Türkiye’de oy potansiyeli %40’a dayanmış olan CHP’nin 1970’lerde kendisine önemli ayak bağı olan koalisyon kıskacına tekrar düşmemesi için mecliste elde edeceği güçte yurt dışı oyları hayati rol oynayabilir.
1 Nisan’dan itibaren medyada yoğun bir şekilde yerel seçim sonuçlarıyla ilgili niceliksel ve niteliksel analizler yayınlanıyor ve tartışmalar yapılıyor, doğal olarak. Daha derinlikli akademik analizler için biraz daha zamana ihtiyaç var sanırım, ama özellikle Yeni Arayış sitesinde yer verilen, ilk gözlemlere, izlenimlere ve görüşlere dayalı sıcağı sıcağına yapılan değerlendirmeler ve tartışmalar çok değerli. Kimileri öyle değilmiş gibi davransa da herkes için sürpriz olduğunu kabul etmemiz gereken yerel seçim sonuçlarını iyice sindirdikten sonra, bu sonuçların bilahare detaylı ve derinlikli analizi ile samimi eleştirisi, esasen herkes için faydalı ve yol gösterici olacaktır. Bir yandan bu tartışmalar devam ederken, aynı zamanda bundan sonrasını düşünmek ve konuşmak gerektiği düşüncesiyle seçimlerden hemen sonra Yeni Arayış için kaleme aldığım bu yazı dizisinin üçüncüsünde 2028 seçimleri bağlamında yurtdışı oylarını ele almak istiyorum. Uzun zamandır üzerinde düşündüğüm bu konuyu seçimlerden hemen sonra ele almamın bir nedeni, belki 2028, belki de ondan önce yapılacak bundan sonraki ilk genel seçimlere koşar adım yaklaştığımız inancıdır. Bu yazıların amacı, yakın dönem siyaset tarihi ve seçim süreciyle ilgili araştırmalarıma ve gözlemlerime dayanarak, şu anda muhalefetin başat iki aktörü konumunda olan Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel’e yönelik makro düzeyde görüş, öneri ve uyarıları dile getirmektir.
Siyaseti seçimden seçime yapılan bir faaliyet olarak kurgulama hatasının, CHP’nin yurt dışı siyasi faaliyetlerinde bariz bir şekilde karşımıza çıktığını söylemeliyim.
Koşar Adım 2028 Genel Seçimlerine Giderken Yurt Dışı Oyları
Dizinin ilk iki yazısında, esasen 2019 seçimlerinden itibaren üzerinde düşündüğüm konulardan ilk ikisini oluşturan, 1989 Seçimleri sonrasında yapılan hataları tekrarlama riskini ve siyaseti seçimden seçime yapılan bir faaliyetle sınırlama hatasını ele almıştım. Bu yazıda ele alacağım yurt dışı oyları meselesini ise hem ikinci yazıda ele aldığım stratejik ve taktiksel boyuttaki sorun ve öneriler için bir laboratuvar olması bağlamında hem de pratik önem ve anlamıyla ele alacağım. Bu yazıyı hazırlarken, Almanya’da sendikal mücadele ve göçmen hakları hareketleri içinde uzun yıllar lider konumda rol almış saygıdeğer dostum Safter Çınar’la yaptığımız konuşma, benim için önemli bir katkı oldu. Ayrıca, yıllar önce Berlin’de Türkiyeli göçmen örgütlenmesinin önemli bir aşamasında, kısa bir süre için de olsa birlikte çalışma olanağı bulduğumuz, konuyla ilgili kırk yıllık engin tecrübeye sahip sevgili Kenan Kolat dostumla hem yaptığımız sohbet hem de şu anda başında bulunduğu CHP Berlin Birliği tarafından hazırlanmış olan ve bu yazımdaki değerlendirmelerin olgusal temelini oluşturan verileri ve 2023 seçimi sonrasında hazırladıkları raporu benimle paylaşması, konuyu daha derin bir şekilde ele alabilmemi sağladı.
***
Geçen yazıda tartıştığım, siyaseti seçimden seçime yapılan bir faaliyet olarak kurgulama hatasının, CHP’nin yurt dışı siyasi faaliyetlerinde bariz bir şekilde karşımıza çıktığını söylemeliyim. Oysa Almanya, Hollanda, Belçika ve İngiltere başta olmak üzere yurt dışı oylarının yoğun olduğu yerlerde seçimden seçime siyaset yerine değişimi hedefleyen bir çalışmanın başlatılması, acil bir görev olarak İmamoğlu ve Özel önderliğindeki CHP’nin önünde durmaktadır. Bu bağlamda, geçen yazılarda dile getirdiğim uyarılar ve öneriler konusunda seçim bölgesi olarak ‘yurt dışı’, Türkiye’deki çalışmalar için adeta bir laboratuvar niteliğinde olabilir.
Var olanla yetinme ve küçük iktidar alanlarının keyfini sürme anlayışına ve vizyonsuzluğa dayanan bu siyasetin terkedilmesi yolunda yapılacak çalışmalar için yurt dışı çok uygun bir deneyim sahası olabilir.
Stratejik ve Taktiksel Boyutta Sorunların Çözümü İçin Bir Laboratuvar
Öncelikle, son iki genel seçimde yurt dışı oylarının ve seçim öncesi çalışmaların analizine dayanarak siyaset ve seçim çalışmaları alanı olarak yurt dışının iki önemli özelliğine işaret etmek isterim. Birincisi, Türkiye’de muhalif siyasetin her gün daha çok kriminalize edilmesi ve resmi-sivil tüm kurumlar kullanılarak baskı politikalarının giderek yaygınlaşması ve derinleşmesi sonucunda sandıkta yaşanan başarısızlıkla ilgili öne sürülen söz konusu gerekçeler/mazeretler, yurt dışı için geçerli değildir. Hatta (AKP’nin konsoloslukları da parti çıkarlarına hizmet eder hale getirmesine rağmen) birçok demokratik Avrupa ülkesinde muhalefet, çalışma yapma konusunda AKP’den daha şanslıdır. En azından Türkiye’de bu çerçevede mevcut boğucu dezavantajlar, yurt dışı oylarının ezici çoğunluğuna sahip demokratik ülkeler için geçerli değildir. İkincisi, yaygın bir algı olarak yurt dışının “AKP’nin kalesi” olarak kabul edilmesidir ki bu kabul, muhalefet için daha ilk baştan siyaseten açık iflas anlamına gelmektedir. Bu algı, Türkiye’de (İç Anadolu’dakiler başta olmak üzere) birçok şehir veya ilçenin AKP’nin kalesi olarak kabul edilmesi ve buralara neredeyse umutsuz vaka olarak bakılmasıyla ilgilidir. Bence var olanla yetinme ve küçük iktidar alanlarının keyfini sürme anlayışına ve vizyonsuzluğa dayanan bu siyasetin terkedilmesi yolunda yapılacak çalışmalar için yurt dışı çok uygun bir deneyim sahası olabilir. Kısacası, bir alanın AKP’nin kalesi vs. olduğu anlayışından ve bunun yol açtığı pısırıklıktan kurtulmak elzemdir ve siyasetin aynı zamanda rakibin kalesinde de oynanan bir oyun olduğunun anlaşılması gerekmektedir. Nitekim yurt dışı oylarının en yoğun olduğu Avrupa ülkeleri bunun için çok uygun bir ‘saha’ sunmaktadır.
***
Orta ve uzun vadeli hedefler çerçevesinde titiz ve rafine bir çalışmayla, oy avcılığından öte, seçmenin aklını ve gönlünü kazanma yönünde faaliyetlerin hazırlıklarına ve koordinasyonuna hemen başlanabilir. Hem Avrupa siyaseti deneyimine hem de yeterli teorik birikime sahip olan ve Türkiye’deki değişim sürecini heyecanla izleyen demokrat aktörlerin varlığı, Avrupa’da on yıllara dayalı Türkiye kökenli sosyal demokrat örgütlenmelerin radikal değişimi ve yeniden yapılandırılması için büyük fırsattır. Bunun için her şeyden önce, bizzat Avrupa’daki süreci yakından takip eden yenilikçi Türkiyeli aktörlere (bireyler ve kurumlara) kulak verilmelidir. Yaşadıkları ülkedeki sorunları sahici bir şekilde sahiplenmek, bunların çözümü için çalışmaları şimdiden koordine etmek ve gelecek için açık ve net bir program ortaya koymak, çok kısa sürede sonuç aldırabilecek duyarlılıklardır. Türkiye’deki kapsayıcılıktan uzak laikçi, milliyetçi ve anti-demokratik eğilimden kurtulma sürecindeki değişimin yansıması olarak, ‘mahalle’ler üstü bir faaliyet yürütmek gerekmektedir. Bulundukları ülkelerde gördükleri ‘yabancı’ muamelesi nedeniyle yurt dışındaki seçmenlerin zaten ortak sorunlarla boğuştuklarını düşünecek olursak, böyle bir söylemin başarılı olabileceği daha iyi anlaşılır. Ayrıca, bizzat Avrupalı AKP seçmenlerinin çok iyi bildikleri üzere, yurt dışındaki seçmenlerin yaşadıkları ülkelerde önlerine çıkan sorunların sahiplenilmesi ve çözümü konusunda en çok güvenilebilecek Avrupalı partiler, CHP ile de yoldaşlığı olan sosyal demokratlar, yeşiller ve sosyalistlerdir. Bu durum CHP’nin Avrupa’daki siyaseti için önemli bir avantaj olmasına rağmen bugüne kadar bu avantaj, siyasi açıdan söylemsel dönüşüm ve değişim bağlamında yeterince kullanılmamıştır maalesef. Çok önemli diğer bir sorun ise, Türkiye’de bazen en demokrat çevrelerin bile maalesef dile getirebildiği, “memleketin dertlerini yaşamayan tuzu kuru gurbetçiler Türkiye’nin kaderinde söz hakkına sahip olmamalıdır” argümanı ve bu bağlamda tartışmaya açılan yurt dışındakilerin oy hakkı meselesidir. Bu hususta Özel ve İmamoğlu önderliğinde CHP’nin yapması gereken ilk şey hem insan hakları bağlamında hem de yurt dışındakileri AKP’nin doğal seçmeni gören anlayışı yıkmak amacıyla, bu hakkın en büyük ve samimi savunucusu olmaktır. Kısa bir not düşmek isterim: Türkiye’deki yabancıların oy hakkı meselesinde vatandaşlık almış yabancılara, muhalefet tarafından hem AKP’nin doğal seçmeni gözüyle bakılması hem de bu kesimlere karşı insan hakları göz ardı edilerek gerici ve hatta bazen ırkçı tavır takınılması, CHP önünde önemli bir handikaptır. Ancak bu konuyu ayrı bir yazıda tartışmak gerekmektedir.
Yurtdışındakilerin oy hakkını savunmak bir yana, İmamoğlu ve Özel bu konuda el yükseltmelidir: Yurtdışında oy kullanmayı kolaylaştırmak üzere, mektupla oy kullanma konusunda yasa tasarısı hazırlıklarına hemen başlanmalı ve bir an önce meclise sunulmalıdır.
Yurt dışındakilerin oy hakkını savunmak bir yana, İmamoğlu ve Özel bu konuda el yükseltmelidir:
- Yurt dışında oy kullanmayı kolaylaştırmak üzere, mektupla oy kullanma konusunda yasa tasarısı hazırlıklarına hemen başlanmalı ve bir an önce meclise sunulmalıdır.
- Daha önce birkaç kez gündeme gelmiş ama akim kalmış olan yurtdışı milletvekilliği yasa tasarısının hazırlıklarına bugünden başlamak ve sonuçlandırana kadar süreci samimi bir ısrarla takip etmek gerekmektedir.
Meclise sunulan yasa tasarıları kabul edilmezse bile bunu somut ve samimi bir iktidar vaadi olarak ısrarla dillendirmek ve uygulama için plan ve program hazırlıklarına başlamak en doğrusudur.
***
Stratejik boyutta, (paradigma değişimi değilse bile) söylem değişimi bağlamında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Cumhuriyet’in yüzüncü yıl faaliyetlerinde kullandığı, yüzü geleceğe dönük “Demokrasi Yüzyılı” mottosu, yeterince yol gösterici olabilir. Hilkat garibesi bir kavram olmakla birlikte, işaret ettiği hedef bağlamında açıklayıcı olan ve sıkça kullanılan “demokratik cumhuriyet” anlayışı, hem içselleştirilmesi gereken teorik zemin hem de hızla hayata geçirilmesi gereken pratikler bütünü olarak partinin yaygın eğitim ve tartışma programlarına temel oluşturabilir. Yurt dışı örgütlenmeleri, Avrupa’daki olumlu ve olumsuz büyük birikim temelinde bu sürece teorik düzeyde önemli katkı sunabilir. Ayrıca, söz konusu kurumlar böyle bir programı hayata geçirmek için daha şanslı konumadır. Bunun için yapılması gereken ilk iş, (Türkiye’de olduğu gibi) değişim sürecinin derinleştirilerek ve yaygınlaştırılarak hızla devam ettirilmesidir. Böylece, değişimin ‘başkan değişimi ile sınırlı’ olduğu eleştirisine en anlamlı cevap verilecektir. Seçmeni müşteri olarak gören tüccar popülizmden uzaklaşarak orta ve uzun vadeli faaliyetlerle (devrimci/dönüştürücü popülizm aracılığıyla) ve maalesef küresel düzeyde devam eden sağcılaşma/muhafazakârlaşma akımına karşı direnerek seküler demokratik bir bilincin yayılması ve artırılması faaliyetleri için hazırlıklar yapılmalı ve en kısa zamanda bu çalışmalar başlatılmalıdır. Üstelik, seçmen sayılarının çok olduğu Avrupa ülkelerinde (mevcut sağ popülizmin hâlihazırdaki yükselişine rağmen) halen hakim olan demokratik kültürün sağladığı avantajlar, bu faaliyetler için uygun ortam yaratacaktır.
***
Taktiksel boyutta ise, öncelikle, potansiyel CHP seçmenlerinin sandığa gitmesini sağlamak en önemli hedef olmalıdır. Bunun için yapılması gereken ilk şey, işleyen bir parti örgütlenmesinin sağlanmasıdır. Ülke içindeki seçimlerde gözlemlenen parti örgütlerinin seçim zamanındaki eksiklikleri ve hataları, yurt dışında katmanlı bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki bazı durumlarda CHP örgütünün seçim günü ortaya koyduğu performans bazı seçmenleri, olası bir seçim zaferinde yerel veya merkezi yönetimi devralma durumunda yeterli beceri ve kapasite konusunda şüpheye düşürmektedir. “Seçim sürecini yürütemeyen ve hatta sandığa sahip çıkamayan bu partiden medet ummak nafile!” anlayışının her yerde kırılması için, yapılması gereken ilk iş örgütün insan kaynaklarının, donanımının ve işleyişinin acilen dönüştürülmesi şart görünmektedir. Bu konudaki eksikliklerde, yurt dışındaki CHP yanlısı örgütlerde 1970’lerden bugüne kadar faal olan bazı aktörlerin, bulundukları ülkelerden kopuk bir şekilde yürüttükleri yaşamlarının bir parçası olarak giriştikleri faaliyetler ve Ankara’da olası bir siyasi kariyer için bu yapıları sıçrama tahtası olarak kullanma anlayışı etkili olmuştur. Yeni nesillerde azalan bu eğilimin tamamen ortadan kalkması için çalışmak, yeni dönemin öncelikli amaçlarından biri olabilir. Öte yandan, Haziran 2024’ten itibaren çifte vatandaşlığın mümkün olmasının ve vatandaşlığa geçişin görece kolaylaşmasının, CHP ve DEM’in potansiyel yurt dışı oy sayısında kendiliğinden bir artışa yol açması beklenmektedir. Bu beklentinin sebebi, bugüne kadar bulundukları ülkelerin vatandaşlığına geçme eğilimi yüksek olanların potansiyel CHP ve DEM seçmenleri olduğu düşüncesidir. Bu insanların büyük çoğunluğu bugüne kadarki Almanya yasaları gereği Almanya vatandaşlığı için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarak seçmen konumunu yitirmiş kişilerdir. 2024 yılının ikinci yarısından itibaren sayıları hızla artacak olan Almanya’daki çifte vatandaşların büyük kısmının potansiyel CHP seçmeni olduğu inancı bir yana, eğilimleri ne olursa olsun orta ve uzun vadeli faaliyetlerle kazanılması gereken seçmen sayısı önümüzdeki dönemde artacaktır. Ayrıca, ‘seçmenlerin sandığa gitmelerini sağlama’ faaliyetlerinin daha büyük bir organizasyon gerektireceği açıktır. Seçim zamanını beklemeden stratejik boyuttaki faaliyetlerin hazırlık koordinasyonu için Türkiye merkezli yürütülecek bir çalışma anlamlı olabilir, ama özellikle seçim zamanı için taktiksel boyutta plan ve program yapılırken, bizzat yurt dışındaki Türkiyeli aktörler (bireyler ve kurumlar) merkezde olmalıdır.
Haziran 2024’ten itibaren çifte vatandaşlığın mümkün olmasının ve vatandaşlığa geçişin görece kolaylaşmasının, CHP ve DEM’in potansiyel yurt dışı oy sayısında kendiliğinden bir artışa yol açması beklenmektedir.
Pratik Önem ve Anlamıyla ‘Yurt Dışı Oyları’
Son olarak, burada uzun uzun anlatmaya gerek olmasa da değinmeden bu yazıyı tamamlamanın yanlış olacağını düşündüğüm başka bir husus da pratikte yurt dışı oylarının taşıdığı hayati önemdir. Yurt dışı oylarının etkili olduğu son iki genel seçim sonucunun yüzeysel bir analizi bile, özellikle milletvekili sayılarında bu oyların yerine göre oldukça belirleyici olabileceğini göstermektedir. Nitekim, söz konusu oylar şehirlere paylaştırıldığı için bazı şehirlerde milletvekillerinin partilere dağılımını yurt dışı oylar değiştirmiştir. Bununla ilgili olarak, sayısal verileri ve analizleri başka yazılara bırakmak zorundayım. Ancak kısaca belirtmek gerekir ki bugüne kadar Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde belirleyici olmamış olan yurt dışı oylarının bir sonraki seçimde belirleyici olma ihtimali daha büyüktür. Ayrıca, Türkiye’de oy potansiyeli %40’a dayanmış olan CHP’nin 1970’lerde kendisine önemli ayak bağı olan koalisyon kıskacına tekrar düşmemesi için mecliste elde edeceği güçte yurt dışı oyları hayati rol oynayabilir. Daha da önemlisi, son yıllarda AKP’nin ve özellikle Tayyip Erdoğan’ın düştüğü küçük partiye esirlik tuzağına düşmemek için yurt dışı oyları CHP için anahtar rolde olabilir.
Yorum Yazın