"Qualia-Kualia" terimini ilk kullanan kişi Amerikalı filozof C.S. Peirce’ti. Qualia, latince quale kelimesinden türemiş, ne tür anlamına geliyor. Zihin felsefesinin konularından biri olan bu terim, kişinin bilincinin öznel deneyimlerinin çeşitliliğini anlatıyor. Bu durumda olayın fiziksel yanından öte içsel duyumlardan bahsediyoruz. Thomas Nagel’in 1974 tarihli makalesi “What Is It Like to Be a Bat?” (Bir Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?) kualia ve bilinç problemleri üzerine önemli bir felsefi tartışma sunar.
Bazen anlaşılmadığımızı düşünürüz bazen de ağzımızdan çıkan kelimeler cümlelere dönüştüğünde anlaşıldığımızı varsayarız: Bir deneyimimizi aktardığımızda bizi anlayan gözlerle bakanlar gerçekten bizi anlıyor olabilir mi? Karşımızdakiyle birlikte üzülürken, onun yaşam dünyasını görebildiğimizi sanırken, onun gerçekten ne hissettiğini bilebilir miyiz? Kualia’yı incelemekle bu sorulara cevap bulabiliriz.
"Qualia-Kualia" terimini ilk kullanan kişi Amerikalı filozof C.S. Peirce’ti. Qualia, latince quale kelimesinden türemiş, ne tür anlamına geliyor. Zihin felsefesinin konularından biri olan bu terim, kişinin bilincinin öznel deneyimlerinin çeşitliliğini anlatıyor. Bu durumda olayın fiziksel yanından öte içsel duyumlardan bahsediyoruz. Örneğin bir elmanın tadı hepimiz için aynı mıdır? Veya denize dalıp onun maviliğinde kaybolduğumuzda aynı şeyi mi hissederiz?Hissettiğimiz acı, sevinç, üzüntü, neşe gibi duyguların tarifi imkansızdır. Fiziksel olarak tanımlayamadığımız nesneler öznel deneyim alanına girdiğinde kişiden kişiye değişir.
Thomas Nagel’in 1974 tarihli makalesi “What Is It Like to Be a Bat?” (Bir Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?) kualia ve bilinç problemleri üzerine önemli bir felsefi tartışma sunar. Filozof bir düşünce deneyi yapar: Bir yarasa perspektifinden dünyayı algılamak mümkün olur muydu? Bir bilim adamı yarasanın fizyolojisi ve sinir sistemi hakkında tüm bilgilere erişse de yarasanın nesnel davranışlarının ötesindeki durumları bilemeyiz. Yani bir organizmanın bilinçli olarak ne yaşadığını kavrayabilmek için o olmak gerekir. Bilimsel cümlelerle onun algılarını bilmemiz imkansızdır.
Duygularının şiddeti, derinliği, kendine özgü doğası kualia problemi olarak karşımızda durur. Hepimizin algıları aynı odada farklı pencerelere yönelmiş gibidir. Bir olay her birimiz tarafından farklı algılanılır ve sezinlenir.
BİR OLAY HER BİRİMİZ TARAFINDAN FARKLI ALGILANIR
Nagel’in bakışı öznel deneyimlerin paylaşılmasının öyle kolay olmadığını anlatır. Sosyal varlık paylaşmaya muhtaç insanın empati çabası içi doldurulmamış bir balon olabilir mi? Dostunuzun, sevgilinizin acısını veya mutluluğunu paylaşırken onun hangi içsel duygulanımlar içinde geçtiğini bilmeden bunu paylaşırız. Duygularının şiddeti, derinliği, kendine özgü doğası kualia problemi olarak karşımızda durur. Hepimizin algıları aynı odada farklı pencerelere yönelmiş gibidir. Bir olay her birimiz tarafından farklı algılanılır ve sezinlenir. Öznel deneyimlerin farklılığını düşündüğümüzde duyguların aktarılamayacağını varsayarsak bu kocaman evrende iyice yalnızlaştığımızı varsayabiliriz.
Ama bu biriciklik hikayesi bizi yaratıcılığı da götürür. Baktığımızda aynı şeyi görmemek kırmızı rengine aynı hisle bakmamak bizi sanata götüren itkidir. Sanat, kualianın ifadesi için güçlü bir araçtır. Sanatçı renkle, sesle, farklı dokunuşlarla kendi içsel deneyimini başkasına aktarır. Kualia ile paylaşma ve empati kurmaya yüklediğimiz anlamlar çözülür, soluklaşır. Ama deneyimin derinliğini iyi ki aktaranlar var, kelimesiz sessiz konuşanlar. Dışa vuruşun yansımaları, kualia...
Yorum Yazın