Ülkemizin bugünkü yönetim yapısı hiçbir bakana kendi başına siyasi bir inisiyatif almayı olanaklı kılmıyor. Sadece Sayın Kurum değil, bu sistemde görev alan tüm bakanlar teknik konularda uzman birer memur olmaktan öteye geçemez. Yani siyasetçinin “emir kullarıdır” onlar.
Geçtiğimiz pazar günü AKP İstanbul Belediye Başkanlığı için adayını açıkladı.
Geçmiş deneyimlerle kıyaslandığında geç sayılabilecek bir sürede açıklandı bu aday. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkan Sayın Erdoğan değerlendirmeye aldıkları birçok aday arasından AKP’nin İstanbul Belediye Başkanlığı için Sayın Murat Kurum’un adını kamuoyuna ilan etti.Sayın Kurum’un kişiliği, önceki görevleri ve kariyeri düşünüldüğünde, AKP’ni bu seçimde nasıl bir kampanya yürüteceği ve hangi temalar üzerinden nasıl söylemler dillendireceği de açık edilmiş oldu.
Süreç içinde birçok isim ortaya atıldı ve o isimler üzerinden birçok yorumlar yapıldı. Aday isimler arasındaki çekişmelerin adayın belirlenmesini geciktirdiği bile düşünüldü.İsimleri telaffuz edilenlere bakıldığında böyle bir çekişmenin olması mümkün. Ancak bu arada dikkatlerden kaçan bir notayı da dikkate almakta yarar var. O da seçim kampanyasının nasıl bir söylem üzerine oturtturulacağı ve böyle bir söylemin en ikna edici bir şekilde nasıl bir isimle kamuoyunda dillendirilmesinin AKP’nin çıkarına olacağıdır.Yani açıklanacak adayı sadece isimlere bakarak değerlendirmek doğru olmayacaktır. Aynı zamanda bu seçimde AKP’nin İstanbul’da en fazla kamuoyu desteği alabilmek için nasıl bir kampanyayla seçmen karşısına çıkması gerektiğinin de belirlenmesi gerekmektedir.Bu yüzden Sayın Murat Kurum’un ismi açıklanır açıklanmaz, yürütülecek kampanyanın temel özellikleri de dolaylı yoldan açık edilmiş oldu.
Ekonominin son derecede önemli bir darboğazdan geçtiği böyle bir dönemde AKP’nin geçmiş ekonomik başarılarına dayanarak geleceğe yönelik yeni ekonomik hedefler dillendirmesinin, özellikle büyük şehirlerde hayat pahalılığı altında ezilen seçmen nezdinde inanırlığı olmayacaktır. Dahası böyle bir söylem insanların öfkelenmesine neden bile olabilir.Hamaset ve beka üzerinde inşa edilecek bir söylem ve kampanyanın da nasıl sonuçlanacağı en son 2019 seçimlerinde çok net ortaya çıkmış. Dahası bugüne kadar bu söylemi defalarca kullanmış olan AKP’nin çok da fazla inanıldığı kalmamıştı.
Benim görebildiğim kadarıyla, AKP’nin şu anda elinde olan en önemli avantaj Cumhurbaşkanlığının ve ülkedeki yürütmenin kendi ellerinde olması ve İstanbul özelinde açıklayacakları projelerin yapılabilirliği bakımından sahip oldukları bu avantajın önemini kamuoyuna anlatmak ve bu vaatlerde inanırlık kazanmaktır. Yani davul kendi ellerinde olduğu için tokmağın da kendi ellerine geçmesinin kamuoyu beklentilerinin teminatı olacağını vatandaşa anlatabilmektir.Yerine getirilemeyen vaatlerin sahibi olan iktidarın bu seçimde ikna edici olabilmesi için belirlenen bu stratejinin, İstanbul özelinde kamuoyu tarafından önem verilen bir konuya bağlanması gerekmektedir. Aslında bu stratejinin amacı sorunları kalıcı olarak çözmek değildir. Sadece sandığa gidene kadar seçmenin kafasında bir “acaba” şüphesi ve beklenti oluşturabilmektir.
Yaptığı herhangi bir iş öncesi, sanki “besmele” çeker gibi, sürekli “Sayın Cumhurbaşkanımızın emir ve görüşleri doğrultusunda…” deme ihtiyacının hâsıl olduğu, yapılan uygulamaların olumlu sonuçlarından Sayın Erdoğan’ın yararlandığı, yanlışlardan ise muaf tutulduğu böyle bir sistemde her şeyin tek sorumlusu bürokratlar olabilir mi?
Bu stratejinin başarılı olabilmesi için İstanbul’da işe yarayabilecek konu ise kamuoyuna hâkim olan “deprem korkusudur”. Anlaşılan iktidar seçim stratejisini, kamuoyunda panik yaratmadan, bu deprem korkusu üzerine inşa ederek, söylemini “kentsel dönüşüm” üzerinde yoğunlaştıracak. Zira her şeye rağmen elinde kalan da bu.
Bunun yanında, inşaat AKP’nin en iyi bildiği iş olmasının yanında, 2028 yılına kadar iktidarda kalacak olan Sayın Erdoğan ve AKP’nin ekonomide gelecekte karşılaşacakları “yeterince büyüyememe” sorununa da çare olunabilecektir. Yani bir taşla iki kuş vurulabilir.Benim anladığım kadarıyla rol bu. Sorun ise, bu rolü oynayacak en iyi adayı bulabilmekti. Pazar günü de bu sorun aşılmış oldu.Sayın Kurum inşaat sektörünün içinde olan, sektörü tanıyan ve sorunlarına da aşina birisi. Daha önce teknik konulara uzman bir bürokrat olarak TOKİ’de çalışmış, doğal olarak bu süre zarfında AKP’li siyasetçi ve iş insanlarıyla ilişkiler geliştirmiştir. Bu görevleri sırasında da muhtemelen Sayın Cumhurbaşkanının kadrajına girebilmeyi başarmış. Daha sonra siyasete girerek, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına kadar yükselmiştir.Teknik konularda tam bir görev adamı.
Sayın Murat Kurum’un ne ülkemizde ne de AKP camiasında siyasi bir ağırlığının olduğunu söylemek mümkün değil. Bu yüzden kendisini siyasi bir kişilik olarak kabul edemeyiz. Dolayısıyla İstanbul Belediye başkanlığına yaklaşımının da teknik konularda kendisine verilerek görevleri icra etmek şeklinde olacakmış gibi geliyor bana.
Siyasi konulardaki açıklarını ise, doğrudan Sayın Erdoğan’ın kapatacağı anlaşılıyor. Dolayısıyla AKP’nin İstanbul Belediye Başkanlığı için önerdiği bir bakıma bir “eş-başkanlık” sistemi gibi şey. Kanımca seçi sürecinde bu, AKP adayının en büyük zaafı olacak ve kamuoyu nezdinde böyle bir algıyı silmek özel çaba gerektirecektir.Sayın Kurumun muhatap kalacağı tek sorun bu algı değil.
İsmi açıklanır açıklanmaz bakanlık yaptığı dönemdeki bazı uygulamalar ve genel “başarısızlıkları” hakkında tartışmalar başladı. Tabii burada “başarısızlık” ile kastedilen kamusal faydayı referans alan bir değerlendirme. Değerlendirme kriteri AKP ve yöneticilerinin taleplerini başarılı bir şekilde yerine getirebilmek ise, anlaşılan Sayın Kurum bu konularda başarılı kabul edilmiş ki, İstanbul gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın önem verdiği bir ilin Belediye Başkan adayı yapılmış.
Ülkemizin bugünkü yönetim yapısı hiçbir bakana kendi başına siyasi bir inisiyatif almayı olanaklı kılmıyor. Sadece Sayın Kurum değil, bu sistemde görev alan tüm bakanlar teknik konularda uzman birer memur olmaktan öteye geçemez. Yani siyasetçinin “emir kullarıdır” onlar. Dolayısıyla kendi bakanlığı sırasında yaptıklarından, sadece Sayın Kurum sorumlu tutulabilir mi?Yaptığı herhangi bir iş öncesi, sanki “besmele” çeker gibi, sürekli “Sayın Cumhurbaşkanımızın emir ve görüşleri doğrultusunda…” deme ihtiyacının hâsıl olduğu, yapılan uygulamaların olumlu sonuçlarından Sayın Erdoğan’ın yararlandığı, yanlışlardan ise muaf tutulduğu böyle bir sistemde her şeyin tek sorumlusu bürokratlar olabilir mi?
Bu durumda Sayın Kurum’un bakanlığı zamanında yaptığı hataların tek sorumlusunun kendisinin olmadığını bizlere düşündürmelidir.Ayrıca Sayın Murat Kurum siyasi kişiliği ağır basan birisi değildir. Ama rakibi olan Sayın Ekrem İmamoğlu ülke siyasetine damgasını vurmuş, etkili bir siyasetçidir. Bir o kadar da karizmatiktir. Bu karizmayı ona kazandıran ise, 2019 seçimlerine kadar “yenilemez” algısı tüm toplum tarafından kabullenilmiş Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı çok kısa sürede art arda yapılan iki seçimde de net bir mağlup etmesidir. Çok uzun süre böyle bir zafer için beklemiş olan muhalif kesimler nezdinde elde edilmiş bir karizmadır bu. Sayın İmamoğlu’nun ülke siyasetindeki ağırlığı da buradan gelmektedir. Maalesef Sayın Kurum’un böyle bir “müstakil” bir siyasi geçmişi ve/veya başarısı bulunmamaktadır.
AKP’nin İstanbul Belediye Başkanlığı için önerdiği bir bakıma bir “eş-başkanlık” sistemi gibi şey. Kanımca seçi sürecinde bu, AKP adayının en büyük zaafı olacak ve kamuoyu nezdinde böyle bir algıyı silmek özel çaba gerektirecektir.
Bazıları 2019 öncesi Sayım İmamoğlu’nun da kamuoyu tarafından bilinmediğini söyleyerek, Sayın Kurum’un da benzer bir başarıyı gösterebileceğini iddia etmektedir. Böyle bir şey olsa bile, bu başarı yine Sayın Kurumun olmayacak, aslında Sayın Cumhurbaşkanının devreye girmesi ve devlet olanaklarının onun lehine devreye sokulmasıyla gerçekleşecektir. Bu yönüyle bile, Sayın Kurum kendisi hakkında geçmişte oluşmuş algıları tersine çevirebilme olanağı bulamayacaktır.
Öyle bir başarı elde etse bile, kamuoyunda algı oluşturmayı amaçlayan böyle bir karşılaştırmanın gerçek karşılığının olmadığını düşünenlerdenim ben. Zira Sayın İmamoğlu geçmişte geniş halk kesimleri tarafından tanınmıyordu. Bu doğrudur. Ama bir siyasi partinin müstakil ilçe ve belediye başkanıydı. Sayın Kurum ise, sadece geçmişteki bürokratik görevlerinde yaptıklarıyla kamuoyunda olumlu veya olumsuz iz bırakmış biridir.Hafta sonundan bu yana hakkında yazılanlara bakılırsa, Sayın Kurum’un geçmişte kamuoyunda bıraktığı izlerin çok da olumlu olmadığı anlaşılmaktadır.
Yorum Yazın