Artık siyasi seçkinler demokrasi bekçiliği yapmak yerine kendi konumlarını korumak ve kendi işlerini gördürmeyi tercih eder olmuşlardır. Demokrasi seçkinleri demokrasiye yeterince sahip çıkmayınca, liberal demokrasinin uygulamasında görülen gerilemelere şaşmamak gerekir.Liberal demokrasi bütün dünyada güçlüklerle karşılaşıyor. Demokrasinin uzun bir geçmişi olmayan ya da hiçbir zaman tam bir liberal demokrasi kimliğine kavuşamayan ülkelerde demokrasiyle çelişen uygulamalara başvurulması, otoriter yapılanmaya dönük adımlar atılması, hatta düpedüz demokrasiden vazgeçilmesi dahi belki pek şaşırtıcı olmayabilir ama dünyanın örnek aldığı demokrasilerde de işler pek rast gitmiyor. Sizler de izliyorsunuz, Sovyet diktatörlüğünü yıkılmasında sonra kısa bir süre artık özgür seçimlerin yapılabileceği izlenimi veren Rusya’da artık tam bir diktatörlük hakim.Tek ciddi adayın seçime katılabildiği plebisitlerle sözde seçim kazanmış gibi göreve devam eden Putin, kendisine ciddi rakip olabilecek kimsenin aday olmasına izin vermiyor; kiminin adaylık başvurusu peşinen reddedilirken, diğerleri de yarış ortasında başvurusunda kusurlar bulunarak ya da geçmişte işledikleri iddia edilen bir suçtan mahkum edilerek diskalifiye ediliyor. Aday bile olmayan ama eleştirileri ile kitleleri etkileyen muhaliflere de tahammül yok. Alexander Navalny’yi Kutup bölgesindeki bir hapishaneye sürmek yetmedi, hala kitleler onun söylediklerini merak ediyor, bir kısmını benimsiyor diye adamı öldürdüler. Görünüşe göre, bu işlem Putin’in bilgisi haricinde değil.Avrupa Birliği gibi liberal demokrasilerden oluşması beklenen bir toplulukta da, bu rejimden uzaklaşmalar istisna olmaktan uzak. Polonya’da uzun süreler demokrasi ile barışık olmayan, özellikle kuvvetler dengesinin ayrılmaz parçası olan bağımsız yargıya tahammül edemeyen bir siyasi hareket iktidardaydı. Kısa bir süre önce yapılan seçimler sonucu hükümet değişti ama demokrasiyle pek arası olmayan Hukuk ve Adalet Partisi hem parlamentoda önemli ağırlığa sahip hem de Cumhurbaşkanı Duda o partiden. Henüz Polonya’da liberal demokrasinin düzlüğe çıktığını söyleyemeyiz. Başbakan Tusk geçmiş iktidarın demokrasiyi zedeleyen icraatını ortadan kaldırmağa gayret ediyor ama anlaşıldığı kadar yapılacak çok iş var.Bir de liberal demokrasiden Polonya’ya kıyasla daha da fazla uzaklaşan ve henüz iktidarını korumakta olan Macaristan’daki Urban hükümeti var. Bu hükümet, Avrupa Birliğinden gelen muhtelif baskı ve hatta tehditlere rağmen, gücün tekelde, yani başbakanlıkta toplanmasına dönük, güçler dengesi üzerinde kurulu liberal demokratik düzeni kökünden hırpalayan uygulamalardan vazgeçmiyor.
Hepimizin daha yakından tanıdığı bir ülkenin Cumhurbaşkanı bağımsız yargıyı kamuoyu önünde eleştirip, nasıl karar vermelerini beklediği konusunda uyarıyor, beğenmediği yargı kararlarını ise uygulamayacağını ilan ediyor.
BEĞENMEDİĞİ YARGI KARARINI UYGULAMAYACAĞINI İLAN EDEN CUMHURBAŞKANI
Belki öyle uzak ülkelerle bakmamıza da gerek yok. Hepimizin daha yakından tanıdığı bir ülkenin Cumhurbaşkanı bağımsız yargıyı kamuoyu önünde eleştirip, nasıl karar vermelerini beklediği konusunda uyarıyor, beğenmediği yargı kararlarını ise uygulamayacağını ilan ediyor. Başında bulunduğu hükümet, yerel seçimlerde kamu kaynaklarını, kamunun işlettiği radyo ve televizyonlar dahil, hükümet partisinin desteklediği adaylar lehine kullanmakta tereddüt sergilemiyor. Hükümeti eleştirenler cezalandırılırken, muhalefeti eleştirmek demokrasi kurallarının işlemesinin tabii sonucu olarak değerlendiriliyor. Velhasılıkelam, liberal demokrasiye inanmamak, onun gereklerini yerine getirmemek hiç yaşamadığımız, sadece başka ülkelerde olduğuna dair haberleri okuduğumuz olgular değil. Biz de nasibimizi alıyoruz.Verdiğim örneklerden daha vahimini ise maalesef Birleşik Devletlerde bulmak mümkün. Başkanların seçimle geldiği ve gittiği, seçimlerin nispeten düzgün yapıldığı bir ülke olan Amerika’da bir önceki Başkan Trump sadece aslında kendilerinin kazandığını ileri sürdüğü seçimi muhalefetin çaldığını iddia etmekle kalmadı, yandaş bir takım kuruluşları harekete geçirerek Kongre’yi basma ve görevi Biden’e devretmeme girişiminde bulundu.Halihazırda bazı eyaletler kendisini halkı isyana teşvik ederek iktidar el koyma girişiminden yargılamaya, önümüzde seçimlere de başkan adayı olarak girmesini engellemeye çalışıyorlar. Başlarına böyle şeylerin gelebileceğini hiç akıllarına getirmemiş olan Amerikan federal ve eyalet anayasalarının yazarları, yasalara bu durumları engellemeyi öngören maddeler koymadıkları için de Trump yeniden Cumhuriyetçi Parti’nin en güçlü başkan adayı olarak karşımızda.Bir toplumda demokrasinin yaşaması için bu konuda yaygın bir toplumsal mutabakat olması gerektiği söylenebilirse de, ayrıntılı demokratik uygulamaların muhtelif kökenlerden gelen toplumsal -siyasi seçkinler tarafından desteklenmesi esastır.
DEMOKRASİ VE SEÇKİNLER
Acaba gerek demokrasi ile yeni tanışan gerek eskiden beri öyle yönetilen ülkeler liberal demokrasiyi terk etmeye neden bu kadar yatkın gözüküyorlar. İsterseniz bu soruyu yanıtlamadan önce liberal demokrasinin nasıl işlediği üzerinde biraz duralım. Bir toplumda demokrasinin yaşaması için bu konuda yaygın bir toplumsal mutabakat olması gerektiği söylenebilirse de, ayrıntılı demokratik uygulamaların muhtelif kökenlerden gelen toplumsal -siyasi seçkinler tarafından desteklenmesi esastır.Söylediklerimi şöyle bir örnekle açıklamaya çalışayım: Toplumun tümünü temsil eden bir örneğe bir anket uygulasanız ve deneklere “En iyi yönetim şekli siyasi demokrasidir,” onaylıyor musunuz, yoksa karşı fikirde misiniz?” diye soracak olsanız, büyük bir çoğunluk demokrasiden yana tavır alacaktır. Fakat ardından aynı kişilerin “Tuhaf ve makbul olmayan fikirleri savunan bir adamın meydanlarda konuşmasına müsaade edilmemelidir” cümlesine katılma durumlarını merak etseniz, çoğu kişi böyle bir kişinin düşüncelerini açıklamasını yasaklamanın da tabii olduğunu söyleyecektir.Buna karşılık, aynı soruyu toplumda siyasi, iktisadi ve sivil toplum önderi olan, dolayısıyla demokrasinin kurallarını bilen ve onları özel durumlara daha başarıyla uygulayan kişilere, bunlara siyasi seçkinler de diyebiliriz, soracak olsanız, çoğunluk itibariyle ifade özgürlüğünü destekleyen bir tutum ifade edeceklerdir. Bu örneği uydurduğumu sanmayınız. Daha1950’li yılların ortalarında Amerika’da Samuel Stouffer tarafından yapılan bir araştırma, bir toplumda demokrasinin işlemesinin, siyasi seçkinler diyebileceğimiz bir zümrenin liberal demokrasinin değerlerini iyi bilmeleri, özümsemeleri ve özel durumlara uygulayabilmeyi kitlelere göre daha iyi becerebilmeleri veya başarabilmeleri sayesinde mümkün olduğunu göstermiştir.O zaman şu soruyu sormak gerekiyor: Günümüzde siyasi seçkinler demokrasiye inançlarını mı yitirdiler, yoksa diğer bazı faktörler mi demokrasinin işlemesini zorlaştırıyor, yoksa her iki durum da varit mi? Ne der siniz? Siyasi seçkinler artık demokrasiye inanmıyorlar mı? Çözümlemeye başlayalım. Toplumlar arasında farklar olmakla birlikte sanıyorum üç ayrı olgudan söz etmek mümkün: seçkinlerin farklı kökenden gelmeleri, popülizmin etkisi ve siyasetin meslekleşmesi.İlk olguyu ele alırsak, bazı ülkelerde siyasi seçkinler demokratik deneyimi zayıf bir geçmişten veya toplum kesimlerinden geldiklerinden demokrasiye bağlılıklarının pek güçlü olmadığı görülüyor. Polonya ve Macaristan’ın siyasi seçkinleri başlangıç formasyonlarını demokratik olmayan dönemlerde ve ortamlarda aldıkları için liberal demokrasinin değerlerini yeterince özümsemiş olmayabilirler. Ya da ülkemiz örneğinde görüldüğü gibi, daha önce siyasi hayatın dışında tutulmuş, bilahare beklenmedik bir hızla siyasette yükselmiş kişiler ve aynı süreçler sonucunda siyasal seçkin sıfatını kazanmış kişilerin liberal demokrasiye bağlılıkları, bu değerleri özümsemeleri güçlü olmayabilir.Liberal demokrasinin bazı yerlerde tamamen devreden çıkarıldığı, çoğu yerde ise zayıfladığı ve uygulamasının aksadığı bağlamlarda popülist siyasetin gelişmiş olduğu görülecektir.
Yorum Yazın