Eğer Türkiye 5275 sayılı Kanun’un 107/16’ncı maddesini kaldırırsa, Öcalan koşullu salıverme kurumundan yararlanarak serbest kalabilir. Hukuki yol bu, ancak bu yolu Türkiye takip eder mi etmez mi, onu zaman gösterecek.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin gündeme bomba gibi düşen açıklamaları sırasında, KESK bileşeni bir grup sendikayla birlikte meclisteydim. KHK’lıların 8 yıldır hala çözülemeyen sorunlarını gündeme getirebilmek adına, önce DEM Parti, sonra da CHP grup toplantılarını izleyerek görüşmeler gerçekleştirdik. Siyasi yelpazenin sol kanadında bulunan tüm partiler KHK’lıların sorunlarının çözümü konusunda konsolide olmuş görünüyorlar; buna karşın iktidar cephesinde yaprak kımıldamıyor. Bu sorunun gündem oluşturması bir yana, Türkiye’deki her sorunu kenara atan bir gelişmenin, doğrudan meclisten tanığı oldum.
Bahçeli, “Şayet teröristbaşının tecriti kaldırılırsa, gelsin DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini ilan etsin” çağrısında bulunurken neler düşünüyordu bilemiyoruz, ancak başka herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının aynı cümleyi basın önünde kursa, sabah 5’te ters kelepçeyle alınacağına eminiz.
Bahçeli’ye bu açıklamayı yaptıran akıl, çok belli ki Türkiye’nin etrafındaki jeopolitik riskleri ölçüp tartıp öyle bu açıklamayı yaptırıyor. Yine açıklamanın tonundan anlıyoruz ki, bu jeopolitik riskler Türkiye basınına yansıdığından ve bizim algıladığımızdan çok daha yüksek. “Silah bırakın” deyince kimse silah bırakmayacağına göre, kim bilir kapalı kapılar ardında ne pazarlıklar sürüyor, ne vaatlerde bulunuluyor, acaba ne ödünler veriliyor…
Türkiye içinde kendi vatandaşlarına olabilecek en zalim ceberrutluğu hak gören iktidar, mücadele ettiği silahlı örgütle barışmak için ne zamandır güvercini oynuyor? Keşke içinde birazcık samimiyet de görülebilse, ama devlet ve samimiyet kelimeleri herhalde bir araya gelemeyecek zıtlıkta sözcükler bizim coğrafyamızda…
Yasal değişiklikler gerçekleşmeden böyle bir durum mümkün değil, zira ortada çok uzun zamandır düzeltilmesi gereken büyük bir hukuksuzluk ve ayrımcılık söz konusu. AİHM kararlarına da yansıdığı üzere, kanundan kaynaklanan bu hukuksuzluk ve ayrımcılık düzeltilmeden Öcalan’ın serbest kalabilmesine imkan yok!
YASAL DEĞİŞİKLİKLER GERÇEKLEŞMEDEN MÜMKÜN DEĞİL
Başlıktaki soruya dönelim, acaba mevcut hukuk sistemi içinde Abdullah Öcalan serbest kalabilir mi? Yasal değişiklikler gerçekleşmeden böyle bir durum mümkün değil, zira ortada çok uzun zamandır düzeltilmesi gereken büyük bir hukuksuzluk ve ayrımcılık söz konusu. AİHM kararlarına da yansıdığı üzere, kanundan kaynaklanan bu hukuksuzluk ve ayrımcılık düzeltilmeden Öcalan’ın serbest kalabilmesine imkan yok!
Sorun, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’dan kaynaklanıyor. Kanunun 107’nci maddesinde koşullu salıverme kurumu düzenleniyor. Oldukça uzun bu maddenin 16’ncı ve son bendinde açıkça “5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” başlıklı Dördüncü Bölüm, “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı Beşinci Bölüm, “Milli Savunmaya Karşı Suçlar” başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkumiyet halinde, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz” hükmüne yer veriliyor. Açıkça belirtildiği üzere, Öcalan bu hükme dayanarak “umut hakkı”ndan yararlanamıyor.
Daha net bir örnekle anlatmak gerekirse, altı kişiyi canavarca bir his sevkiyle öldürmekten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan bir kişi, mevcut kanuna göre en fazla 36 yıl cezaevinde kalarak tahliye olabiliyor. Dile kolay söylenebilen çok uzun bir süre de olsa, işin sonunda serbest kalabilme olasılığı var ve literatürde bu durum “umut hakkı” olarak adlandırılıyor. Buna karşılık, örneğin Öcalan gibi Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine ya da Devletin güvenliğine karşı suç işlediği için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan bir kişi, diğer örnekteki cezanın aynısını almış olsa da, yukarıda belirtilen hükümden hareketler hiçbir zaman cezaevinden çıkamıyor. Sistem onlara adeta “bu cezaevinden cesedin çıkacak” diyor, bu da insan haklarının bir parçası kabul edilen “umut hakkı”nı ihlal ediyor. Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin rakamlarına göre Türkiye’de 1453 kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmış bulunuyor.
Geçmişte AİHM, umut hakkına işaret ettiği Gurban, Kaytan, Öcalan(2) ve Boltan davalarında, Türkiye’nin infaz mevzuatındaki hükümle aynı cezayı alan kişiler arasında ayrımcılık yaptığı, ayrıca bu hükmün umut hakkını da ihlal ettiğini belirterek hem yasal düzenleme talebinde bulundu, hem de Türkiye’yi tazminata mahkum etti. Türkiye tazminat kararlarını yerine getirse de yasal değişiklik yapmayarak AİHM kararına tam olarak uymadı. Bu durum, yukarıda belirtilen ve literatürde Gurban grubu davaları olarak bilinen bu konunun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde “Türkiye’nin uymadığı 26 grup karar” listesinde yer alarak 3 ayda bir denetlenmesine yol açtı. Pek çok sivil toplum örgütü, Bakanlar Komitesi’ne Kural 9.2 başvurusu olarak bilinen sitem çerçevesinde görüş yollayarak Türkiye’nin nasıl AİHM kararlarına uyabileceği hususunda da yol gösterdi. Elbette Türkiye bu konuda bugüne kadar hiçbir harekette bulunmadı. Aslında herkesin ortak fikri, sırf Öcalan’ı cezaevinden çıkarmamak adına böyle bir düzenlemenin bilerek muhafaza edildiği yönündeydi. Ta ki, Bahçeli’nin geçtiğimiz Salı günkü açıklamasına kadar.
Eğer Türkiye 5275 sayılı Kanun’un 107/16’ncı maddesini kaldırırsa, Öcalan koşullu salıverme kurumundan yararlanarak serbest kalabilir. Hukuki yol bu, ancak bu yolu Türkiye takip eder mi etmez mi, onu zaman gösterecek.
Yorum Yazın