Kayyım uygulamalarının hukuki dayanaklarını ve uygulama pratiklerini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Dr. Öğretim Üyesi Volkan Aslan ile konuştuk. Aslan, uygulamanın dayanağı olan düzenlemenin Anayasa Mahkemesi önüne götürülmesinin bir yolu olduğunu söyledi. Bunun da “Anayasamızın 152. maddesi uyarınca, bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak kanun hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.” şeklindeki, somut norm denetimine dair hükmün işletilmesi yoluyla olabileceğini belirtti.
Türkiye bir süredir kayyım konusunu tartışıyor. İsterseniz kayyım meselesinin hukuk sistemine girişinden başlayalım?
5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 45. maddesinde, belediye başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması durumunda, vali tarafından belediye meclisinin on gün içinde toplanmasının sağlanması öngörülerek belediye başkanlığının boşalması veya seçim dönemini aşacak biçimde kamu hizmetinden yasaklanma cezasının verilmiş olması durumunda bir başkanın; başkanın görevden uzaklaştırılması, tutuklanması veya seçim dönemini aşmayacak biçimde kamu hizmetinden yasaklama cezası alması durumunda bir başkan vekilinin seçilmesi öngörülmektedir.
Yani kayyım uygulaması yoktu…
Evet, kayyım uygulaması olağanüstü hâl devam ederken 2016 yılında maddeye eklenen fıkra ile öngörülmüştür. Bu çerçevede fıkrada, "belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle" görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması veya başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hallerinde belediye başkanlığına büyükşehir ve il belediyelerinde İçişleri Bakanı, diğer belediyelerde vali tarafından görevlendirme yapılması öngörülmektedir.
Görüldüğü üzere, görevden uzaklaştırmaya sebebiyet veren soruşturma veya kovuşturmanın terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle olması durumunda görevden uzaklaştırılan belediye başkanı yerine belediye meclisi seçim yapamamakta; belediye başkanlığına İçişleri Bakanlığı veya valilerce görevlendirme yapılmaktadır. "Kayyım" olarak nitelendirilen uygulama da bu şekilde meydana gelmektedir.
Bu değişiklik siyasi partiler tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmedi değil mi?
“Kayyım" olarak nitelendirilen uygulamanın dayanağı olan düzenleme 674 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 2016 yılının ağustos ayında Belediye Kanunu’na eklendi. Anayasamızın 148. maddesi, olağanüstü hâl kararnamelerine karşı şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırı oldukları iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamayacağını öngördüğünden bu düzenlemeye karşı ilk başta dava açılması mümkün olmamıştır.
Ancak kararname ile getirilen bu düzenleme birkaç ay sonra, Kasım 2016’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından aynen kabul edilerek kanunlaştırılmıştır. Anayasamız uyarınca, kanunlaştırmadan sonra söz konusu hüküm için Anayasa Mahkemesine başvurulması mümkün hale gelmesine rağmen bu hüküm Mahkeme önüne getirilmemiştir.
Anayasamızın 150. maddesi uyarınca, kanunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubuna ve üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere aittir. İktidar partisinden beklenmese de TBMM’deki ikinci büyük parti olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin yahut en az 120 milletvekilinin kayyım uygulamasının dayanağı olan düzenlemeyi Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak altmış gün içinde Anayasa Mahkemesi önüne götürmesi mümkündü. Ancak bu gerçekleşmedi.
Peki götürselerdi sonuç alabilirler miydi?
Birazdan değineceğim gerekçelerle söz konusu düzenlemelerin bariz bir biçimde Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple Anayasa Mahkemesinin bu düzenlemeleri büyük ihtimalle iptal etmesi söz konusu olurdu. OHAL kararnamesi ile getirilen düzenlemenin kanunlaştırılmasından günümüze 8 yılın geçtiği göz önüne alınırsa bu süre içerisinde kesinlikle bir karar çıkardı şimdiye kadar.
2019 sonrasında uygulanan kayyım atamaları bildiğimiz kadarıyla mahkemelere götürüldü. Hukuki bir sonuç alındı mı bugüne kadar?
Tam bir kesinlikle belirtmem mümkün değil ancak belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine yapılan atamalarla ilgili açılan davalarla ilgili olumlu sonuç alınan bir karar duymadım.
Kayyım uygulamasının Anayasaya aykırı olduğunu söylediniz, hangi açılardan aykırı?
1982 Anayasası'nın 127. maddesi uyarınca, "(...) görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir." Görüldüğü üzere maddede görevden uzaklaştırma "geçici bir tedbir" olarak öngörülmekte, görevden uzaklaştırılan organ veya üyelerin yerine kimlerin görevlendirileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak görevlendirmeye ilişkin yapılacak kanuni düzenlemelerin ve uygulamaların merkezi idare ve mahalli idareler arasındaki ayrımı koruyacak şekilde olması gerekmektedir. Oysa ne Belediye Kanunu'nun ilgili düzenlemeleri ne de uygulama Anayasa'ya uygun nitelikte değildir.
Belirtmek gerekir ki bu düzenleme gerekli güvenceleri (süre, atanacak kişiye ilişkin ayrıntılı özellikler vb.) içermemesi suretiyle Anayasamızın merkezi idare ve mahalli idareler arasında ayrım olmasını gerektiren düzenlemelerine aykırıdır. Zira geçici uzaklaştırma, uygulamada geçici olmaktan çıkmakta; seçilen belediye başkanları görevlerine dönünceye kadar bir sonraki mahalli idare seçimleri yapılmaktadır. Ayrıca uygulamada, uzaklaştırılan belediye başkanlarının yerine merkezi idarede yer alan kaymakamların, vali yardımcılarının ve valilerin atanması ilgili belediye sınırlarında merkezi idare ile mahalli idareler arasında olması gereken ayrımı ortadan kaldırmakta; mahalli idarelerin karar organlarının seçmenler tarafından seçilerek oluşturulması yolundaki anayasal kuralın içini boşaltmaktadır. Öte yandan Belediye Kanunu'nun 45. maddesinde "kayyım atanan" belediyelerde belediye meclisinin, başkanın çağrısı olmadıkça toplanamayacağı düzenlenmektedir. Diğer bir deyişle başkan hakkında yürütülen soruşturma veya kovuşturma sebebiyle belediye meclis üyelerinin de fiilen görevden uzaklaştırılması söz konusudur. Bu düzenleme ve bu düzenleme çerçevesinde belediye meclislerinin etkisiz kılınması da Anayasa ve ilgili mevzuatın yanında hukukun en temel ilkelerine dahi aykırı niteliktedir. Anayasa Mahkemesi benzer nitelikte düzenlemeleri 1988 yılında iptal etmişti.
Bu dönem şimdilik 2’si CHP olmak üzere 8 kayyım atandı, hukuki olarak seçmenler, seçilen meclis üyeleri dava açabilirler mi? Evetse bu sonuç verebilir mi?
Hiç şüphe yok ki görevden uzaklaştırılan belediye başkanları ile başında oldukları belediyelerdeki meclis üyeleri ilgili kararlara karşı idari yargıda dava açabilirler. Belediye başkanları zaten görevden uzaklaştırma kararının doğrudan muhatabı oldukları için dava açmalarında bir sorun bulunmamaktadır.
Kayyım uygulamasının dayanağı olan Belediye Kanunu’nun 45. maddesinin ilgili hükmü kayyım atanan belediyelerde belediye meclisinin, başkanın çağrısı olmadıkça toplanamayacağını; meclisin, encümenin ve komisyonların görev ve yetkilerinin encümen üyeleri tarafından yürütüleceğini düzenlediğinden, belediye başkanı yerine yapılan atama belediye meclisi üyelerinin de görevini fiili olarak sona erdirmektedir. Bu bakımdan belediye meclis üyelerinin de dava açması mümkün. Ancak bu davalar açılırken usul kurallarına ve özellikle dava açma süresine dikkat edilmesi gerekiyor.
Söz konusu davalarda görevden uzaklaştırma işlemleri, görevden uzaklaştırılan kişiler yerine yapılan atama işlemleri ve görevlendirilen kişilerin yaptıkları işlemler dava konusu olacaktır.
Bitirirken şunu ifade edeyim. “Kayyım” uygulamasına karşı davaların açılması önemli ancak bu sorunun toptan çözümü için OHAL kararnamesi ile getirildikten sonra kanunlaştırılan ve Anayasaya açık bir şekilde aykırı olan düzenlemenin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırılması gerekiyor.
Bugünkü koşullarda bu mümkün mü? Bu gerçekleşmediği durumda ne yapılmalı?
Bunun gerçekleşmemesi halinde kayyım uygulamasının dayanağı olan düzenlemenin Anayasa Mahkemesi önüne götürülerek iptali için uğraşılması gerekiyor. Belirttiğim gibi, 2016 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin yahut en az 120 milletvekilinin kayyım uygulamasının dayanağı olan düzenlemeyi Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak altmış gün içinde Anayasa Mahkemesi önüne götürmesi mümkündü ancak bu gerçekleşmedi.
Bunun somut yolları nelerdir? Siyasiler, vatandaşlar olarak ne yapabiliriz?
Günümüzde söz konusu düzenlemenin Anayasa Mahkemesi önüne götürülmesinin bir yolu daha var. Anayasamızın 152. maddesi uyarınca, bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak kanun hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
Somut norm denetimi de dediğimiz bu usul uyarınca, görevden uzaklaştırma ve ilgili işlemlerin iptali talep edilirken kayyım atama ve ilgili işlemlere karşı idari yargıda açılan davalarda dayanak olan düzenlemenin Anayasamıza aykırı olduğu ileri sürülmeli ve somut norm denetimi yoluyla ilgili düzenlemenin Anayasa Mahkemesi önüne taşınması da talep edilmelidir.
Mevcut kayyım uygulamalarına baktığınız zaman, bunlar siyasi tasarruflar mıdır?
Bir hukukçu olarak bu soruya yanıt vermek istemezdim. Ancak 2017 anayasa değişiklikleri ile birlikte ülkemizde kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı daha fazla zedelendi. Ayrıca kamu kurumlarının tarafsız bir şekilde işleyişi bakımından çokça sorun var. Bu durum ister istemez birçok hukuki işlemin arkasında siyasi bir motif olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor. İçişleri Bakanlığının siyasi bir kurum olduğunu ve belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması işlemi için soruşturma açılmasının yeterli olduğunu göz önüne alırsak kayyım uygulamalarının siyasi boyutu olmadığını iddia etmek zor. Uzun yıllar geçmesine rağmen bu konuda tatmin edici yargı kararlarının çıkmamış olması, bir diğer deyişle “yargının çekingenliği” de bu ihtimali güçlü kılıyor maalesef.
Kayyım uygulamalarının bir hedefinin de İBB Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olduğu ifade ediliyor. Böyle bir adım mümkün olabilir mi?
Umarım olmaz; kayyım uygulamalarının sadece Ekrem Bey’i değil kimseyi hedef almaması gerekiyor. Ancak olağanüstü hâl koşullarında kabul edilmiş olan bir düzenlemenin kanunlaştırılmak suretiyle olağan hukuk düzeninin bir parçası haline getirilmiş olması ve mevcut uygulamalar olağan bir durumun söz konusu olmadığını da gösteriyor. Az önce belirttiğim gibi, “kayyım” uygulamasının gerçekleştirilebilmesi bakımından belediye başkanının terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle açılan bir soruşturmadan görevden uzaklaştırılması yeterli oluyor. Diğer bir deyişle süreç sonunda beraat edecek olsa dahi bir belediye başkanı hakkında söz konusu suçları işlediği iddiasıyla soruşturma açılması “kayyım” atanması bakımından yeterli olabiliyor. Böyle bir düzenleme ve mevcut uygulamalar göz önüne aldığında tüm belediyeler bakımından aynı riskin söz konusu olduğu söylenebilir.
Yorum Yazın