Biz kadınlar daha bu şoku atlatamamışken birden ülkenin Sağlık Bakanı, sanki bu ülkede aylar önce “Yenidoğan skandalı” denilen bir rezillik yaşanmamışçasına ekranlara çıkıp “Aile Yılı” özelinde ailenin karı-koca olmakla değil, çocuk yapmakla alakalı bir bileşen olduğu yönünde bir söylem üretiyor.
Öğrenmenin ve öğretmenin ne yaşının, ne mekanının ne de zamanının olduğunu gördüğümüz yeni bir gündem, yeni bir hafta içerisinde yine tüm ezberimizi-çok teşekkür ederiz ki-erkekler bozdu.
Biz kadınlar, dünya meydana geldiğinden bu yana doğum yapan, insanlığın çoğalmasını taşıyıcı şeklinde sağlayan insan cinsi olarak normal doğumun ne olduğunu öğrendik ve ufkumuz açıldı. Ben de bir anne olarak doğumumun anormal şekilde gerçekleştiğini öğrendim. Bakın, Türkiye ne kadar ufuk açıcı bir ülke… Bir spor müsabakası izlerken bile erkeklerden, hem de kadınlığa dair birçok şey öğrenebiliyorsunuz. Ne mutlu bize.
İroni güzel şey, tabii yerinde ve kararında.
SEZAR’IN HAKKI SEZARA
Tabii ben yine “Neymiş bu sezaryen kelimesi? Nereden gelmiş” diye merak ederken, bir şehir efsanesi ile karşılaştım. Efsaneye göre tarihte sezaryen doğumla M.Ö. 12’de dünyaya gelen ilk kişinin Roma Generali meşhur Jül Sezar olduğu söylenir. Fakat gerçek tabii ki yine o kadar da romantik değilmiş. Sezaryen Fransızca’ya Latince’den geçmiş bir kelime ve Latince’de sezaryen yani sezar usulü “kesip atmak” anlamına gelen bir kelime. Yani aslında kelime adını Jül Sezar’dan almamış, Jül Sezar ismini “kesip atmak”tan almış. Ki kendisini “Dediğim dedik, çaldığım düdük.” Tarzı ile biliriz. “Kesip atarım, gerisine karışmam.” Tarzı ile kendisine Sezar denmiş. Yine kelimenin kökeni öğrenip, konu ile ilgili merakımı giderdikten sonra, ülke gündemine hızlıca bir dönüş yapabiliriz.
SEZARYEN KEYFİ
Kadınlar olarak maalesef ki doğduğumuz andan itibaren çektiğimiz çileler bir bir başlıyor. Gönül ister ki “en azından çocukken rahat edebiliyorduk.” Diyebilelim fakat orada da evlat edindirilmek için para karşılığı satılmalar, aile içi veya dışı tacizler-tecavüzler, aile içi veya dışı her türlü şiddete kız çocukları olarak ne kadar maruz kaldığımız ortada. Derken ergenlik, genç kadınlık derken daha hiçbirimiz aslında ne yaşmak istediğimizi bilemeden, düşünmeden bir cenderenin içinde buluyoruz kendimizi. Okuyabilen için ayrı bir mücadele başlıyor, okuyamayan için ayrı bir mücadele başlıyor. Evlenen için ayrı bir mücadele başlıyor, bekar kalmayı tercih eden için ayrı bir mücadele başlıyor. Para kazanan için ayrı bir mücadele başlıyor, ekonomik bağımlılığı hem baba hem koca evinden devam eden için ayrı bir mücadele başlıyor. Aşık olan için ayrı bir mücadele başlıyor, olmayan için ayrı bir mücadele başlıyor.
Ve en nihayetinde doğum yapan için apayrı bir mücadele başlıyor, hamile kalmak istemeyen veya çocuk sahibi olmak istese de bambaşka nedenlerden dolayı olamayanlar için ayrı bir mücadele başlıyor.
Belki de vajinal doğum için bebeğinin başının yer değiştirmesi gerektiği ve 9 ay boyunca da kafasını dik tutan bir dik baş olduğu için dönmeyen bir bebeğe sahip olduğundan sezaryen doğum yapmak zorunda kaldığını bir o bir de hekimi biliyor. Çünkü bunun açıklamasını kimseye yapmak zorunda değildi.
Görüyorsunuz ki kadının hiçbir adımı “Oh be!” şeklinde ilerlemiyor, her zaman o mücadelenin ortasında; ve inanır mısınız kadın bir süre sonra bu mücadeleden keyif almaya bile başlıyor.
Mesela 1: vajinal doğum yapmış bir kadın için “Şef, son tabağı ile uğurlanır.” Misali, 9 ay boyunca yaşamış olduğu hormonal gel-gitler, yaşadığı gerginlikler, iş hayatında yaşadığı mobing’ler, eşinden görmüş olduğu eleştiri veya görmemiş olduğu destek, vücudunda yaşadığı ve kendisinin de şaşkınlıkla izlediği değişimler birer birer yok sayılıp, saatlerce çektiği sancı bir keyif olarak görülüyor. “O kadar sancı çekti ki, pes etmedi normal doğurdu. Helal olsun.” Deniyor. Ve kadın bir süre sonra bu söylemlerin içerisinde bu durumun keyif alması gereken bir durum olduğu gerçeğine kendini sıkı sıkı bağlamaktan başka bir yol bulamıyor.
Mesela 2: sezaryen doğum yapmış bir kadın için ise Şefin son tabağı daha da önem arz ediyor. Vajinal doğum yapamamış başarısız bireyin hamilelik sürecinde yukarıda saymış olduğum hiçbir süreci yaşamamışçasına muamele görürken bir de artık yeni hayatına birden bire adapte olması bekleniyor; aldığı anestezi, çekmiş olduğu sancılar, yaşamış olduğu dayanılmaz baş ağrıları, gelmekle gelmemek arasında kalmış anne sütü telaşı ve suçlayıcı bakışlar hiçe sayılarak… Ve kadın buna rağmen, inanır mısınız yine de o andan keyif alıyor. Çünkü kendisi biliyor ne yaşadığını, eğer sezaryen doğum diye bir şey olmasaydı belki de kendisi ölecekti. Belki de vajinal doğum için bebeğinin başının yer değiştirmesi gerektiği ve 9 ay boyunca da kafasını dik tutan bir dik baş olduğu için dönmeyen bir bebeğe sahip olduğundan sezaryen doğum yapmak zorunda kaldığını bir o bir de hekimi biliyor. Çünkü bunun açıklamasını kimseye yapmak zorunda değildi.
Tüm bunlara rağmen birileri çıkıp-ne ilgisi olduğunu anlayamadığımız bir şekilde -bir futbol müsabakasında bir pankart açıyor, diyor ki “Normal olan vajinal doğum.” Hayli trajikomik bir durum açıkçası. Kadın bedeninin aylarca maruz kaldığı ve sonunda-bakın çok mucizevi aslında- dünyaya bir canlı getirdiği bir olay karşısında, konunun süreci ile ilgili hiçbir deneyimi ve bilgisi dahi olmayan erkek cinsi kendinde bu haddi görerek çok hadsiz ve hatta terbiyenin sınırlarını da zorlayarak fikir beyan ediyor. Ülkenin kısa ve acı bir özeti adeta…
Biz kadınlar daha bu şoku atlatamamışken birden ülkenin Sağlık Bakanı, sanki bu ülkede aylar önce “Yenidoğan skandalı” denilen bir rezillik yaşanmamışçasına ekranlara çıkıp “Aile Yılı” özelinde ailenin karı-koca olmakla değil, çocuk yapmakla alakalı bir bileşen olduğu yönünde bir söylem üretiyor.
Farkında mısınız, bu ülkede Hatay depreminden bu yana halen bulunamamış çocuklar var…
Farkında mısınız, bu ülkede Urfa’da ağaca asılı şekilde bulunan ve halen akıbetinin ne olduğu bilinmeyen bir çocuk vakamız var…
Farkında mısınız, bu ülkede her sabah gündüz kuşağında izlediğimiz malum programda gördüğümüz üzere, aile içi tacize-tecavüze uğrayan çocuklar var…
Farkında mısınız, bu ülkede sokaklarda dilenen çocuklar var…
Farkında mısınız, bu ülkede doğar doğmaz pazarlık konusu yapılan çocuklar var…
Farkında mısınız, bu ülkede bir Narin Bebek dosyası var…
Sayın Bakan, farkında mısınız?

Yorum Yazın