Bu yazı dizisi 31 Mart seçimleri arifesinde DEM Partinin karşı karşıya kaldığı sorunları inceleyecek. İlk başta Mayıs 2023 seçiminde partinin performansını ve bunun sosyal ve siyasal koşullarını irdeleyeceğim. İkinci olarak 31 Mart seçiminin DEM Partinin önüne ne gibi ihtimal ve engeller çıkaracağını tartışacağım. Son olarak 1 Nisan sonrası Kürt Hareketini hangi muhtemel senaryoların beklediğini irdeleyeceğim.
14 Mayıs Seçim Yenilgisini Anlamak
14 Mayıs 2023 Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSP) için soğuk duş etkisi yarattı. Bir yandan 2018 Haziran Halkların Demokratik Partisi (HDP) oylarına kıyasla sert düşüş öte yandan partinin aktif desteklediği Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk turda kazanması umulan cumhurbaşkanlığı seçiminde geride kalması ve nihayetinde 28 Mayıs’ta kaybetmesi YSP/HDP yönetimini kapsamlı bir iç-değerlendirme sürecine itti. Yaz ayları boyunca hem parti tabanı hem de örgütü içerisinde yeniden yapılanma üzerine toplantılar düzenlendi. Ekim ayındaki YSP olağanüstü kongresinde yeni eşbaşkanlar yönetimi devraldı. Partinin ismi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak, kısaltması ise başta HEDEP, daha sonra buna Yargıtay’ın itirazı sonrası DEM Parti olarak değişti.
İç-değerlendirme ve kongre sürecinden öne çıkan mesaj HDP’nin 3. Yol pozisyonuna dönüşü dolayısıyla, ittifak siyasetinin gözden geçirilmesi ve Kürt sorununun çözümünü daha öne alan ve parti tabanının katılımcılığını özendiren bir siyaset çizgisi oldu. Bu bağlamda önemli bir gelişme Kürdistan’da büyükşehirlerin de aralarında bulunduğu 84 seçim çevresinde 31 Mart adaylarını ön seçimle belirlemesiydi. Önseçim sürecindeki kimi türbülans bir yana parti yeni siyasi çizgisini oturtma ve buna göre İstanbul başta olmak üzere metropollerde kent uzlaşısı müzakerelerine göre nerelerde seçime girileceği ve aday belirleme süreci sona yaklaşırken 21 Ocak'ta Başak Demirtaş’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı hakkında ‘henüz partimiz DEM Parti'den bize bir öneri gelmedi, ama halk ister, partimiz de uygun görürse, demokrasi ve toplumsal barışın önünü açacağına inanırsak, düşünebiliriz" açıklaması gündeme bomba gibi düştü.
Bu açıklama okuduğunuz satırların yazıldığı ana kadar hem genel siyasi kamuoyunda hem de parti içerisinde çetrefilleşen tartışma, sav ve karşıtlıkların yayılmasının ve gün yüzüne çıkmasının işaret fişeği oldu. Bilhassa İstanbul yarışı etrafında odaklanan siyasi yorumlar ve iddialar partinin Türkiye siyasi haritasında alacağı konumu CHP ve Cumhur İttifakı için endişe yüklü bir muammaya çevirdi. Madalyonun öbür yüzünde ise parti içerisinden gelen çelişik mesajlar belirsizliği daha da derinleştiriyor.
Bu yazı dizisi 31 Mart seçimleri arifesinde DEM Partinin karşı karşıya kaldığı sorunları inceleyecek. Bu amaçla ilk başta Mayıs 2023 seçiminde partinin performansını ve bunun sosyal ve siyasal koşullarını irdeleyeceğim. İkinci olarak 31 Mart seçiminin DEM Partinin önüne ne gibi ihtimal ve engeller çıkaracağını tartışacağım. Son olarak 1 Nisan sonrası Kürt Hareketini hangi muhtemel senaryoların beklediğini irdeleyeceğim.
Seçimlerden bu yana çok sayıda HDP/Yeşil Sol Parti muhasebesine dair açıklama yapıldı ve yazı yayınlandı. Neredeyse bütün bu değerlendirmeler argümanlarını sorunlu bir varsayıma dayandırdılar: Partinin topyekün, net olarak başarısız olduğu. Bu sorunlu genellemeye yol açan iki etken var. Birincisi, seçim öncesi beklentilerin gerçekçilikten uzak yükseklikte tanımlanması. Diğeri ise, seçim sonuçlarına uzamsal alt kırılmalarını göz ardı ederek toptancı yaklaşmak.
14 Mayıs’ın HDP / YSP Performans Dökümünü Nasıl yapmalı?
Seçimlerden bu yana çok sayıda HDP/Yeşil Sol Parti muhasebesine dair açıklama yapıldı ve yazı yayınlandı. Neredeyse bütün bu değerlendirmeler argümanlarını sorunlu bir varsayıma dayandırdılar: Partinin topyekün, net olarak başarısız olduğu. Bu sorunlu genellemeye yol açan iki etken var. Birincisi, seçim öncesi beklentilerin gerçekçilikten uzak yükseklikte tanımlanması. Diğeri ise, seçim sonuçlarına uzamsal alt kırılmalarını göz ardı ederek toptancı yaklaşmak.Birincisiyle başlarsam HDP/Yeşil Sol Parti sözcüleri 14 Mayıs’a dair iki hedef ilan ettiler. Erdoğan’ı tahtından ilk turda indirmek ve %15 civarı oy ile parlamentoya yüz vekil yollamak. Aslında Erdoğan’a kaybettirmek çağrısı amacına ulaşmasa da partinin seçmenleri nezdinde net karşılık buldu.
İstatistiki çıkarımlar 24 Haziran 2018’de HDP’ye oy verenlerden sandık başına gitmeyenler hariç (%9.9) neredeyse kategorik olarak –(%1) fireyle– %88.4’ünün Kılıçdaroğlu’nu tercih ettiklerini gösteriyor. Esas aşırı beklenti ise partinin parlamento seçiminde alacağı oya ilişkindi. Tabii ki siyasi partiler kadro, örgüt ve tabanlarını motivasyon için çıtayı yükseğe koyarlar.
Ne var ki, partinin 14 Mayıs öncesi beklentisi dört gerekçeyle ulaşılabilir olmaktan uzaktı: Kürt illerinde Haziran 2015’ten bu yana ‘büyüyememe’ koşullarının değişmemiş, aşılamamış olması; 14 Mayıs seçiminin edindiği özel mahiyet, yani muhalefet kesimlerinin öncelikli hedefinin RTE ve ittifakına kaybettirmeye dönüşmesi; HDP’nin müttefikleriyle yaşadığı sorunlar; Kürt hareketinin farklı bileşenleri/etkili isimleri arasındaki koordinasyon sorunları; son olarak ise, HDP/Yeşil Sol Parti’nin seçimlere yönelik ayırt edilebilir bir kampanya mesajı ve buna denk aday profili sunmaması 14 Mayıs’a dair mezkur hedeflerden çok uzak düşmesinin sebeplerini oluşturdu.
Partinin aldığı oyun uzamsal alt kırılımları oldukça çarpıcı bir tablo sunuyor. Bu noktada Yeşil Sol Parti/HDP seçim performansının dört farklı kategoride değerlendirmek gerekiyor. Birincisi Kürt illeri, yani Kürtlerin ya genel ya da bölgesel çoğunluk otokton nüfus oluşturduğu ondokuz seçim çevresi.[1] İkincisi, HDP’nin vekil çıkarmasa da 2015 Haziran seçimlerinden bu yana %2.5 ile %10 arası oy aldığı çevre iller.[2] Üçüncüsü, metropoller, yani 1990lar sonrası yoğun Kürt göçü alan ve HDP’nin son dört seçimde en az bir kere vekil kazandığı dokuz Akdeniz ve Batı ili. Son olarak, yurtdışı seçim çevreleri.[3]
YSP’nin Mayıs 2023 Performansı
Bu dört uzamsal kategori içerisinde Yeşil Sol Parti’nin 14 Mayıs’ta nispeten en ‘başarılı’ ya da en az kayıpla çıktığı bölge Kürt illeri oldu. 7 Haziran 2015’ten beri devam eden oransal oy düşmesi birçok ilde ‘azalarak’ devam etti. Partinin oylarındaki oransal azalma en düşük Iğdır (%1.5) en yüksek Adıyaman’da olmak (%20) üzere bölge genelinde seçim ortalamasının (%25) oldukça altında, %15’in altında gerçekleşti. Ancak öte yandan parti bu ondokuz ilde yeni seçim sistemi sayesinde milletvekili sayısını (45’ten 46’ya) arttırarak çıktı. Dahası bu seçim çevrelerinde partinin birinci çıktığı il sayısı ise en yakın rakibi AKP’nin oylarındaki erime sonucu Bitlis ve Kars’ın eklenmesiyle 11’den 13’e yükseldi. Ayrıca Diyarbakır, Mardin ve Batman gibi birçok ilde parti oransal düşüşe rağmen oy sayısını arttırdı.14 Mayıs seçimlerinin muhalif seçmen için edindiği özgün anlam (Erdoğan’dan kurtulmak ve muhalefete en yüksek sayıda vekil kazandırmak) bilhassa HDP’nin %2.5-%10 arası oy alsa da vekil çıkaramadığı, yani ikinci kategori seçim bölgelerinde illerde YSP’nin aleyhine işledi.
Parti bu illerde seçim ortalamasının oldukça üstünde oransal olarak %24 (Konya) ile %80 (Çorum) arasında oy kaybı yaşadı. Bu bölgede partinin oransal gerileme ortalaması ise %60 civarı gerçekleşti.Metropollerde yani üçüncü uzamsal kategoride de HDP/Yeşil Sol Parti oy kaybı hem sayısal hem oransal olarak gayet belirgin. Bu dokuz il içerisinde en büyük oransal kayıp TİP’in vekil kazandığı Hatay’da yaşandı (%70). En düşük kayıp oranı ise (%21) ile Bursa’da gerçekleşti. Yeşil Sol Parti oy oranları en büyük seçim çevrelerine sahip İstanbul’da %35, Ankara’da ise %51 nispetinde erime yaşadı. Bu dokuz ildeki ortalama erime ise %40 civarında gerçekleşti.
Bu kategorideki seçim çevrelerindeki gerilmenin partiye maliyeti dördü İstanbul’da olmak üzere yedi sandalye oldu. Daha da çarpıcı olanı İstanbul’da partinin en sert düşüş yaşadığı ilçelerin 1990'larda yoğun Kürt göçü alan Arnavutköy (%6), Sultanbeyli (%11), Esenyurt (%15), Bağcılar (%19) değil, Beşiktaş (%82), Kadıköy (%77), Sarıyer (%70), Bakırköy (%70) ve Şişli (%62) gibi ilçeler olması. Üçüncü kategorideki seçim çevrelerinin bir yan grubu olarak HDP’nin vekil çıkaramadığı ancak 2015’ten bu yana %4 ve üzeri oy aldığı Batı illerinde de durum oldukça benzer.
Bu yedi ilde[4] partinin oransal kaybı %30’a ulaştı. Metropollerdeki erimenin boyutunu göstermesi açısından İstanbul, Ankara ve İzmir’deki toplam oy kaybı (540bin) neredeyse partinin Diyarbakır’da aldığı oy toplamına denk düşüyor (570 bin).Yeşil Sol Parti yurtdışı sandıklarında çok dramatik bir düşüşle çıktı. Önceki seçimlerde ülkedeki 87 seçim çevresi ortalamasının oldukça üzerinde oy getiren ve vekil kazandıran yurtdışı sonuçları bu defa partinin vekil kaybetmesine yol açtı. Oransal olarak seçmen desteği %42 geriledi. HDP 2018’de yurtdışı oylarında ikinciliği zorlarken, Yeşil Sol Parti MHP’nin de arkasında kalıp dördüncü parti olabildi. HDP’nin birinci çıktığı yedi ülkeden sadece Japonya’da ilk sırayı koruyabildi. Yurtdışı seçmenin %60’tan fazlasını barındıran Almanya, Fransa, Hollanda, İsviçre gibi Avrupa ülkelerinde oy kaybı %40ların üzerine çıkarken, İngiltere’de %60’a ulaştı.
Bu erimeyi etki sırasına göre CHP’ye giden oylar, HDP tabanında katılım oranında düşme ve TİP’e kayan seçmene bağlamak mümkün. Bu kısmı toparlarsam, HDP/Yeşil Sol Partinin 14 Mayıs seçim performansı uzamsal alt kırılımları göz önüne alınarak değerlendirilirse oldukça çarpıcı ve parçalı bir tablo sunuyor. İlk olarak partinin Kürt illerinde genel performansına (-%25) kıyasla daha az kayıp (-%15) ve hatta nispi ‘kazanımlarla’ çıktığı görülüyor. İkinci kategori, yani çevre illerde ise HDP seçmeninin büyük ölçüde ‘kazanacak vekil’ saikiyle CHP’ye yöneldiği anlaşılıyor.
Eğer bu illerdeki duruma diğer İç Anadolu, Karadeniz illeri eklenirse ülke çapındaki oy oranını en az 0.5 puan etkileyebilecek bir kayıp söz konusu. Oransal olarak da en belirgin erime (-%60) bu kategoride ortaya çıkıyor. Çok açık ki Yeşil Sol Parti en hasar verici darbeyi, üçüncü kategoride, metropollerde aldı. %40 civarı oy kaybı hem ülke çapında partiyi yüzdelik olarak 1.5 puan civarı aşağıya itti hem de partinin milletvekili sayısındaki azalmanın sebebi oldu. Dördüncü uzamsal kategori, yurtdışı seçim çevrelerinde ise partinin oransal oy kaybı %42’ye ulaştı.
Çok açık ki Yeşil Sol Parti en hasar verici darbeyi, üçüncü kategoride, metropollerde aldı. %40 civarı oy kaybı hem ülke çapında partiyi yüzdelik olarak 1.5 puan civarı aşağıya itti hem de partinin milletvekili sayısındaki azalmanın sebebi oldu.
Derinleşen Kürdistan - Metropol Ayrımı ve Solundan Kaybetmek
Bu sonuçların ortaya koyduğu tabloyu analiz edecek olursam ilk söyleyeceğim toptancı çıkarımların yanıltıcı olacağı. Zira, seçimler HDP/Yeşil Sol Parti için hem nispi ‘başarı’ ve hem de ağır kayıplar barındıran bir performans tablosu sunuyor. Eğer nispi başarıyla başlayacak olursam parti Yeşil Sol Parti, muhtaciyet ve zor yoluyla sindirilmeye çalışılan kolektif hak talebinde bulunan Kürtlerin siyasal temsilcisi olma vasfını bir kez daha teyit etti. Dahası Kürtler adına siyasi talep yükselten kamuoyu önündeki tek ve rakipsiz aktör olma pozisyonu da devam ettirdi. Yukarıda da belirttiğim gibi Kürt illerinde partinin rakiplerine kıyasla seçmen arasındaki nispi hegomonisini sürdürse de Haziran 2015’ten beri gözlenen oransal oy erimesi devam etti.
Şunu da eklemek gerekli ki, HDP’nin Kürt illerinde aldığı sonuçları değerlendirir veya eleştirirken partinin olanaklarını göz önüne almak gerekir. HDP/Yeşil Sol Parti’nin Kürt İlleri bu konumunu kayyım siyaseti ve ardı gelmez tutuklama operasyonları nedeniyle destekçilerine kaynak değil ancak risk dağıtabilir bir durumdayken gerçekleştirdi. Ayrıca HDP’nin 7 Haziran 2015’ta elde ettiği rakamlar devlet ağıyla kurulu kolonyal ilişki ve Kürt toplumunun içindeki siyasi, sınıfsal ve bölgesel kırılmalar göz önüne alınırsa konsolide edilmesi ve sürdürülmesi oldukça zor yükseklikte idi.
Kısacası partinin büyüyememe hali hem 7 Haziran’ın kolonyal bağlar içerisinde bir karşı koyuş hareketinin destek tavanına işaret etmesiyle hem de partinin örgütsel kapasitesindeki düşüş ve siyasal kaynaklarındaki gerilemeyle kısmen açıklanabilir. Bu gerekçelere parti tabanının katılım oranlarındaki düşmeyi, yani HDP seçmeninin ‘süreç’ sonrası Türkiye siyasetine karşı artan güvensizliği ve kayıtsızlığını da eklemek gerekiyor.
Bu koşullar altında HDP/Yeşil Sol Parti’nin hem iktidar blokuna hem de diğer muhalif partilere karşı bölgedeki hegemonyasını ve de Kürt kolektif taleplerinin ‘tekelini’ koruyabilmesi 14 Mayıs seçimlerinde partinin hanesine yazılabilecek en önemli ve belki de tek ‘başarı’ olarak değerlendirilebilir.
Dolayısıyla bu koşullar altında HDP/Yeşil Sol Parti’nin hem iktidar blokuna hem de diğer muhalif partilere karşı bölgedeki hegemonyasını ve de Kürt kolektif taleplerinin ‘tekelini’ koruyabilmesi 14 Mayıs seçimlerinde partinin hanesine yazılabilecek en önemli ve belki de tek ‘başarı’ olarak değerlendirilebilir.İkinci kategorideki seçim çevrelerinde Yeşil Sol Parti neredeyse görünmez hale geldi. Bunu iki sebebe bağlamak mümkün: Birincisi ülke barajının %7’ye çekilmesi nedeniyle bu bölgelerdeki HDP seçmeninin mobilizasyon ve parti sadakatı gerekçesinin cılızlaşması.
İkincisi ise, yukarıda belirttiğim gibi 14 Mayıs seçiminin muhalif kesimler arasında olarak Erdoğan rejimini sandık yoluyla yıkmanın son fırsatı olarak algılanması. Bu bağlamda parti tabanına HDP liderliği arasından gelen kafa karıştırıcı mesajlar ve Yeşil Sol Partinin kampanya söylemi de bu uzamsal kategorideki belirgin oy kaymasının önünü açmış görünüyor. Ancak en nihayetinde şunu da belirtmek gerekiyor ki, bu illerdeki oransal düşüş en yüksek olmasına rağmen, diğer iki kategoriye girmeyen Türkiye illeri de eklendiği zaman bile ancak partinin ülke çapındaki oy sayısında/oranında bir düşüş olarak kayda geçiyor; zira sandalye sayısını (potansiyel olarak Elazığ dışında) değiştirmesi veya baraj geçirici bir etkisi yok.
Üçüncü uzamsal kategori, yani Metropollerdeki performans HDP/Yeşil Sol Partinin seçimden yenilgi ile çıkmasının temel sebebi. Zira buradaki sonuçlar bir yandan partinin parlamentodaki sandalye sayısını düşürdü, öte yandan, belki de en alarm verici olanı, HDP projesinin geleceğini sorgulanır hale getirdi. Bir başka deyişle bu dokuz ildeki dikkate şayan oy kaybı ile parti hem genel tabloda seçimin kaybedenleri listesine girdi hem de Kürdistani bir parti görünümüne büründü. 2018 seçimlerinde %67 olan Kürt illerinden HDP’li vekil oranı 14 Mayıs seçimlerinde Yeşil Sol Parti için %75’i geçti. Kısacası HDP/Yeşil Sol Partisinin başarısızlığını analiz için yoğunlaşmak gereken esas kategori metropoller olmalı.İlk başta bu kaybın kaynağına bakmamız gerekecek. Doğrudan söylersem 14 Mayıs seçiminde parti HDP’yi 24 Haziran 2018’de Kürt illerindeki oy kaybına rağmen 1 Kasım 2015 sonuçlarının yaklaşık bir puan yukarısına çıkaran oy akışı tamamen ve hatta yanına bir parça da mevcut seçmenden kopararak tersine dönmüş görünüyor.
Peki kimlerdir bu kesimler: Seküler, sol/sosyalist ve devrimci çevreler ve onların nüfuz alanları; farklı etnik kimliklerden Sünni olmayan gruplar (Kızılbaş, Alevi); ilk kez oy kullanan genç seçmenler. Altı çizilmesi gereken nokta bu kümeler ile Kürt aidiyetinin/kimliğinin birbirlerini illaki dışlamıyor olması. Bu arada dördüncü uzamsal kategoride de, partinin seçimlerde her bölgede yaşadığı genel sorunlar (kampanyanın ayırt edilebilirliği, görünürlük, mobilizasyon, örgütsel uyum ve disiplin) yanında benzer kesimlerden kayıplar göze çarpıyor. TİP’e giden oylar üçüncü ve dördüncü kategorilerdeki illerdeki HDP oylarındaki düşüşü kısmen açıklıyor. Zira TİP’in seçime girdiği 49 seçim çevresinin sadece dördünde (Muğla, Hatay, Tekirdağ ve Antalya) Yeşil Sol Parti ve TİP oylarının oransal toplamı 2018 seviyesini geçti. Zaten farklı projeksiyonlar TİP oylarının %30’lık kısmının HDP’den geldiğine işaret ediyor. Önemli diğer iki düşüş sebepleri ise (özellikle 2, 3 ve 4. Uzamsal kategorilerde) CHP’ye kayan oylar ve HDP seçmeninin azalan katılım oranı oldu.
HDP/Yeşil Sol Parti 14 Mayıs seçimlerinde yıkıcı darbeyi öncelikli olarak kimlik aidiyeti sebebiyle partiye destek veren kesimlerden değil ‘solundan’ aldı, yani, Kürt veya diğer toplumlardan partiye sol konumlanışı sebebiyle oy veren seçmenden. Bu bağlamda bir önemli nokta ise özellikle metropollerde Kürt toplumunun tarihinde olmadığı kadar solda yer alması. Bu durum bilhassa genç kuşak arasında daha net gözlemleniyor.
Kısacası HDP/Yeşil Sol Parti 14 Mayıs seçimlerinde yıkıcı darbeyi öncelikli olarak kimlik aidiyeti sebebiyle partiye destek veren kesimlerden değil ‘solundan’ aldı, yani, Kürt veya diğer toplumlardan partiye sol konumlanışı sebebiyle oy veren seçmenden. Bu bağlamda bir önemli nokta ise özellikle metropollerde Kürt toplumunun tarihinde olmadığı kadar solda yer alması. Bu durum bilhassa genç kuşak arasında daha net gözlemleniyor. Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin seçim sonrası bulguları daha önce seçmen olmayanlar arasında Yeşil Sol Parti’nin AKP ardından en düşük desteği aldığını gösteriyor. Konda bulguları da gençler arasında YSP’nin 14 Mayıs genel oyunun altına düştüğünü gösteriyor.
Kısacası büyük kentlerin gettolarında, prekarya koşullarında ucuz emek satarak hayatını sürdüren öte yandan ise hızlı bir sekülerleşme yaşayan ikinci ve üçüncü kuşak genç Kürt seçmen arasında Yeşil Sol Partinin heyecan yaratamadığı çok açık. Kürt toplumundaki dönüşümün bir diğer ve artık daha da belirgin öne çıkan boyutu ise uzamsal farkılaşma. Kürtler arasında 1990’lara kadar var olan ayrımlar dönüşmüş ve üzerlerine artık yeni katmanlar eklenmiş durumda. Kısacası genel bir Kürt seçmenliği veya Kürtlük hali ötesinde artık Metropollerde ve Türkiye dışı diyasporalarda birbirinden oldukça farklı beklentileri, talepleri, dünyaya bakışları olan topluluklar, çoklu Kürt siyasal pozisyonları oluşmuş durumda. Zaten 14 Mayıs seçimlerindeki çarpıcı uzamsal fark bu durumu açıkça ortaya koyuyor.
YSP’nin İdeolojik, Politik ve Organizasyonel Takatsızlığı
Partinin heyecan yaratamama halinin bir tek genç ve metropollerdeki seçmene dair bir vaziyet olmadığını eklemeliyim. Bunun bir gerekçesi olarak sıkça ülke barajının %7’ye indirilmesinin partiyi parlamentoya sokmak saikiyle oy veren seçmenin başka ve ‘asıl’ tercihlerine yönelmesi gösteriliyor. Bunun belirleyici olduğu fikrine katılmıyorum. Heyecan yaratamamanın en temel sebebinin partinin kendine ait, diğerlerinden ayırt edilebilir, cesaret, ısrar ve örgütsel tutarlılıkla sahip çıktığı mesaj ve taleplerinin silikliği. Şüphesiz bunda neredeyse on yıldır partiye karşı ‘çökertme planı’ etrafında sürdürülen lidersizleştirme, kadrosuzlaştırma saldırılarının partinin örgütsel kapasitesinde yarattığı düşüşün payı var; ancak tek başına açıklayıcı değil.
Partinin 2019’dan bu yana izlediği siyasi söylem ve taktik çizginin ve de bilhassa liderlik pozisyonundaki iç gerilimlerin etkisini de hesaba katmak zorundayız. Bu noktada bir başat sorun kısa vadeli hedefin Erdoğan rejiminin geriletilmesi tanımlanmasının partinin stratejik konumunu ve programını görünmez kılacak kadar gölgelemesi. HDP’nin seçim öncesi hem Cumhurbaşkanı adayları konusundaki hem de Emek ve Özgürlük İttifakına (EÖİ) dair tercihlerinde bu gölgelemenin izleri bulmak mümkün. İlk başta partinin filli ve kamuoyu nezdinde kabul görmüş liderlikleri arasından sağlanamayan koordinasyon ve Kürt Hareketinin farklı bileşenlerine dahil farklı siyasi aktörlükler karşısında nasıl konumlanılacağı ve onlarla nasıl mesafeleneceği konusunda ortaya çıkan kısa-devreler şüphesiz partinin tabanına net mesajlar iletmesine mani oldu.
Önemli sorun ise, rejimin 2015’ten bu yana aktif kriminizasyon siyasetine karşı partinin takatsızlığı, bu mücadeleyi Erdoğan rejiminin yıkılması sonrasına dair bir ihtimal olarak kabullenmesi oldu. Öyle ki, hem Millet İttifakı hem de EÖİ içerisinden gelen kriminalize edici salvolar yanıtsız bırakıldı.
Bu noktada bir önemli sorun ise, rejimin 2015’ten bu yana aktif kriminizasyon siyasetine karşı partinin takatsızlığı, bu mücadeleyi Erdoğan rejiminin yıkılması sonrasına dair bir ihtimal olarak kabullenmesi oldu. Öyle ki, hem Millet İttifakı hem de EÖİ içerisinden gelen kriminalize edici salvolar yanıtsız bırakıldı. Sadece İYİP, Demokrat Parti ve CHP değil partinin müttefiki TİP içerisinden gelen bu tür sesler karşılığını politik eylem olarak almadı. Bu noktada TİP milletvekili Sera Kadıgil’in (ve başka isimlerin) HDP/Yeşil Sol parti ile ortak listelerden girmenin TİP’e oy kaybettireceğine dair ifadeleri oldukça çarpıcı. Kadıgil bu iddiasını seçim sonuçlarının net bir şekilde yanlış olduğunu gösterdiği ‘benzer seçmen havuzuna seslenmemeye’ dayandırıyordu. Aslında bu iddiayı Kadıgil yine aynı açıklamasındaki ‘HDP ile yarışmak’ çağrısı ile kendisi de değilliyordu.
Buradaki argüman TİP sözcülerinin HDP için nasıl yıpratıcı bir siyaset izledikleri değil. Vurguladığım nokta HDP’nin genel olarak ‘yarışmamış’ olması. TİP’den gelen açıklamalara HDP sözcüleri ya tepkisel laf yetiştirmeye çalıştı, ya da romantik, sitemkar tonda varsayılan ‘ideolojik birlikteliğe’ gönderme yapan cevaplar verdiler. Ancak Kadıgil’in çok yerindeki ‘yarışmak’ çağrısının gereği yapılmadı: Ne Millet İttifakının ve CHP’nin restorasyoncu programı ile ne de TİP vb. çevrelerin Kürt Hareketinin neredeyse otuz yıldır yolunu ayırdığı doktriner pozisyonları ile ideolojik ve politik mücadeleye girişildi, yarışıldı. Böylece bir yandan Erdoğan’dan kurtulma önceliği uğruna partinin kriminilizasyonu sineye çekildi, potansiyel destekçileri arasında iddia ve heyecan yaratacak hedefler konulamadı.
Öte yandan HDP’nin stratejik ve düşünsel kolonları yani Üçüncü Yol iddiası ve Radikal Demokrasi/Demokratik Konfederalizm programı kıymetsizleşme ve retorikleşme algısına açık hale geldi. Bu arada aday belirleme sürecinin de özellikle Demokratik Konfederalist iddianın gerektirdiği yerel ve aşağıdan mekanizmalar işletilmeden yürütülmesi de bu tür algılara katkıda bulundu. Dahası, Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ın Yeşil Sol Parti’den adaylığı etrafında sol kamuoyunda ve hatta müttefikler içerisinde partiyi sağ, pazarlıkçı ve sistem içi gösteren karşı propaganda da gerekli açıklama ile karşılık bulmadı. Onun yerine Yeşil Sol Partinin seçim performansına zarar verecek şekilde konunun tartışılması bastırıldı.
Kısacası parti Kürtlerin kolektif talepleri, farklı toplumsal cinsiyet gruplar sekülerizm konusundaki yaklaşımı vb. gibi en yakıcı konularda çekingen bir izlenim yarattı. Parti programının ülke siyasetinin kalanından radikal farklarını somut olarak ortaya koyamadı. Dolayısıyla HDP/Yeşil Sol Parti kamuoyuna kendi içerisinde uyumlu, mücadeleci, kararlı ve diğer rakiplerinden ayırt edilebilir politik programa sahip bir parti olma mesajı veremedi. En genel ifadesiyle parti stratejik hedefler ile taktik manevralar arasındaki teraziyi günlük siyasetin dayattığı varsayılan aciliyetleri önceleyerek, ve HDP/YSP’nin kurumsal karar yapıcıları ve partinin kamuoyu nezdindeki nüfuzlu isimler arasındaki uyumsuzluk sonucu bozdu. EÖİ içi ilişkilerde de aynı sebeplerle parti aleyhine.
Bu durum Yeşil Sol Partinin (bilhassa 2, 3 ve 4. Uzamsal kategorilerde) belirgin gerilemesinin başlıca sebepleri oldu. Bu arada Kürt İllerinde bu seçimlerde de devam eden oy erimesini hafife aldığım sanılmasın. Erdoğan rejiminin Türkiye Kürdistan’ına yönelik bir kez daha köklü değişime uğratma hazırlığında olduğu kolonyal ilişki önümüzdeki dönemde son sekiz yıldır süren düşüşü bir kırılma yönünde tetiklemesi ihtimalini barındırıyor. Bir sonraki yazıda 31 Mart seçimi arifesinde HDP projesinin krizini bu bağlamda daha detaylı inceleyeceğim.
Yektan Türkyılmaz, Dr., Viyana’da Orta Avrupa Üniversitesi Öğretim Üyesi
[1] Ardahan, Kars, Erzurum, Iğdır, Ağrı, Dersim, Bingöl, Muş, Van, Bitlis, Diyarbakır, Batman, Siirt, Adıyaman, Urfa, Hakkari, Şırnak, Mardin, Antep.
[2] Erzincan, Çorum, Konya, Malatya, Elazığ, Kırşehir, Maraş
.[3] İstanbul, Kocaeli, Ankara, Bursa, İzmir, Adana, Antalya, Mersin, Hatay.[4] Tekirdağ, Eskişehir, Balıkesir, Manisa, Denizli, Aydın, Muğla.
Yorum Yazın