Her şeyden önce, Pazar günkü başarının çok kişiye hatırlattığı 1989 yerel seçimlerinde SHP’nin kazandığı zafer ve ardından yaşanan gelişmelerden ders çıkarılmasının hayati önemde olduğunu düşünüyorum. Çünkü 2024 yerel seçim zaferinin ardından maalesef 1989 seçimleri sonrasında yapılan hataların tekrarlanması riski bugün de mevcudiyetini korumaktadır.
1989 seçim zaferi sonrası yaşanan felaketten çıkarılacak dersler 31 Mart 2024 yerel seçimleri tarihe nasıl geçecek şimdiden söylemek zor. Bugünlerde seçim sonuçlarının makro ve mikro düzeyde analizleri bolca yapılacak ve özellikle iktidar blokundaki oy kaybının olası nedenleri, (çoğu spekülatif) argümanlarla tartışılacaktır. Bu sonucu beklediğini/bildiğini söyleyen yorumcular bugünlerde, her yerde karşımıza çıkacaktır. Bunları zevkle okuyacağız, izleyeceğiz veya dinleyeceğiz. Ancak, bir konuda kendimizi kandırmaya gerek yok, CHP’nin başarısı ve özellikle başarı oranı herkes için büyük bir sürpriz oldu! Bu sonuçlarda parti içinde yaşanan değişim sürecinin önderliğini yapan (elbette özdeşleştirilmeleri doğru olmayacak) Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun payı belirleyicidir. (Elbette ki yıldızı yükselen geleceğin bu önemli aktörleri arasındaki benzerlikler ile farkları ve bu iki siyasetçinin diğer yıldız Mansur Yavaş ile olan önemli farklarını tartışmanın yeri burası değildir) Bir yandan bu seçimin sonuçlarını anlamaya çalışırken, asıl olarak ise (belki erkene alınacak) önümüzdeki genel seçimleri zaman kaybetmeden düşünmeye ve konuşmaya başlamak gerekiyor. Bu düşünme ve konuşma sürecine katkı amacıyla, üç önemli riske dikkat çeken üç kısa yazılık bir dizi aracılığıyla, aşağıdaki üç başlık çerçevesinde acil uyarılarımı ve önerilerimi sıralamak istiyorum:
- 1989 Seçimleri sonrasında yapılan hataları tekrarlama riski
- Siyaseti seçimden seçime yapılan bir faaliyetle sınırlama hatası
- Yurt dışı oylarının 2023 ve 2024 seçimlerindeki yer(sizliğ)ini dikkate almama durumu
Her şeyden önce, Pazar günkü başarının çok kişiye hatırlattığı 1989 yerel seçimlerinde kazanılan zafer ve ardından yaşanan gelişmelerden ders çıkarılmasının hayati önemde olduğunu düşünüyorum. Çünkü 2024 yerel seçim zaferinin ardından maalesef 1989 seçimleri sonrasında yapılan hataların tekrarlanması riski bugün de mevcudiyetini korumaktadır. Bu sebeple Özel ve İmamoğlu’nun önündeki en büyük tehlike, 1989 yılında SHP liderliğinde yükselen büyük dalga gibi, bizzat partililerin hataları nedeniyle bu dalganın da kısa bir süre sonra çökmesi/dinmesi olasılığıdır.
26 Mart 1989’da gerçekleştirilen yerel seçimlerde ikiye bölünmüş merkez sol partiler yüzde kırka yakın oyla büyük başarı elde emişti. Başarıdaki en büyük pay sahibi, %30’a yakın oy alan ve üç büyük şehir başta olmak üzere çok sayıda belediye başkanlığını ve meclis çoğunluğunu kazanan, Erdal İnönü önderliğindeki SHP oldu.
1989 YEREL SEÇİMLERİNDE NE OLDU?
26 Mart 1989 günü gerçekleştirilen yerel seçimlerde ikiye bölünmüş olan merkez sol partiler toplamda yüzde kırka yakın oyla büyük başarı elde emişti. Başarıdaki en büyük pay sahibi, Türkiye çapında %30’a yakın oy alan ve üç büyük şehir başta olmak üzere çok sayıda belediye başkanlığını ve meclis çoğunluğunu kazanan, Erdal İnönü önderliğindeki Sosyaldemokrat Halkçı Parti oldu. Merkez Solun sembol lideri Bülent Ecevit’in 12 Eylül sonrasında CHP’yi bölerek kurduğu Demokratik Sol Parti’nin aldığı yaklaşık %10 oy, SHP’nin kazandığı belediye başkanlıkları sayısını pek etkilememişti. Özellikle zamanın sekiz Büyükşehir Belediye Başkanlığının altısını SHP’nin kazanmış olması en çarpıcı sonuç olmuştur: Adana (Selahattin Çolak), Ankara (Murat Karayalçın), Gaziantep (Celal Doğan), İstanbul (Nurettin Sözen), İzmir (Yüksel Çakmur) ve Kayseri (Niyazi Bahçecioğlu). Ancak toplamda yüzde altmışa yakın oy alan merkez sağ partilerinin kendi aralarındaki bölünmüşlüğü, SHP tarafından kazanılan belediyelerin sayısının çok olmasında en büyük rolü oynamıştır: Süleyman Demirel liderliğinde Doğru Yol Partisi yaklaşık %25, Turgut Özal liderliğinde Anavatan Partisi yaklaşık % 22, Necmettin Erbakan liderliğinde Refah Partisi yaklaşık %10 ve Alparslan Türkeş liderliğinde Milliyetçi Çalışma Partisi yaklaşık % 4 oy alarak sağın parçalı yapısını ortaya çıkarmıştır. 1989 seçimlerinin, günümüzle analoji bağlamında belki de en çarpıcı özelliği, büyük bir oy oranıyla bir süredir ülkeyi yöneten ve giderek kibir ve açgözlülüğün sembolüne dönüşen ANAP’ın hiçbir Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanmamış olması ve daha önemlisi yüzde yirmiye yakın oy kaybetmiş olmasıdır! Bu sonuç, ANAP için sonun başlangıcı anlamına geliyordu. Bu analoji üzerinden 31 Mart 2024 seçimlerinin AKP için ne anlama geldiği üzerinde durmak ilginç olabilir. Ancak bu yazı dizisinin konusu, CHP için bu seçimlerin ne anlama geldiği ve gelmesi gerektiğidir.
On yıl boyunca yaşanmış mağduriyetler ve dışlanmışlıklar, birçok insan için uzun vadeli, kapsayıcı ve devrimci/dönüşümcü düşünceyi adeta olanaksız kılmıştı. Sonuçta, bazılarında açgözlülük baskın gelmişti. Buna bir de ganimeti paylaşma konusunda -sağ cenahla yarışamayacak derecede- beceriksizlik eklenince, deneyimsiz sol kesimler, bu konuda da çuvallamışlardı.
1989 SEÇİMLERİNDEN KISA BİR SÜRE SONRA NE OLDU?
1989 yerel seçimleri sonrası kazanılan ‘zafer’in önemli bir özelliği şudur: 1970’lerin sonunda (radikal sol için) ‘devrimin kapıda olduğu’ inancını ve (merkez sol için) mecliste solun temsilinin giderek artacağı hevesini kıran 12 Eylül darbesi, on yıllık askeri vesayet rejimi getirmişti. Bu süreçte, yoğun işkence, hapis ve baskıyla sindirilen bazı solcular ve genelde Özal Türkiye’sinin ‘fırsatlar ülkesinden’ kendilerini dışlanmış (veya yeterince nemalanmadığını düşünen) hisseden bazı Alevi ve Kürt aktivist/siyasetçi, SHP içinde boy göstermiştir. Bir süre sonra bunlar arasından bir kesim belediyelerin olanaklarını maalesef ‘ganimet’ olarak görerek, sağın ilkesiz ve bireyci bir tarzla siyaseti araçsallaştırma anlayışına savrulmuşlardır. On yıl boyunca yaşanmış mağduriyetler ve dışlanmışlıklar, birçok insan için uzun vadeli, kapsayıcı ve devrimci/dönüşümcü düşünceyi adeta olanaksız kılmıştı. Sonuçta, bazılarında açgözlülük baskın gelmişti. Buna bir de ganimeti paylaşma konusunda – sağ cenahla yarışamayacak derecede- beceriksizlik eklenince, deneyimsiz sol kesimler, bu konuda da çuvallamışlardır. Bu beceriksizlik ve deneyimsizlik aslında sol için gurur kaynağı olabilecekken, solun bundan ders çıkarıp kendi ayarlarına dönmemesi tam bir yıkıma yol açmıştır. Üstelik kazanılan zaferi, Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin temel sorunlarını çözmeye hazırlık yolunda bir olanak olarak kullanma veya kitlelere bu konuda güven verme çabasına hiç girilmemiştir. Ayrıca Sosyal demokrat belediyecilik denince akla gelmesi gereken alternatif yönetim yöntemleri sözde kalmış ve kısa sürede konu olmaktan çıkmıştır. 1989 seçimleri sonrasında muzaffer solun bir başka büyük hatası, seksen yıllık şehirli ve laikçi kibrine yenilmesi ve hala toplumda çoğunluğu oluşturan muhafazakar Müslüman kitleleri (dönüştürmek üzere) kapsama konusundaki duyarsızlığı olmuştur. Bu dönemde solda karşımıza çıkan (yukarıda andığım açgözlülük ve kibrin yanında) üçüncü bir sorun da rövanşizm oldu. 1965 yılından beri (kısa darbe dönemleri dışında) iktidarda olan merkez sağın belediyelerdeki kadrolarına karşı sergilenen intikamcı tavır, ısrarla görmezden geldikleri veya umursamadıkları bir tepkiye yol açmıştır. Bugünkü Fark: Özel ve İmamoğlu’nun Umut Verici Söylemi ve CHP’nin Beş Yıllık Belediyecilik Deneyimi Son yıllarda ceberut ve (totaliterliğe giden yolda) ‘kapsamlı’ bir otoriterlik/diktatörlük inşa eden AKP-MHP blokunun ülkeye ve bu topluma verdiği büyük hasar, 12 Eylül darbecilerinin tamamen kapattığı sivil alanları açma iddiasındaki ANAP hükümetinin verdiği hasarla (1983-89 dönemi) karşılaştırılmayacak ölçüde büyüktür. Konumuzu oluşturan bugünkü muzaffer merkez sol, yani CHP bağlamında meseleye baktığımızda öncelikle şunu görmekteyiz: Günümüzde sivil diktatörlük tarafından iyice daraltılmış olan sivil alanların genişletilmesi ve çoğul toplum için demokratik ilişki ağları ve nefes boruları niteliğindeki deneyim alanlarının oluşturulması adına bugün yerel yönetimler eşsiz önem ve işleve sahiptir. Nihayetinde çoğulcu demokratik cumhuriyetin inşası için gerekli strateji ve taktiklerin geliştirilmesi ve pratikte deneyimlenerek sağlamlaştırılması, bu sayede mümkün olabilir.
Bu bağlamda en önemli farkın, seçim gecesinde hem Özgür Özel hem de Ekrem İmamoğlu’nun konuşmalarında karşımıza çıkan kucaklayıcı ve özenli söylem olduğunu görmekteyiz. Bu söylem, -elbette pratiğe geçirilmesi olasılığı oranında- 1989 yılındaki bazı hataların bu sefer yapılmayacağı umudunu büyütmektedir.
ÖZEL VE İMAMOĞLU’NUN KUCAKLAYICI SÖYLEMİ
Bu bağlamda en önemli farkın, seçim gecesinde hem Özgür Özel hem de Ekrem İmamoğlu’nun konuşmalarında karşımıza çıkan kucaklayıcı ve özenli söylem olduğunu görmekteyiz. Bu söylem, -elbette pratiğe geçirilmesi olasılığı oranında- 1989 yılındaki bazı hataların bu sefer yapılmayacağı umudunu büyütmektedir. İlaveten, önce Beylikdüzü Belediyesi, sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı sırasındaki deneyimi nedeniyle Ekrem İmamoğlu ve ekibinin belediyeciliği, bu hataya düşülmeyeceği konusunda pratikte de oldukça umut vermektedir. AKP döneminde iyice ayyuka çıkan ganimet anlayışından (açgözlülükten) ve neo-İslamcı kibirden bıkmış geniş kitlelerin İmamoğlu ve ekibinin belediyecilik anlayışına verdikleri destek, sadece AKP’nin CHP’ye kaybettiği ilçelerde görülmemiştir. AKP’nin kalesi olarak gördüğü İstanbul Fatih’te bile CHP adayına halk tarafından ilk defa bu kadar büyük teveccüh gösterilmiştir. Seçimi kıl payı kaybetmesine rağmen yeni bir siyaset tarzı konusunda inanılmaz bir başarıya imza atan CHP adayı Mahir Polat’ın hem İBB yöneticisi olarak beş yıldır sergilediği liyakat hem de Fatih adaylığında seçim süreci boyunca gösterdiği kibirden uzak sahici kapsayıcılığı sayesinde, bundan sonraki süreç için çok öğretici ve umut verici bir örnek ortaya koymuştur. Ancak tüm bunlara rağmen, özellikle (bence başlatılması ve ilmek ilmek örülmesinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun belirleyici olduğu) değişim sürecini henüz kabullenememiş veya içselleştirmemiş kimi CHP kadroları ve belediye yöneticileri toplumun geniş kesimlerine hala yeterince güven vermemektedir maalesef. Yer yer basına ve sosyal medyaya yansıyan bazı tavır ve söylemler, bu tehlikenin halen devam ettiğini gösteriyor. Özel ve İmamoğlu’nun vereceği en büyük sınav, kibirden uzak kapsayıcı söylemlerini her partilinin ve her belediye yöneticisinin (buna çalışanlar da dahil) içselleştirmesini ve pratiğe geçirmesini sağlamak olacaktır ki her iki başkan da bu konuda halka umut vermektedir.
Yorum Yazın