmek için kahin olmaya gerek yok.
Bakış açısı ve tespitler doğru...Lakin bize bu yazılanlar kadar bu kısır döngü den bu millet nasıl çıkacak.Bu kontrollu muhalefet partilerin den ve genel başkanların dan nasıl kurtulacak...İzmir'den selamlar
Menderes Bozkurt
02-01-2025 00:28