ODTÜ’lü taze mezunların görüşleri ve protestolarına hemfikirim. Üstelik bunu pankart açarak eyleme dökmelerinden de gurur duydum. Fakat beraberinde, sloganlarda yer alan muhatap adresine bir açıklık getirmek gerektiğini düşünüyorum.
Ülkenin önde gelen üniversitelerinden birinin mezuniyet töreninde duyulan coşku ve sevincin ülke protestosu içermesiyle ilgili söylenebilecek çok şey var elbette.
“Orta Doğu Yüksek Teknoloji Enstitüsü” ismi ile 1956 yılının sonlarında kurulan üniversitenin bu seneki mezuniyet törenine ait fotoğrafları gördüğümde önce kendimin on seneden fazladır geride kalmış üniversite mezuniyetindeki halini anımsadım. O zamanın üniversite öğrencileri bizler için henüz diploma alırken atılacağımız hayata dair bizi eleştiriye, siteme ya da karamsarlığa götürecek bir atmosferi yok muydu ülkenin? Ya da biz mi görmüyorduk?
Biz, seksenlerin sonu doksanlı yılların çocukları bu cumhuriyetin en apolitik nesli olarak doğmuştuk. Bunun nedenlerine ise Cumhuriyet sonrası ülke tarihinin siyasal ve ekonomik düzlemdeki şekillenişi yanıt verebilir.
Neticede 1960lı yılların sonlarında başlayıp 1980 darbesine kadar sağ sol çatışmalarıyla politik şiddet yaşayan ve 1980 yılında üzerine bir de askeri darbe görmüş bir toplumun çocuklarından bahsediyoruz. Hukuki bağlamdaki analiz ise, o dönemki anayasa çerçevesinde devlet sisteminin yasama yürütme ve yargı organlarının düzenleyebildikleri ya da düzenleyemedikleriyle toplumun içine düştüğü kaosa, askeri gücün ket vurduğunu gösteriyor. Ardından getirilen 1982 anayasası, yaşananların tekrarını engeller nitelikte önceki 1961 anayasası çerçevesinde mevcut olan bireyin temel hak ve hürriyetlerini kısıtlayan önemli değişikliklerle kabul edilmiş. Artık memurlar, öğrenciler siyasi partilere üye olamıyor, sendikalaşma faaliyetleri ancak siyasi bir kimlik taşımamak üzere sürebiliyor, taşıyanların da lağvedilmesi sonucuna götüren hükümlerle 1982 anayasası, kendinden sonra doğacak nesillerin apolitik duruşuna zemin sağlıyor ve amacına da ulaşıyor.
1982 anayasası ve rejimi altındaki değişiklikler diğer bir kulvarında ihracat yanlısı ekonomi politikalarıyla uluslararası faaliyetleri destekleyici ve serbest ekonominin önünü açarak özel sektörü geliştirme amacında. Şüphesiz ki o yıllar itibariyle popülerleşen “işletme” bölümü tercihlerini bunun bir yansıması olarak da değerlendirebiliriz. Tüm bu değişikliklerin ülkede yarattığı havanın bana göre pek keyifli halini müzik, moda gibi alanların büyüyüp özgürleşmesinde de görüyoruz.
Müziğin görece üretken olduğu ve eserlerin politik göndermeler değil de bireysel aşk meşk meselelerine sardırdığı bir dönemdi doksanlı yıllar. Hemen burada bir sosyal medya içeriğinde denk gelip müzikalitesini çok beğendiğim “Sultan-ı Yegah” isimli şarkının sözlerinin 12 Mart 1971 darbesine karşı yazılmış bir Atilla İlhan şiiri olduğunu ve Nur Yoldaş’ın seslendirdiği bu şarkının politik sebeplerle yayınının yasaklandığını da paylaşayım. Doksanlı yılların şahsen en beğendiğim videosu da Tarkan’ın “Dön Bebeğim” isimli şarkısına New York’ta çektiği klip olabilir. Video kliplerin bile kısa filmlermişçesine senaryolarının olduğu yıllardı doksanlar. Tüm bunların bizim apolitik jenerasyonun eğlenceli ve neşeli iklimine kaynak sağladığını söyleyebiliriz.
Bu yılların sonlarında ise evlerimize giren internet ile tanıştık. Biz bugünün “yetişkin gençleri” aynı zamanda doğduğunda olmasa da çocukluğunda evde internet ve cep telefonuyla tanışan milenyum neslinden önceki son jenerasyonuz. “Eskiyi” tanıyor, yeniyi de biliyoruz.
Beni bu yazıyı yazmaya teşvik eden konu başlığındaki ODTÜ öğrencilerine gelince…
Pankartların birinde yazan “Türkiye, demokratik*, laik*, sosyal* bir hukuk* devletidir” şeklindeki (*) imlasıyla ironi yapılan slogandan bahsediyorum. Esasen Türkiye Devleti, tam da söz konusu Atatürk ilkeleriyle bir cumhuriyet olarak kuruldu. Bu yüzden muhatap devlet ya da ülke de değil, yönetim arkadaşlar, demek isterim.
MUHATAP YÖNETİM ARKADAŞLAR
Öğrencilerin açtığı pankartlar, içinde bulunduğumuz Türkiye’nin atılacakları hayatta kendilerine nasıl bir ev sahipliği yapacağının oldukça farkında olduklarını ve Atatürk’ün emanetine sahip çıkma yolunda nelerle mücadele etmeleri gerektiğinin öngörüsünü de yaptıklarını gösteriyor.
Bu bakımdan ODTÜ’lü taze mezunların görüşleri ve protestolarına hemfikirim. Üstelik bunu pankart açarak eyleme dökmelerinden de gurur duydum. Fakat beraberinde, sloganlarda yer alan muhatap adresine bir açıklık getirmek gerektiğini düşünüyorum.
Pankartların birinde yazan “Türkiye, demokratik*, laik*, sosyal* bir hukuk* devletidir” şeklindeki (*) imlasıyla ironi yapılan slogandan bahsediyorum. Esasen Türkiye Devleti, tam da söz konusu Atatürk ilkeleriyle bir cumhuriyet olarak kuruldu. Bu yüzden muhatap devlet ya da ülke de değil, yönetim arkadaşlar, demek isterim. Demokrasi yani bir diğer adı ile halkçılık ilkesini barındıran cumhuriyet yönetim şeklinde, iktidar meşruiyetini yani geçerliliğini halktan almaktadır. Tam da bu yüzden Atatürk’ün cumhuriyeti “gençlere” emanet ettiğini hep hatırlayalım isterim.
Uzun ve köklü bir toprak tarihi olan ama cumhuriyeti henüz yüz yaşına basmış bu ülkede doğmuş her neslin Atatürk sevgisini ve saygısını kalbinde taşıması dileklerimle, yolumuz açık olsun!
Yorum Yazın