Yani bugün olduğu gibi normalleşelim, sonra bu sayede günü gelince iktidarı alacağız, sonra da hep birlikte mutlu olacağız rüyası aslında gerçekten de bir rüyadan başka bir şey değil.
Yeni Arayış yazılarına kitaplarla başlamışken oradan devam edeyim istiyorum. İlk hafta Şule Öncü’nün Hepimiz Narsitiz kitabından bahsetmiştim, sonraki yazıda Teoman’ın ilk romanı Sayın Bay Rock Yıldızı ile devam ettik.Şimdi sıra Arno Gruen’in Normalliğin Deliliği kitabında. Elbette bu kitap diğer iki kitaba göre çok daha eski. Ülkemizdeki ilk baskısı 2003 yılında yapılmıştı ama kitabın orijinal baskı yılı 1987.Bu kitabı yıllar önce okumuştum, geçenlerde tekrar okudum.
Gruen bir psikiyatrist, 1930’lu yıllarda Almanya’dan Amerika’ya göçen bir ailenin çocuğu. Uzun yıllar bu alanda çalışmış, çok önemli eserler vermiş bir yazar aynı zamanda. 2015 yılında öldüğü için yeni bir kitabı bulunmuyor. Ona ihtiyaç duyduğum anlarda eski kitaplarını tekrar okuyorum. Yazı vesilesiyle ilginizi çekerse Kendine İhanet, Empatinin Yitimi gibi çok güçlü kitaplarını da hararetle tavsiye edebilirim.
Seçimden sonraki günlerde muhalefet partisinin önce yumuşama olarak algılanan eğilimi gözlendi, sonra da siyaset arenasında üzerine en çok konuşulan konu normalleşme oldu.
Normal nedir diye düşündüğümüzde belki de ilk aklımıza gelmesi gereken kavramlardan biri itaat olacaktır. Okulda, evde hatta bütün sosyal ortamlarda normal, kurallara uyan ve aslında kendisinden beklenenlere dair beklentiye itaatle karşılık veren biridir. O normal görünür, normal davranır, normal tepkiler verir. Çünkü kabul edilmesi için gerekli şartların farkındadır ve bunlara uyumlanmaya hazırdır.
Özgür Özel buna yumuşama demeyelim, bunun adı normalleşme diyerek aslında tavrını açıkça belirtti. Ortada normal olmayan bir şeyler vardı ve onlar en kısa zamanda normalleşmeliydi. Sonra zaten iktidar el değiştirecekti.
Hatta bugünlerde de aynı eğilim sürüyor. Birileri demeçleriyle normalleşmeyi sabote etmekle suçlanabiliyor, itiraz eğilimindekilere biraz susun normalleşelim artık, biz değiştik daha ne istiyorsunuz deniyor. Özetle normalleşme olarak adlandırılan bu süreç gelecek günlerin tek umudu gibi sunuluyor.Normal nedir diye düşündüğümüzde belki de ilk aklımıza gelmesi gereken kavramlardan biri itaat olacaktır. Okulda, evde hatta bütün sosyal ortamlarda normal, kurallara uyan ve aslında kendisinden beklenenlere dair beklentiye itaatle karşılık veren biridir. O normal görünür, normal davranır, normal tepkiler verir. Çünkü kabul edilmesi için gerekli şartların farkındadır ve bunlara uyumlanmaya hazırdır.İsyan etmek, kural yıkmak, mevcut durumu değiştirmek, dönüştürmek aslında pek de ona göre değildir, o mevcut düzene çalışır. Peki geçtiğimiz dönem yaşadığımız seçimlerden sonra beklediklerimizle bu normalleşme tanımları ne kadar uyumlu?
Gruen’e göre uygarlık ve onun itaat talep eden kuralları insanın kendilik nefretinin oluşumunda belirleyici etkenler. İnsanın mutsuzluğunun asıl nedeni de bu.İktidar kültünü ayakta tutan ideolojiler adına gerçek görmezlikten gelindiği sürece toplumun ekonomik ve politik çizgisi ne olursa olsun insanın mutsuzluğu yaşamımızın sürekli özelliği haline gelecek.
Ruhsal değişimlerde olduğu gibi toplumsal değişimler de ancak o toplumun kendi hikayesini anlamasıyla mümkün olabilir. Hasta ancak, bir zamanlar iktidara boyun eğme kararını kendisinin verdiği konusunda sorumluluğu üstlenirse değişme sürecine girebilir.
Çünkü özerk güçlerini sakatlayan ve ruhsal deformasyonuna neden olan bu boyun eğiştir.Yani bugün olduğu gibi normalleşelim, sonra bu sayede günü gelince iktidarı alacağız, sonra da hep birlikte mutlu olacağız rüyası aslında gerçekten de bir rüyadan başka bir şey değil.
Düzene uyumlu normalliğin nasıl da gerçek bir deliliğe evrildiğini bu kitabı okuyunca daha da iyi görüyor insan. Umarım siyasetteki bu normalleşmenin akıbeti de bu olmaz.
Yorum Yazın