Orta gelir tuzağı, hızlı ekonomik büyüme yaşayan ve düşük gelirli bir ülkeden orta gelirli bir ülkeye dönüşen bir ülkenin, bu seviyede takılıp kalması ve yüksek gelirli statüye geçememesi durumudur. Türkiye, bu sorunu çok uzun yıllardır yaşıyor. Faiz, enflasyon ve cari açık sarmalına takılıp gidiyoruz. Bu arada, en değerli varlığımız olan nitelikli insan gücümüzü gelişmiş ülkelere kaptırıyoruz. Türkiye'nin makus talihi değişebilir mi? Elbette. Ama bu, ancak gerçekçi ve cesur adımlarla mümkün.
Türkiye, onlarca yıldır süregelen bir döngünün içinde sıkışıp kalmış durumda: Orta gelir tuzağı. Bu kavramı, "gelişemeyen ülkeler kulübü" olarak adlandırabiliriz. Peki, bu kaderi değiştirmek mümkün mü? Türkiye, gerçek bir refah ülkesi olabilir mi? Bu sorunun cevabı, sadece ekonominin değil, toplumun ve siyasetin de büyük değişimlerle yüzleşmesine bağlı.
Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durum, Cumhuriyet tarihinin neredeyse her döneminde tartışıldı. Ancak şimdi daha kritik bir aşamadayız. Dünyanın dört bir yanında fırtınalar koparken, biz de bu fırtınaların etkisiyle savruluyoruz. Ukrayna-Rusya Savaşı, İran-İsrail gerilimi, ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz kararları... Bunlar, sadece dışsal etkenler gibi görünebilir. Ama gerçek şu ki, bu gelişmeler Türkiye'nin borçlanma yükünü ve petrol gibi temel emtia fiyatlarını doğrudan etkiliyor. Ve biz içeride, en temel yapısal reformları bile hayata geçirmekte zorlanıyoruz.
Her on yılda bir, Türkiye olarak umudumuzu tazeledik. Bir hamle yaptık, zenginler kulübüne katılmak için duvarı aşmaya çalıştık. Ama ne oldu? Güney Kore, İspanya, Polonya gibi ülkeler bu duvarı aşıp başarıya ulaştı. Bizse her seferinde duvara çarptık. Şimdi ise İsrail ve Vietnam gibi ülkelerin yükselişini hayretle izliyoruz. Onlar bu tuzağı aşarken, biz neden yerimizde sayıyoruz?
Bazılarınızın itiraz ettiğini duyar gibiyim. "Lüks restoranlar, mağazalar tıklım tıklım. Bodrum, Alaçatı yabancılar için bile pahalı ama Türkler burada tatil yapıyor, paralar saçılıyor." Bu gerçekten bir zenginlik mi? Hayır, bu sadece gelir dağılımının ne kadar bozuk olduğunu gösteriyor. Türkiye’de yaratılan servetin yüzde 40’ı, nüfusun yüzde 1’inin elinde. 2021 Eylül'ünden sonra Türkiye’nin makro ekonomik dengeleri hızla bozuldu. Negatif faize erişebilen ayrıcalıklı bir kesim, yüksek enflasyon ortamında daha da zenginleşti. Sonuç mu? Daha fazla şatafat, daha fazla gösteriş, ama gerçek zenginlik değil. Sadece sofraya konulan yemeği bazılarının daha fazla yediğini ve şişmanladığını görüyoruz.
Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir, 2023 yılında 12.475 ABD doları olarak ölçüldü. Bu rakamla dünyada 72. sıradayız. Aynı yıl, kişi başına düşen gelirde orta gelir seviyesi 14 bin dolar olarak belirlendi. Bu seviyeyi aştığımızda zengin ülkeler arasına gireceğiz. Ama 21. yüzyılda hala bu tuzağa takılmış durumdayız.
21. YÜZYILDA HALA BU TUZAĞA TAKILMIŞ DURUMDAYIZ
Bir ülkenin zenginliği, o ülkenin bir yılda ürettiği mal ve hizmet toplamıyla ve bundan kişi başına düşen payla ölçülür. Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir, 2023 yılında 12.475 ABD doları olarak ölçüldü. Bu rakamla dünyada 72. sıradayız. Aynı yıl, kişi başına düşen gelirde orta gelir seviyesi 14 bin dolar olarak belirlendi. Bu seviyeyi aştığımızda zengin ülkeler arasına gireceğiz. Ama 21. yüzyılda hala bu tuzağa takılmış durumdayız.
Orta gelir tuzağı, hızlı ekonomik büyüme yaşayan ve düşük gelirli bir ülkeden orta gelirli bir ülkeye dönüşen bir ülkenin, bu seviyede takılıp kalması ve yüksek gelirli statüye geçememesi durumudur. Türkiye, bu sorunu çok uzun yıllardır yaşıyor. Faiz, enflasyon ve cari açık sarmalına takılıp gidiyoruz. Bu arada, en değerli varlığımız olan nitelikli insan gücümüzü gelişmiş ülkelere kaptırıyoruz. Artık kapsamlı ve iddialı bir kalkınma programına ihtiyacımız var. Bu program sürdürülebilir, eşitlikçi ve yeşil bir ekonomi inşa etmeyi hedeflemeli.
Türkiye'nin makus talihi değişebilir mi? Elbette. Ama bu, ancak gerçekçi ve cesur adımlarla mümkün. Haftaya orta gelir tuzağının nedenlerini ve bu tuzaktan nasıl çıkabileceğimizi detaylı bir şekilde ele alacağım. Şimdi, bu yazı bir başlangıç olsun. Tartışmayı sürdürelim ve Türkiye'nin kaderini birlikte değiştirelim.
İki bin üç yüz yıl önce feneriyle dürüst insan arayan, zorlanan Diyojen, bugün ülkesinin siyasal, ekonomik, eğitim yönden "cesur adımlar atan, gerçeğe tutkulu yöneticiler arardı" sanırım.Beğeniyle okuduğum bilgilendiğim yazı derin derin düşündürdü, üzüldüm...Teşekkürler sayın Bozoğlu....
gülseren alçı
26-08-2024 20:01