Bana kalırsa en iyi yöntem, bir “program kurultayı” çerçevesinde, partili partisiz insanların katılacağı sanki seçim haftaya olacakmış gibi “fikir ve program” konularının tartışılabileceği bir toplantılar zemininin yaratılmasıdır. Şimdiki muhtemel adayların da katılacağı ama katılımcılarının onlarla sınırlı olmayacağı böyle bir tartışma sürecinin kimin lider ve dolayısıyla aday olacağının belirlenmesinde büyük katkısı olacaktır. Unutmayalım ki “lider” seçilmez, “lider” olunur.
Eğer tarihte bütün toplumlar için bir sıfır noktası olsaydı, yani insanlar başlangıçtan itibaren eşit olsalardı, o zaman onların önlerine konan bir sandıktan çıkacak oylar gerçekten çoğunluğun kim tarafından yönetilmek istendiğini belirlemiş olur ve böyle bir seçimin meşruiyet sorunu da asla olmazdı.
Ama öyle değil. Öyle değil çünkü tarihte hiçbir toplum için bir sıfır noktası olmadı, başka biçimde söyleyecek olursak hiçbir toplumun tarihinde toplumu meydana getiren bireyler arasında eşitliğin olduğu bir zaman olmadı. Ya da eşitsizlik her zaman vardı ve var olmaya da devam etmekte.
Demokrasi adını verdiğimiz sistem de işte bu aralarında çeşitli derecelerde farklar bulunan insanların olduğu toplumları yönetmek üzere oluşturulmuş bir rejim. Dolayısıyla demokrasilerde seçim, bir biçimde çoğunluğun kim tarafından yönetilmek istendiğini belirleyen bir olay. Ama kimse bu sistemi kullanarak seçtiğimiz kişi ya da kişiler üzerinde eşit derecede bir etki ürettiğini ileri süremez çünkü toplumda “güç”” eşit dağıtılmamıştır ve seçimlerde “güçlü” olanın, sonucu belirlemede “güçsüzlerden” çok daha önemli katkıları olacaktır.
Demokrasiyi fikir olarak destekleyen çevrelerden duyulan “Helal olsun işte bu! CHP adayını önseçimle belirleyecek. Demokrat olmak bunu gerektirir!” gibilerinden fikirlerle siz de karşılaşmışsınızdır. Ama bunun gerçekten “kırmızı kart” konusu gibi saçma bir öneri olduğu yeterince açık değil mi?
Son günlerde CHP’nin Cumhurbaşkanı adayını belirlemek üzere bir “önseçim” yapacağı ve bu önseçime sayıları 1 milyon altı yüz bin civarında olan üyelerinin katılacağı açıklandı. Demokrasiyi fikir olarak destekleyen çevrelerden duyulan “Helal olsun işte bu! CHP adayını önseçimle belirleyecek. Demokrat olmak bunu gerektirir!” gibilerinden fikirlerle siz de karşılaşmışsınızdır.
Ama bunun gerçekten “kırmızı kart” konusu gibi saçma bir öneri olduğu yeterince açık değil mi?
İki nedenle: birincisi; bu seçim “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen bir sistemde yapılmakta ve bu sistem eskinin “Temsili Cumhurbaşkanlığı” sisteminden tamamen farklı bir sistem. İkincisi, Bir milyon altı yüz kişinin seçtiği bir aday görünüşte “demokratik” bir biçimde seçilmiş olsa bile herkes biliyor ki bu partinin içinde gücü eşit olmayan ve o nedenle de seçime etkisi sıradan üyelerden çok daha fazla olan kişiler var ve onlar seçilecek kişiyi belirlemiş olacaklar.
Birinci meseleye gelirsek, CHP, önümüzdeki seçimin “Ekmeleddin İhsanoğlu” gibi bir ismin muhafazakar çevrelerce de bilindiğinden ötürü aday gösterildiği bir seçim gibi olmayacağını bilmiyor olabilir mi? Yani bu seçimin “teknik” bir adaydan çok, bir düşüncenin, bir iddanın sahibi “lider” özelliklerinde olan adaylar arasında geçeceğini bilmiyor olabilir mi? Daha açık yazalım: Bu seçim, eğer yasaları eğip bükerek Tayyip Erdoğan’ın da katılacağı bir seçim olacaksa istesek de istemesek de ülkedeki siyasetin kimlikler üzerinden tezahürü, Milliyetçi Siyasal İslamla, Laik ve Demokratik ideoloji arasında olacaktır. Dolayısıyla adayınız yalnızca “teknik” bir aday değil “Laik ve Demokratik” fikirleri savunabilecek bir aday olmalıdır ki bu da adayın parti içinde “teknik” bir seçimle seçilecek biri olamayacağını ortaya koyar.
İkinci olarak, eğer kamuoyundan oldukça yüksek oy alan iki adayınız var ve bu adaylardan biri CHP’ye sonradan katılmış, dolayısıyla parti mekanizmalarını çok bilmeyen biri ise, hangi akılla bu kişiyi de parti içi bir yarışa sokmayı akıl edebiliyorsunuz? Nitekim Mansur Yavaş, öğrendiğimiz kadarıyla dün bu öneriye ben yokum demiş. Kaldı ki geçenlerde de değinmiştim, parti teşkilatları herkesin eşit olduğu bireylerden oluşan teşkilatlar değildir. Bu teşkilatların içinde derece derece farklı güçleri olan siyasetçiler var ve parti içinde üyeleri yönlendirmede oldukça etkililer. Dolayısıyla demek istediğim yapacağınız bu seçimin de hiçbir meşruiyeti yoktur ve gönül ister ki bir yolunu bulup bu saçma öneriden vazgeçesiniz.
Bana kalırsa en iyi yöntem, bir “program kurultayı” çerçevesinde, partili partisiz insanların katılacağı sanki seçim haftaya olacakmış gibi “fikir ve program” konularının tartışılabileceği bir toplantılar zemininin yaratılmasıdır. Şimdiki muhtemel adayların da katılacağı ama katılımcılarının onlarla sınırlı olmayacağı böyle bir tartışma sürecinin kimin lider ve dolayısıyla aday olacağının belirlenmesinde büyük katkısı olacaktır.
Unutmayalım ki “lider” seçilmez, “lider” olunur. Çağımızın en ilginç hikayelerinden biri de budur.

Yorum Yazın