Türkiye Barış Harekâtı ile "bazılarının Ulu Hakanı" Abdülhamit’in, basit bir kira karşılığında İngilizlere terk etmek zorunda kaldığı, Ortadoğu’ya Kıbrıs üzerinden, 50 yıl önce bir kez daha döndü. Tarih kuşkusuz tekerrür etmez ancak üzerinde yaşadığımız coğrafyanın kaderimizi belirlediği de inkar götürmüyor.
Albaylar Cuntasının desteklediği darbe sonrasında, Türkiye beklenmedik bir tutum aldı. Londra ve Zürih Anlaşmalarından kaynaklanan, garantörlük haklarını kullanarak adaya asker çıkardı. CHP-MSP Hükümetinin kararıyla başlatılan, Barış Harekatının üzerinden 50.Yıl geçti.
Ecevit’in, "biz Kıbrıs’a sadece Türklere değil, Rumlara da barışı getirmek için çıkıyoruz" öngörüsü, Yunanistan açısından gerçekleşti. "Barış Harekâtı", albaylar cuntasının iktidardan uzaklaşmasına neden oldu. Yunanistan’a götürülen barış, bir türlü Türkiye’de sağlanamadı. Tam tersine 12 Eylül askeri darbesi; 1961 Anayasası ile kazanılan hak ve özgürlükleri ortadan kaldırdı.Ecevit’in öngörüsü eksik gerçekleşti. Yunanistan’a demokrasiyi gelirken, bizim payımıza ağır bir baskı rejimi düştü. Aslında Türkiye Barış Harekâtı ile "bazılarının Ulu Hakanı" Abdülhamit’in, basit bir kira karşılığında İngilizlere terk etmek zorunda kaldığı, Ortadoğu’ ya Kıbrıs üzerinden, 50 yıl önce bir kez daha döndü. Tarih kuşkusuz tekerrür etmez ancak üzerinde yaşadığımız coğrafyanın kaderimizi belirlediği de inkar götürmüyor.
Bölgedeki aktörlerin kökenlerine kısa bir bakış; Ortadoğu’nun öneminin azalmadığını, tersine arttığını gösteriyor. Doğrusu bölgeyi ele geçirilme girişimleri yeni değil. Günümüzden 150-170 yıl önce 17.YY’dan itibaren Batıdaki egemenlik alanı daralan, Osmanlı’ya açılan savaşların temel hedefinde bu bölge yer aldı.
ORTADOĞU’YU ELE GEÇİRME GİRİŞİMLERİ YENİ DEĞİL
Son yıllarda on binlerce masum insanın hayatlarını yitirdikleri savaşlara yol açan, bölgedeki aktörlerin kökenlerine kısa bir bakış; Ortadoğu’nun öneminin azalmadığını, tersine arttığını gösteriyor. Doğrusu bölgeyi ele geçirilme girişimleri yeni değil.
Günümüzden 150-170 yıl önce 17.YY’dan itibaren Batıdaki egemenlik alanı daralan, Osmanlı’ya açılan savaşların temel hedefinde bu bölge yer aldı. Özellikle geçtiğimiz yüzyılın başlarında etkilendiğimiz sorunların temel nedenleri; bölgenin stratejik önemi ve sahip olduğu enerji kaynaklarıydı. Saray’ın bulduğu çözüm bölgedeki egemenliği tümden yitirmemek adına kurgulanan ittifaklardı. Beklenen sonuç alınamayınca, savaş dahil her türlü mücadele verilmek zorunda kalınıyor ve her defasında egemenlik alanı daralıyordu.
Batılılar için savaş nedeni bulmak zor değildi. Musevi ve Hristiyanların kutsal saydıkları Kudüs’te, Gayri-Müslimlerin sözde haklarını koruma amacıyla bekleşen devletlerin, içlerinden birinin bu konuda erken davranabileceği dışında kaygıları yoktu. Fransızlar Katoliklerin haklarından söz ederlerken, Ruslar kendilerini Ortodoksların koruyucusu ilan ediyorlardı. İngilizler de Protestanları temsil iddiasındaydılar.
Böyle bir ortamda gelirleri azalan, ticaret yolları üzerindeki, egemenliği günden güne zayıflayan Osmanlı ekonomisinin ayakta kalması gerçekten mucize olurdu. Bu zorlu süreçte Abdülmecid’in ardından tahta çıkan Abdülaziz (1861-1876) Fuat Paşa’nın etkisiyle, uzun bir Avrupa Seyahatine çıktı.
Fransa’da 3.Napoleon’un ev sahipliği ile başlayan gezi, İngiltere Kraliçesi Victoria ve Avusturya -Macaristan imparatoru F. Joseph’in ülkelerine yapılan ziyaretlerle sürdü. Tarihte bir Osmanlı Padişahı ilk kez Avrupa ülkelerine resmi bir gezi yapıyordu. Abdülaziz’in amacı; ziyaret ettiği ülkeleri, ticari ve askeri rakibi konumundaki Rusya’ya karşı, Osmanlı Devleti’nin yanında konumlandırmaktı. Padişah gezi sırasında büyük ilgi gördü. Ziyaret ettiği sergi ve fuarlardan hayli etkilendi. Yanında ardından sırayla tahta çıkacak yeğenleri iki şehzade vardı. V. Murad ve II. Abdülhamid.Abdülaziz’in yeğenlerinin Avrupa’da gözledikleri ile Abdülmecid’in ve sonra Abdülaziz’in kızlarının sürdürdükleri, gösterişli yaşamları giderek Avrupa’da gördüklerine benzeyecekti. Tek farkları üretmeden tüketmekti. Ve daha kötüsü bu amaçla borçlanmaktı.
Islahat Fermanı ile ticari açıdan istediklerini fazlasıyla elde eden İngiltere, Süveyş’i kontrol altına almak için İskenderiye Körfezi’nin karşısındaki Kıbrıs’ı ele geçirmenin peşindeydi. Kırım Savaşı sırasında Osmanlı ile birlikte davranarak, Rusları durdurulmasına yardımcı olduğu günler geride kalmıştı. Geleceğe ilişkin projelerini uygulamak için fırsat kolluyordu. Osmanlı borçluydu ve ödeme gücü yoktu. En fazla alacaklısı olan İngiltere’de liberal politikacı Gladstone Osmanlı karşıtı bir siyasal kampanya başlattı.
1854-1875 yılları arasında 127 milyon lira borçlanan Osmanlı Hazinesi, faizleriyle birlikte 239 milyon liraya ulaşan borcu ödemekte zorlanıyordu. İngiltere’deki alacaklılar, tahsilatta endişeye kapılınca, Saray, Osmanlı Bankasına 1 milyar frank borçlandı. Faizlerin bu kaynakla karşılanacağı açıklandı. Kısa süreliğine iyimserleşen Londra Piyasası, kış koşulları yüzünden beklenen ölçülerde ürün alınamadığı gerekçesiyle, ödemelerin erteleneceği haberlerine tepki vermeye başladı. Gladstone ’un öncülük ettiği, ağırlığını iş çevrelerinin oluşturduğu bir kesim, bu gelişmeyi bahane ederek, muhafazakâr Başbakan Palmerstone’a baskılarını arttırdılar.
Diplomatik çevrelerde Sultan İgnatiyev olarak da adlandırılan Rus Elçisinin önerisiyle, ödenecek dış borç faizlerinin indirilmesine karar veren, Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, “tenzil-i faiz” -faiz indirimi- kararnamesini yayınladı.
Ağırlıklı olarak Londra’daki finans kuruluşlarına ödenecek borçların, faizleri yarıya kadar indiriliyordu. İngiltere’de Osmanlılarla işbirliğine karşı çıkan grup bu kararı bahane ederek, siyasete ağırlık koydu. Deyim yerindeyse iki ülke arasında ipler koptu. Mahmut Nedim Paşa Rusların istediklerini belki de sonuçlarını kestiremeden yerine getirmişti. Büyük olasılıkla, faiz indirimini öneren Rus B. Elçisi “İgnatiyev“ bu kararın İngiliz-Osmanlı ilişkilerini çıkmaza sokacağını öngörmüştü.
Doğu Akdeniz’in en önemli bölgesinde, yüzmeyen uçak gemisi olarak da nitelenen Kıbrıs’ın, sözde kira karşılığı İngilizlere terk edilişi, doğrudan Abdülhamit’in kararıydı.
-1878- Koşulları gizli tutulan bu anlaşma dolaylı yoldan adada İngiltere’nin 1960 yılına kadar sürecek egemenliğinin başlangıcı oldu. Lozan’da Ankara Hükumeti de Ada’daki İngiliz egemenliğini kabul etti.
KIBRIS’IN İNGİLİZLERE TERK EDİLİŞİ ABDÜLHAMİT’İN KARARIYDI
Tahta yeni çıkan Abdülhamid’in işi hiç kolay değildi. 19. Yüzyılda başlayan paylaşım savaşları Dünya’daki İmparatorlukların sonlarını hazırlarken, İngiltere ile iş birliğini yeğledi. İngiltere’nin Bölge ve Kafkaslardaki petrole yaklaşımı sır değildi. Ve en az petrol kadar bir su geçidi ile de yakından ilgiliydi: Süveyş.
Doğu Akdeniz’in en önemli bölgesinde, yüzmeyen uçak gemisi olarak da nitelenen Kıbrıs’ın, sözde kira karşılığı İngilizlere terk edilişi, doğrudan Abdülhamit’in kararıydı.
-1878- Koşulları gizli tutulan bu anlaşma dolaylı yoldan adada İngiltere’nin 1960 yılına kadar sürecek egemenliğinin başlangıcı oldu. Lozan’da Ankara Hükumeti de Ada’daki İngiliz egemenliğini kabul etti.
Ada’nın İskenderiye Körfezini ve Uzakdoğu’yu Akdeniz’e bağlayan, Dünyanın en önemli su geçitlerinden Süveyş Kanalının çıkışını, denizden denetlemeye elverişli konumu, günümüzde de sürüyor.
Yorum Yazın