CHP demokratik usullerin egemen olduğu örnek bir kurultay yaptı. Pek de uzak olmayan bir gelecekte belediye seçimleri yapılacak. İfade etmeye de çalıştım, daha yapılacak çok iş var. Vakit kaybetmeden çalışmaları hızlandırmak gerekiyor. Türkiye’de demokrasinin devamı, daha doğrusu yeniden işlerlik kazanması için CHP’nin desteğini genişletmesine ihtiyaç vardır. Bunun için de bazı adımların atılması gerekiyor. Umalım geride bıraktığımız kurultay olumlu gelişmelerin başlangıcı olsun.
Cumhuriyet Halk Partisi’nde gerçekleşen lider yenilenme olgusu, gelecek için ümit veren bir gelişmedir. Sözlerim yanlış anlaşılsın istemem. Sayın Özgür Özel’in beklenmedik bir şekilde partinin genel başkanı seçilmesinden söz etmiyorum. Kişilerden bağımsız olarak gerçekleştiğini düşündüğüm bir olgudan söz ediyorum. Liderin konumunun çok güçlü olmasına rağmen, sıradan üyeler tarafından seçilen delegelerin mevcut yönetim kadrosunun yeterince başarılı olmadığını düşünerek partileri için daha iyi bir gelecek aramalarından söz ediyorum.
Bir siyasi hareketin başarılı olması için, o harekete mensup olanların lider kadrosunu yenileyerek daha iyi bir gelecek kurabileceklerini tahayyül etmeleri lazım. Belki yanılıyorum ama ben sonucu görünce lider yenilenmesi yönünde oy kullanan kadroların daha iyi bir geleceğin mümkün olabileceğini, bunun için yeni kadroları denemek istediklerini düşündüm.Tabii, delegeler kendilerine sunulan tercihlerden Sayın Özel’in geleceğe dönük bekleyişlerine daha uygun olduğunu düşündükleri sonucu çıkıyor. Ya da daha kötümser bir yorum yapacak olursak, yapılması gereken hamleleri Sayın Kılıçdaroğlu’nun yapmasının pek muhtemel olmadığının düşünüldüğü anlaşılıyor. Kamuoyunda hemen tartışmalar başladı: Şu ana kadar yaptığı görevlere bakıldığı zaman, acaba Sayın Özel parti genel başkanlığı için uygun bir kişi midir? Kişilerin yeni bir göreve gelirken, daha önce yaptıkları işleri gözden geçirmek, oradaki başarılarını incelemek, edindikleri deneyimlerin yeni görevlerinde faydalı mı olacağı yoksa sorunlar mı yaratacağını sorgulamak tabii olmakla beraber, kişinin davranışlarının bulunduğu göreve göre şekillendiği, dolayısıyla kişinin bir önceki görevindeki durumuna bakarak, bir sonraki görevdeki başarısını tahmin etmenin yanıltıcı sonuçlar verebileceği de unutulmamalıdır.
Müsaadenizle bir örnek de vereyim. Bendeniz Başbakanlık yaptığı dönemlerde rahmetli Demirel’in hayranları arasında değildim. Kendisini çok partizan ve popülist bulurdum. Ancak, bekleyişlerimin tamamen aksine, rahmetli Demirel’in seçildikten sonra Türkiye’ye çok başarılı bir cumhurbaşkanı olarak hizmet verdiğini düşündüm. Yeni görevinde partizanlıktan uzak durmuş, toplumun her kesimine açık bir yaklaşım sergilemiş, muhaliflere ve eleştirilere karşı engin hoşgörü örnekleri vermiş, toplumdaki muhtelif güç merkezlerini birbiriyle çatışmaktan uzak tutmuş, kısacası parti başkanı olarak bildiğimiz kişilikten çok uzak ve yeni görevini aksatmadan yürütecek bir kişilik sergilemişti. Nur içinde yatsın.
Karmaşık seçmen yapısı partiyi bazen tutarlı olmayan çizgilere itebiliyor. Ben sorunun esnek bir yaklaşımla aşılabileceğini düşünüyorum. Bir kere, mutlaka geniş bir parti içi demokrasi uygulamak gerekiyor. Bir partinin içinde taraflar olması, aralarında mücadele etmeleri doğaldır. Gizli kapaklı mücadele yürüteceklerine, mücadelelerini parti içinde alenen yapmalarına izin verilmesi, yani parti içi tartışmanın tabiileştirilmesi lazımdır.
CHP: KARMAŞIK BİR DENKLEM
Ana muhalefet partimiz çok karmaşık destek yapısına sahip bir partidir. Bunun tabii sonucu olarak parti içinde her zaman geniş bir tartışma zemini bulunduğundan kamuoyunda iç dayanışması yüksek bir parti olarak algılanmaz, dolayısıyla pek iktidar adayıymış gibi de görülmez.
Pekiyi, bu karmaşık destek yapısının unsurları nelerdir veya kimlerdir? İlkin partinin tek parti olduğu dönemde savunduğu ilkeleri gözden geçirmeden, demokrasi çerçevesinde yeniden yorumlamaya dahi hazır olmayan bir grup var. Zamanla sayıları azalmakla birlikte, halen yine de sesleri yüksek çıkan bir topluluk oluşturuyorlar. Aralarında kendi benimsedikleri değerleri aynen benimsemeyenlerin cahil insanlar olduğunu ileri sürenler, topluma tepeden bakanlar da bulunuyor. Aslında bu grup seçim kazanmaktan çok partinin “doğru” değerleri savunması konusunda ısrar ediyor. İkinci bir grup sosyal demokratlardan oluşuyor. Bu grubun da homojen olduğu söylenemez ama az çok Batı’da da geçerli olan sosyal demokrasi fikrini savunduklarını ileri sürüyorlar.
Gerçekten öyle mi, ben emin değilim. Bu gruptan bazıları daha çok “sosyal” diğerleri ise “demokrat” nitelik üzerinde duruyorlar. Aralarında bir kısım “sosyal” kelimesinden “bölüşümü”, diğer bir kısım ise “üretim araçlarının devletleştirilmesini” anlıyor. Keza, “demokratlığı” paylaşımla sınırlayanlar olduğu gibi, kelimeye daha klasik liberal demokrasi anlamı yükleyenler de var. Partinin tanımladığı veya benimsediği bir “sosyal demokrasi” olmayınca, herkese kendine göre yorumlar yapıp, partinin “doğru yoldan” ayrıldığından yakınıyor.
Rivayete göre, birlikte hareket etmek kabiliyeti yüksek bir üçüncü grup Alevi mezhebine mensup kişiler. Bu grup mensupları daha önce saydığımız iki grup içinde yer alabiliyorlar ama kendi aralarında güçlü bir dayanışma sergiliyorlar. “Laikliğin korunması” konusunda duyarlılar ve anahtar parti görevlerinde kendi gruplarından kişilerin bulunmasını önemli görüyorlar. Belki iyi okumuş, çağdaş düşüncelerle donatılmış, diğer gruplara mensup olmayan ancak gidecek başka siyasi parti adresi bulamayan kişilerin oluşturduğu bir dördüncü gruptan da söz edebiliriz. Bu basit sayma işlemi şüphesiz partideki tüm grupları kapsamıyor. Coğrafi bölgelere göre gruplaşmalar, etnik kökene göre oluşan topluluklar ve başkaları da var.
Yorum Yazın