Paris Olimpiyatları açılış töreni bizi olağanüstü bir sanat şöleni ile karşıladı. Yenilik, sıra dışılık, özgünlük, estetik, özgürlük, eşitlik, cinsiyetçilik karşıtlığı, sürdürülebilirlik ve halkçılık öne çıkan başlıklardı.
Geçen haftalarda yazmak istediğim konulardan biri de Paris Olimpiyatları’nı düşünerek, Olimpiyatlar ve sanattı. Bir dönem olimpiyatlara sanatın da dahil olduğunu ve sanat dalında da yarışmalar düzenlendiğini anlatmak için değil, bizzat bu sürece sanat nasıl entegre edilebilir örnekler nedir diye aramak içindi. Hatta başlığı atmış öyle bırakmıştım ki şaşırtıcı bir şey oldu. Paris Olimpiyatları açılış töreni bizi olağanüstü bir sanat şöleni ile karşıladı. Yenilik, sıra dışılık, özgünlük, estetik, özgürlük, eşitlik, cinsiyetçilik karşıtlığı, sürdürülebilirlik ve halkçılık öne çıkan başlıklardı.
Olimpiyat tarihinde devrim denebilecek yeniliklere imza attılar. Sıradan olmayan şeylerin tepki alması doğal. Gazetelerin de yazdığı gibi gösteri sıra dışıydı. Seçilen kişiler arasında cinsel kimliği ön planda isimler olabilir ancak bu şovu izlerken cinselliğin ön planda olduğu hissine hiç kapılmadım. Şahsen rahatsızlık duyduğum bir şey de olmadığı gibi, geceyi son derece etkileyeci buldum. Benim gibi düşünen çok sayıda kişi de coşkusunu sosyal medyada paylaştı.
YENİLİK, SIRA DIŞILIK, ÖZGÜNLÜK VE ÖZGÜRLÜK
Thomas Jolly’nin teatrallik kaygısıyla cesurca sanat direktörlüğünü yaptığı, seçilen semboller, isimler, mekansal ve tarihsel çağrışımlar ile tepki de alan sansasyonel ancak unutulmaz bir gece yaşadık ekran başında. Orada izleyenler çile çekmiş olabilir, belli ki tüm dünyadaki yayına yönelik hazırlanmıştı. İk kez mekansal ve tematik yenilik yaparken eminim gelebilecek tepkilere de hazırlardı. Devrim de burada zaten. Olimpiyat tarihinde devrim denebilecek yeniliklere imza attılar. Sıradan olmayan şeylerin tepki alması doğal. Gazetelerin de yazdığı gibi gösteri sıra dışıydı. Seçilen kişiler arasında cinsel kimliği ön planda isimler olabilir ancak bu şovu izlerken cinselliğin ön planda olduğu hissine hiç kapılmadım. Şahsen rahatsızlık duyduğum bir şey de olmadığı gibi, geceyi son derece etkileyeci buldum. Benim gibi düşünen çok sayıda kişi de coşkusunu sosyal medyada paylaştı.
Bu gösteride baştan sona farklı alanlarda sanat, tarihsel doku ile sentezlenerek müthiş başarılı bir şekilde sunulmuştu. Heyecan vericiydi. İlham perileri yanımdaydı. Ben hala ilham perilerine ve yaratıcılığın kolay bir şey olmadığına inananlardanım. Sadece disiplin değil, vizyon her şeyin ötesindeydi. Sanat sanattan beslenirdi ve bize böyle yaratıcı işler gerekti. Bu da ancak klişeleri yıkarak yapılabilirdi. Thomas Jolly adını tüm dünyanın duyduğu bir sanat direktörü artık. Şovu sahiplenen ve “burası Fransa” diye tweet atan Macron da Fransa’nın farklı kimliğini ortaya koydu. Bu aslında tam bir başkaldırıydı. İşte sanat dedirten, en sahici şekilde ifade edilebilen…
Seçilen sahne ‘Tanrıların Ziyafeti’ne mi atıftı, ‘Son Akşam Yemeği’ de sanki sahne kapanırken son anda oluşturuluvermiş miydi bilinmez ancak her şartta bir başkaldırıydı. Maria-Antoinette’nin son dönemini geçirdiği mekandan metal müzik ve alevler eşliğinde giyotinle idam edildiği Fransız devrimine selam gönderen o müzikal sahnede olduğu gibi. Nasıl bir görsel şölendi ama! Temalara bölünmüş, başlık başlık anlatım, diskodan, piyanoya, operadan, rap şarkıcısına, Eyfel’den seslenen Celine Dion’a, nehre düşen Mona Lisa tablosundan, Seine nehri üstünde bayrağı taşıyan atlıya, meşalenin hidrojen balonunu yakması finaline çok detaylı çalışılmıştı. İkonikti.
Paris’te kadın heykel sayısı erkek heykel sayısının bir hayli altında olunca sadece kadın heykeller için düşünülmüştü bu bölüm. Cinsiyet eşitsizliğine bir tepkiydi. Yani sadece lgbti yoktu temada. Thomas Jolly’nin ifadesiyle “herkesi kapsamak” istemişlerdi. Eşitlik, özgürlük, olmazsa olmazlar.
EŞİTLİK, CİNSİYETÇİLİK KARŞITLIĞI
En önemli anlardan biri de tarihte iz bırakan kadın figürlerin heykellerinin nehir üstünde yükseliş sahnesiydi. Paris’te kadın heykel sayısı erkek heykel sayısının bir hayli altında olunca sadece kadın heykeller için düşünülmüştü bu bölüm. Cinsiyet eşitsizliğine bir tepkiydi. Yani sadece lgbti yoktu temada. Thomas Jolly’nin ifadesiyle “herkesi kapsamak” istemişlerdi. Eşitlik, özgürlük, olmazsa olmazlar. Kendini özgürlük yanlısı olarak tanımlayanların gösterileri izlerken verdiği tepkiler, o kadar da özgür düşünceye sahip olmadıklarını gösterdi.
Paris koruduğu tarihi binaları ve mimarisi ile değil sadece açılış seremonisi şovlarının sunumu, organizasyon akışı, ışıklandırma, sanatsal estetik ile bize bir organizasyonun işin ehilleri tarafından nasıl da güzel olabileceğini hatırlattı.
ESTETİK, ORGANİZASYON
Gündemi belirleyen karamsarlığın içinde, estetikten uzaklaştık çoğu kez, çirkinlikleri, vasatlığı, sıradanlığı kabul eder olduk. Paris koruduğu tarihi binaları ve mimarisi ile değil sadece açılış seremonisi şovlarının sunumu, organizasyon akışı, ışıklandırma, sanatsal estetik ile bize bir organizasyonun işin ehilleri tarafından nasıl da güzel olabileceğini hatırlattı. Vasata geçit verilemezdi.
Şehrin karbon ayak izini öngörmek büyük bir adım ancak ziyaretçilerin, turistlerin karbon ayak izini hesap etmek zor. Sürdürülebilirlik kapsamında, yeni bina da yapılmayıp pek çok tarihi bina da oyunlara ev sahipliği yapıyor. Düşük emisyonlu inşa edilen sporcu köyünün çevresine de çok sayıda ağaç dikildi. Sürdürülebilirlik çabalarına rağmen Seine Nehri’nin kirliliği gibi olumsuzluklar da mevcut.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Paris yaz olimpiyatları en sürdürülebilir olimpiyat olmayı hedefledi. Karbon ayak izi geçen yıllara oranla yarı yarıya inmesi planlandı. Şehrin karbon ayak izini öngörmek büyük bir adım ancak ziyaretçilerin, turistlerin karbon ayak izini hesap etmek zor. Bakalım başarabilecekler mi? Kartondan yapılma yataklarına itiraz edip yeni yatak andıran sporcular, et yeme miktarlarına gelen kısıtlama, klimaların olmayacağını duyunca kendi iklimlendirmesini getireceğini söyleyen sporcuların en baştan oluşan itirazları bu zorluklara örnek. Sürdürülebilirlik kapsamında, yeni bina da yapılmayıp pek çok tarihi bina da oyunlara ev sahipliği yapıyor. Sadece su oyunları için bir merkez inşa edildi, o da olabildiğince yeşil bir şeklide. Düşük emisyonlu inşa edilen sporcu köyünün çevresine de çok sayıda ağaç dikildi. Sürdürülebilirlik çabalarına rağmen Seine Nehri’nin kirliliği gibi olumsuzluklar da mevcut. Yerel işletmeler desteklendi ve sosyal eşitlik teşvik edildi. Bu aynı zamanda daha az nakliye ve daha az karbon ayak izi demek. Açılış gecesindeki dans gösterilerindeki kare yanıp sönen disko düzlemi de eminim onlar dans ettikçe üretilen enerji ile ışıklanıyordu.
Sonuç olarak…Her anlamda özgürlük işlenmişti. Sanatsal özgürlük, yaşamsal özgürlük, herkesi kapsayan, azınlıkların da azınlığını içeren. Devrimi yapanların Fransızlar olduğunu hatırlatıyordu her detayıyla. Mekansal olarak ilk kez stadyum dışına alınan, Seine nehri boyunca şehrin kalbine taşınan bir organizasyondu. Her şeyiyle de halkçıydı.
Daha özgür, daha halkçı, daha güzel, daha doğayla bütünleşik, daha insalcıl bir dünya mümkün. Böylesi yenilikçi, özgün ve sıra dışı işler de. Dilerim bizim turizm kentlerimiz için de ilham olur, örneğin Bodrum’da mevcuttan daha nitelikli uluslararası sanat fuarları ve etkinlikler düzenlenir. Mekansal olarak Heredot Kültür Merkezi’ne hapsolmaz da farklı bir atmosfere taşınır. Belki de sanatsal etkinlikler, belediyelere ve bakanlıklara bırakılmayacak kadar destek vermemiz gereken organizasyonlardır.
Yorum Yazın