Kemal Kılıçdaroğlu davasının diğer birçok amacın ötesinde siyasi ömrünü çoktan tamamlamış bir aktörü yeniden diriltmeye çalışmak olduğunu görebiliriz. Elbette Kılıçdaroğlu’nu muhalefetin egemen gücü yapmanın çok mümkünatı yok. Ama onun hayaletinin dolaşması bile onun olduğu grubun zayıflamasına neden olabilir.
Tecrübeli gazeteci Murat Yetkin kendi YouTube kanalında Kemal Kılıçdaroğlu davasının olası iki sonucu olabileceğini dile getirdi. Yetkin’e göre Kılıçdaroğlu herhangi bir ceza almadan dava sonuçlanırsa bu durum Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlarında yeni bir içtihat oluşturabilir ve birçok dava düşebilir ya da aksi olur da ceza alırsa bu Türkiye’de rejimin ayrı bir seviyeye geçtiğinin açık göstergesi olabilir. Ben Yetkin’in dediklerinin yanlış olduğunu düşünmüyorum ama bu iki ihtimalin dışında bir ihtimal daha var o da davanın uzatılması ve sürekli gündem de tutulması. Bu bağlamda da Yetkin’in dediklerinin olmayacağını düşünüyorum. Zira dediğim olur dava gereksiz yere uzatılırsa iktidar muhalefetteki bölünme ateşine bir odun daha atmış olur. Belki doğrudan çoklu aday tartışmalarına bir etkisi olmasa da Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki güç merkezlerinden birisini her zaman canlı tutarak günden güne tartışmaların hayatta kalmasını sağlayabilir ki bu olası seçimlerde iktidar bloğunun işine gelecektir.
2023 seçimleri öncesinde Profesör Hakan Yavuz ile Kemal Kılıçdaroğlu kitabı yazdım. Çok eleştirildim ve eleştirilmeye de devam ediyorum. Kimi meslektaşlarım eleştirilerini sosyal medyadan kimileri ise yüzüme karşı yaptılar. Yüzüme karşı yapanlara ağzımı açmadım, zira buna tenezzül etmedim. Sonuçta Türkiye akademisi ne yazık ki doğrudan kalite üzerinden değil haset üzerinden ilerleyen bir yer halini aldı. İnsanların çoklu iktidar hırslarını saygı duymamam karsın anlıyorum. Daha şu ana kadar akademik negatif yönlü bir eleştiri yazısı yazılmadı ve yazılacağını da sanmıyorum, zira sosyal medya kimi ‘meslektaşlarım’ için daha konforlu bir alan. Burada yapılan eleştirilerden birisi ile uğraşmak durumunda kaldım ne yazık ki. O da azili bir sahsın karalama ve iftira dolu seviyesiz bir saldırısıydı. 24 saat kafamı taktım, sonra da kendi konfor alanıma huzurla dondum. Sonuç olarak, ben insanların farklı düşünebileceğine inanıyorum ve dahası akademinin seslerin yükselmediği bir yer olması gerektiğini düşünüyorum.
Ancak kimi yerlerde söylediğimi bir kere daha söyleyeyim. Kemal Kılıçdaroğlu 13 yıllık genel başkanlığında hataları ve başarıları ile yani bir Cumhuriyet Halk Partisi yaratmıştır. Hataları derken, bugün Selahattin Demirtaş’ın kızlarını görememesinde günahı çoktur ama eğer bugün Ekrem İmamoğlu gibi bir siyasi figürden bahsedebiliyorsak ya da Mersin’de bir Vahap Sencer efsanesi var ise bunlar da Kemal Kılıçdaroğlu’nun onların önünü açması sayesindedir. Elbette bunlar onun hatalarını, çok önemli fırsatları değerlendirememesine bahane olamaz. Ancak kuşkusuz en büyük hatası 2023 seçimindeki ısrarıdır. Bunun için onun kitabını yazarken de aday olmaması gerekliliğini savunan akademisyenler bildirisine imza attım, zira yeni sistemde parti genel başkanlığı ile Cumhurbaşkanı adaylığının ayrı değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu benim kafa karışıklığım ile alakalı değil. Bu içinde yasabildiğimiz ucube sistemin bir sonucu.
Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’de 5 yıl kaybettirdi söylemini de saf ve naifçe buluyorum. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan ve onun iktidar blogundan Türkiye gibi bir devlet yapısının kontrolunu sadece aday değişikliği ile alınılabileceğini düşünmek, çok çocukça. Kim ne kazandı ne kaybetti bunu sonradan anlayacağız. Alternatif tarih okuması sadece maceracı bir edebiyat turu olarak keyifli. Gerisinin taraftar toplamaktan öteye gecen bir karı yok. Zira, partilerden öteye kişiler ve onların çoklu koalisyon yapıları bu sistemde belirleyici aktörler.
Ancak, 2023 seçimleri Türkiye’ye ne kazandırdı kaybettirdi tartışmasının dışında Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir siyaset emeklisine çevirdiğini söyleyebilirim. Ancak o bir bilen olmak yerine Cumhuriyet Halk Partisi kurultayındaki ısrarcı tavrı sebebiyle bence siyasi emeklilikten, siyasi mefta konumuna geçmiş bulunmakta. Sonrasında ise doğrudan kendi partisini ve de onun önde gelenlerini hedef alır şekilde açıklamalar yapması, ofis açıp bir çekim merkezi haline gelmesi ise neresinden bakarsanız bakın iktidarın hoşuna gidebilecek davranışlar oldu.
Ben Kılıçdaroğlu’nun mahkemede yaptığı ‘savunmayı’ çok gereksiz, komplo teorileri ile dolu ve birbirinden alakasız birçok farklı parçanın bir araya getirildiği bir kakofoni olarak gördüm.
ALAKASIZ PARÇALARIN BİR ARAYA GETİRİLDİĞİ BİR KAKOFONİ
Son zamanlarda anket firmaları kararsızların çok fazla olduğundan Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi’nin oylarının at başı olduğundan bahsediyorlar. Hatta Türkiye’nin en büyük partisinin kararsızlar partisi olduğunu söyleyenlerde var. Bence bu iki durumunda, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içerisinde hiçbir önemi yok. Sonuçta adaylar, adayların kendi isimleri altında oluşturacakları siyasal ve toplumsal koalisyonların yarışı önemli. Bu noktada elbette Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden aday olacağını düşünmüyorum ya da böyle bir anlamsızlığı zihnimde canlandıramıyorum diyeyim ancak kendisi gündemde kaldıkça muhalefet bloğu içerisinde etkisi tartışmalı da olsa bir güç merkezi haline gelecektir.
Ben Kılıçdaroğlu’nun mahkemede yaptığı ‘savunmayı’ çok gereksiz, komplo teorileri ile dolu ve birbirinden alakasız birçok farklı parçanın bir araya getirildiği bir kakofoni olarak gördüm. Ancak bu konuşma sonrasında komplo teorilerine meftun kimi Cumhuriyet Halk Parti’si mensuplarının da Kılıçdaroğlu’nu yeniden efsaneleştirmeye çalıştıklarına da şahitlik sosyal medya üzerinden şahitlik ettim. Sanıyorum iktidarında hedeflediği şey tam da bu. Dahası dava sürecinde gerçek olmayan olayların da gerçekmiş gibi sunulması ve hali hazırda yanan ateşe odunlar atılması durumu ile de karşı karşıyayız. Misal başka vesileler ile çok önceden tarihlerinin belli olduğun bildiğim Ekrem İmamoğlu’nun Almanya gezisi dahil olmak üzere birçok konuda ortaya bilgiler şimdiden atılmaya başlandı bile.
Sonuç olarak, siyasetin ve kurumların iyi işlediği, siyasi aktörlerin yerlerini, durumlarını ve de potansiyellerini doğru analiz edebildikleri bir ülkede Kemal Kılıçdaroğlu’nun emekliliğini doya doya yaşaması gerekir. Ancak Türkiye istisnai haller cenneti olduğu için yarın neyin ne olacağını, hangi durumun neler için kullanılabileceğini ve yaşanan olayların ne gibi sonuçlar doğurabileceğini öngörebilmek imkânsız. Bu noktada da Kemal Kılıçdaroğlu davasının diğer birçok amacın ötesinde siyasi ömrünü çoktan tamamlamış bir aktörü yeniden diriltmeye çalışmak olduğunu görebiliriz. Elbette Kılıçdaroğlu’nu muhalefetin egemen gücü yapmanın çok mümkünatı yok. Ama onun hayaletinin dolaşması bile onun olduğu grubun zayıflamasına neden olabilir.
Karl Marx’ın Komünist Manifesto’ya nasıl başladığını hatırlayalım; Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor — Komünizm hayaleti. Eski Avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler: Papa ile çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polis ajanları. Bu durumun tam tersini Kılıçdaroğlu için seslendirsek içinden geçtiğimiz süreci anlatmış olmaz mıyız?
Yorum Yazın