Merkez Bankası, enflasyonun yıl sonunda belirli bir oranda düşeceğini öngörüyor. Ancak bu tahminlerin ne kadar gerçekçi olduğu tartışılır. Ekonomik göstergeler ve piyasa verileri, bu tahminlerin çokta gerçekçi olmadığını gösteriyor.
Türkiye ekonomisinin son dönemdeki en büyük sorunlarından biri olan enflasyon, her geçen gün gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Merkez Bankası'nın son yayımladığı Enflasyon Raporu ise bu sorunun çözüme kavuşması noktasında önemli bir adım olarak görülüyor. Ancak raporu okuduğumuzda, karşımıza çıkan tablo pek de iç açıcı değil.
Raporun en dikkat çeken kısmı, enflasyon tahminleri. Merkez Bankası, enflasyonun yıl sonunda belirli bir oranda düşeceğini öngörüyor. Ancak bu tahminlerin ne kadar gerçekçi olduğu tartışılır. Ekonomik göstergeler ve piyasa verileri, bu tahminlerin çokta gerçekçi olmadığını gösteriyor. Umarım yanılırız.
Bir an için Merkez Bankası'nın bir kristal küreye baktığını ya da kahve falı bakarak tahmin yaptığını düşünmeden edemiyoruz. Belki de raporun bir köşesinde "Yıldızlar bugün enflasyonun düşeceğini söylüyor" ibaresi yer almalıydı.
Para politikası araçlarının kullanımı, raporda geniş yer tutuyor. Ancak bu araçların ne kadar etkin kullanıldığı büyük bir soru işareti. Faiz oranlarıyla oynayarak enflasyonu kontrol altına almaya çalışmak, sanki arabanın gaz pedalına basıp fren pedalını çekili unutmaktan farksız.
Belki de Merkez Bankası'nın direksiyonu tutan elleri yerine, arka koltukta oturan bir yolcuya emanet ettiğini düşünmeliyiz. Sonuçta, araba nereye gidiyor belli değil ama manzara güzel diye kendimizi avutuyoruz.
Merkez Bankası, sörf tahtasını alıp dalgaların üzerine çıkmış ama dalgaların ne kadar büyük olduğunun farkında değil gibi. Belki de "Düşersem suya, yüzmeyi biliyorum nasılsa" diyerek kendini teselli ediyor.
MERKEZ BANKASI, DALGALARIN BÜYÜKLÜĞÜNÜN FARKINDA DEĞİL
Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, ekonomiyi derinden etkiliyor. Rapor, döviz kuru politikaları hakkında bazı önlemlerden bahsediyor. Döviz kuru üzerinde baskı, maliyet enflasyonu açısından olumlu etkiye yaratır. Öte yandan özellikle tüketim malları ithalatını kamçılar. Burada enflasyon oranındaki değişimler ile döviz kuru değerleri arasındaki makası çok açmamak önemli. 2000’li yılların başında bunun yarattığı krizi hepimiz hatırlıyoruz. Bu önlemler, dalgalı denizde sörf yapmaya çalışmak gibi riskli görünüyor.
Merkez Bankası, sörf tahtasını alıp dalgaların üzerine çıkmış ama dalgaların ne kadar büyük olduğunun farkında değil gibi. Belki de "Düşersem suya, yüzmeyi biliyorum nasılsa" diyerek kendini teselli ediyor.
Merkez Bankası'nın rezervleri, ekonominin güvencesi olarak görülür. Bir krize dayanacak rezerv halen oluşmuş değil. Ama bu cephede işler olumluya gidiyor.
Belki de kumbara dolu ama anahtarı kaybettiler. Ya da daha kötüsü, kumbaranın altı delik ve biz para biriktirdiğimizi sanırken, paralar yerlere saçılıyor. Geçmişte yanlış politikalar uğruna harcanan rezervleri unutmayalım.
Raporun bir diğer eleştirilmesi gereken noktası, iletişim politikası. Merkez Bankası'nın açıklamaları ve raporları, genellikle anlaşılması zor ve teknik terimlerle dolu. Bu da halkın ve yatırımcıların kafasını karıştırıyor.
Sanki sisli bir havada yol tabelalarını okumaya çalışıyoruz. Tabelada ne yazdığını anlamaya çalışırken, bir de bakmışız yolun sonuna gelmişiz.
Rapor, enflasyonun nedenleri konusunda da net bir tablo çizemiyor. Dış etkenler, iç dinamikler, küresel piyasa koşulları derken, suçu üstlenecek birini arıyoruz.
Belki de en iyisi, "Enflasyonun sebebi Merkür'ün retrosu" demek. Nasıl olsa kimse tam olarak ne olduğunu anlamıyor, en azından astrolojiye bir gönderme yapmış oluruz.
Enflasyonla mücadele için çözüm önerileri, raporun en kritik kısmı. Ancak burada da somut adımlar yerine, genel geçer ifadelerle karşılaşıyoruz. İlaç yazılmış ama reçete kaybolmuş gibi bir durum söz konusu.
Belki de doktor bize "Bol bol su için, dinlenin geçer" demiştir. Ama biz ameliyat olmamız gerektiğini biliyoruz.
Merkez Bankası'nın Enflasyon Raporu, ekonominin mevcut sorunlarına çözüm olmaktan uzak görünüyor. Çünkü programın maliye politikası tarafı aksıyor. Ayrıca yüksek talebin nedenleri konusunda çalışanları suçlu bulmak, hatalı teşhis.
Aynı politikaları tekrar tekrar uygulayarak farklı sonuçlar beklemek, Albert Einstein'ın delilik tanımına uyuyor. Merkez Bankası bürokratlarının iyi niyetinden kuşkum yok ama daha gerçekçi ve cesur olmaları gerekiyor. Yoksa doğru iletişim politikaları geliştiremezsiniz ve bu da toplumun desteğinin olmaması anlamına gelir. Bir enflasyon mücadele programının en önemli unsuru toplumsal desteğin olmasıdır.
Gidişat tek haneli enflasyona ulaşmamızın kolay olmayacağını gösteriyor. Bir an önce hatalardan dönmezsek “yine bana sensiz günler düştü eyvah, yine bana hüsran, bana yine hasret var” şarkısını hep beraber söylemeye devam ederiz
Yorum Yazın