İktidar yerel seçimlerde karşılaştığı bu zorluğu giderecek iktisadi tedbirleri kısa vadede alabilecek imkânlara sahip değil. Bu durumda geriye yine hamaset ve kutuplaştırma siyaseti kalmaktadır. İnsanların geliri bakımından karşı karşıya kaldıkları gerçek kutuplaşmayı görmeden, siyasi kamplaşmalarla kutuplaştırılmaları yine kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu oyunu bozabilme ve gerçek kutuplaşmayı kamuoyuna göstermenin sorumluluğu muhalefete düşmektedir.
Görünen o ki ekonomide beklenen tufan yerel seçimlerden sonra kopacak.
Geçenlerde açıklanan yüksek üçün çeyrek ekonomik büyümeye rağmen, uygulanan ekonomik politikaların yan etkileri 2023’ün dördüncü çeyreğinde görünür olmaya başlayacak.
Zaten son büyümenin kaynaklarına bakıldığında, sanayi ve inşaat çekici gücü oluşturmuş. Ancak iç talebi daraltıcı politikaların her iki sektör üzerinde olumsuz etki oluşturması bir yana, hizmet ve ticaret sektörlerinin de iç talepteki daralmadan olumsu etkileneceği aşikâr. Buna bir de sanayi üretimimize kaynak görevi gören dış pazarlardaki daralma da eklenince arz açısından elde edilecek büyümede olumlu bir beklentiye sahip olmak mümkün değil.
Üçüncü çeyrekte iç talep yoluyla büyümeyi olumlu yönde etkileyen özel kesim tüketimini destekleyecek kredi olanakları da eskisi kadar bol olmayacak. Belki yıl sonu itibariyle arttırılacak asgari ücret ve genel gelir artışları bir süre talebi belli bir seviyede tutacaktır. Ama enflasyon kısa vadede düşürülemeyeceği için bu etkinin de kalıcı olması beklenmemelidir.
Gelecek yıl için ihracatın da çare olma ihtimali düşük görünüyor. Zira Avrupa’da işler iyi gitmiyor… AB ekonomileri daralıyor.Kamu harcamalarının talep yaratıcı etkisinin de, en azından kontrollü olması, buradan da büyüme için bir yarar elde edilebilmesini olanaklı kılmıyor. Kredi arzının kısıtlandığı bir ortamda yatırımların da büyüme yaratıcı bir etki göstermesi pek mümkün görünmüyor.
Anlaşılan Türkiye ekonomisi bir müddet düşük büyüme ile karşılaşacak. Her şey yolunda giderse, bu büyümenin negatife dönmemesi de ekonomi yönetimi için önemli bir kazanç olacaktır.Sözün kısası ekonomide zor günler bizleri bekliyor.Hepimiz ekonominin kötü yönetiminin yol açtığı maliyetleri ödeyeceğiz.Öyle bir yönetimin geniş kitlelere refah sağlamasa da, en azında belli kesimlerin bu uygulamalardan karlı çıkacağı da açık. Özellikle iktidara yakın çevrelerin çıkarları bu yanlışların yapılmasının gerekçesini oluşturuyor. Ama bunlarda şu andaki maliyetleri ödemede isteksiz görünüyorlar. İktidar hala bu kesimleri korumaya ve kollamaya devam ediyor.
Enflasyonla yürütüleceği iddia edilen kararlı mücadelenin gereği olan mali sıkılaştırmaların ve iç talepteki daralmaların bu kesimler açısından kabul edilebilirliği ise son derecede şüphelidir.
Öte yandan geniş halk kitleleri hiçbir koruma altına girmemiş, sadece seçimden seçime oyları için hatırlanan ve bu yüzden de kişiliklerinden bağımsız sadece bir oy kaynağı olan özneler olarak görülüyor.
Sorunlarını duyuramıyor, taleplerini merkezi iktidara iletemiyorlar. Yapılan yönetim maliyetlerini sorgusuz sualsiz yükleniyorlar. Hatta 2024’deki seçimlerde de böyle davranmaları isteniyor.Enflasyon bu maliyetlerin başında geliyor.
Enflasyon bir yandan dar gelirlerinin satın alma gücünü düşürürken, diğer yandan da akut sermaye eksikliği çeken küçük ve orta ölçekli işletmelerle, kentlerdeki esnafların sermayelerinde erimeye yol açmaktadır. Her şey bir yana en azından sabit gelirliler belli aralıklarla ücretlerine yapılan zamlarla satın alma güçlerindeki kayıplarının bir kısmını telafi edebilmektedir. Ama esnaf ve küçük işletme sahiplerinin enflasyonla kaybettikleri sermayelerini telefi edebilecek yegâne seçenek bankalardan elde edecekleri kredilerdir. Onları da vermeyi kestiğinizde bu işletmelerin hayatta kalmaları neredeyse imkânsızdır. Ama bunlar 21 yıllık AKP iktidarının temel destekleyicileri olmuşlardır.Anladığımız kadarıyla küçük işletmelerle esnaflar için önümüzdeki yıl zor geçecek.
Ekonomi yönetiminin verdiği mesajlara bakılırsa, daralan iç talebin ve artan finansal maliyetlerin en çok vuracağı kesim dar gelirlilerle birlikte bu küçük işletme ve esnafların oluşturacağı kesimlerin olacağı çok açık.
Bir yandan yılın ilk yarısında düşmeyeceği söylenilen enflasyonun çalışma sermayelerinde yol açacağı erime, diğer yandan artan finansal maliyetler ve ücretlerin oluşturacağı mali yük, yeni yılla birlikte artacak olan vergilerin de etkisiyle bu işletmelerin zaten düşük olan çalışma sermayelerini daha da azalacaktır. Bu erime bir şekilde telafi edilemediğinde ise, bu işletmelerin iktisadi faaliyetlerini mevcut düzeyinde sürdürebilmeleri güçleşecektir.
Özellikle iktidar için kritik bir seçimin arifesinde olduğumuz böyle bir dönemde, ücretli dar gelirlilerin ve düşük çalışma sermayeleriyle iş yapmaya çabalayan esnaf nüfusun yoğun olarak yaşadığı büyük şehirlerde ortaya çıkacak olan böyle bir mali darboğazın iktidar için sıkıntı yaratacağı aşikârdır.
Enflasyonla yürütüleceği iddia edilen kararlı mücadelenin gereği olan mali sıkılaştırmaların ve iç talepteki daralmaların bu kesimler açısından kabul edilebilirliği ise son derecede şüphelidir.İktidar yerel seçimlerde karşılaştığı bu zorluğu giderecek iktisadi tedbirleri kısa vadede alabilecek imkânlara sahip değil. Bu durumda geriye yine hamaset ve kutuplaştırma siyaseti kalmaktadır. İnsanların geliri bakımından karşı karşıya kaldıkları gerçek kutuplaşmayı görmeden, siyasi kamplaşmalarla kutuplaştırılmaları yine kaçınılmaz hale gelmektedir.Bu oyunu bozabilme ve gerçek kutuplaşmayı kamuoyuna göstermenin sorumluluğu muhalefete düşmektedir.
Yorum Yazın