Panik anıyla verdiği yanlış karar bir kadını belki de ölüme sürüklerken, arkasından aynı ses duyuluyor: bir annenin o saatte orada ne işi vardı. Oysa o annenin kocasından şiddet görmesi, göçmen olması konuşulmuyor. Ve hepimiz biliyoruz ki aynı ikiyüzlülük, aynı saatlerde orada olan bir erkek olsa baba oluşunu ve sadakatini sorgulamayacaktı.
“Gerçek iyilik, özünde önceden kestirilemeyecek sonuçlar barındıran bir değiş tokuş. Şahsi menfaat denen şeyin asla imkân sağlayamayacağı bir şekilde, kendi ihtiyaç ve arzularımızı başkalarının ihtiyaç ve arzularıyla iç içe geçirdiği için de risk taşıyor.”
-Adam Philips, İyilik Üzerine
“En büyük kötülük, gerçeğin parçaları arasındaki şiddetli çarpışma değil, gerçeğin yarısının sessiz sedasız ortadan kaldırılmasıdır.”
-John Stuart Mill
“İyi de yoktur, kötü de. Düşünce var eder ikisini de.”
-William Shakespeare, Hamlet
Aslı Özge ve Faruk’la tanışıklığımız, geçen haftaydı. Bu tanışıklığın araladığı kapının ardındaki bahçe, renkli olduğu kadar siyah da. İnsana dair. İyiyi ve kötüyü aynı toprakta yetiştiriyor Özge, hepsi bu hayatın ürünü diyerek de koyuyor önümüze. Bana kalırsa başarısını da büyük ölçüde geçen hafta söylediğim gibi bu gerçeklikten alıyor. Gözümün dalıp gittiği o bahçede bu hafta Ansızın (Auf Einmal, 2016) var.
Karsten, evinde bir parti verir. Kız arkadaşı ise şehir dışındadır. Misafirler partiden ayrılırlar. Anna hariç. Karsten, arkadaşının arkadaşı olarak partide olduğunu düşündüğü bu kadınla yakınlaşır. Anna, fenalaşınca ise ambulans çağırmak yerine evinin yakınındaki sağlık merkezine gider. Döndüğünde Anna ölmüştür ve Karsten cinayetle suçlanır. Film boyunca Anna’nın ölüm anını görmediğimiz için de Karsten’i belli bir mesafeyle izleriz. Karsten’in hayatı ansızın tanımadığı bir kadının ölümü sonrası değişmiştir. Oysa Almanya’nın Altena kasabasında yaşayan ailesi varlıklıdır. Yaşadıkları bölgede söz sahibidir. Kendi hayatında ise iyi bir iş, hareketli arkadaş ortamı, aynı evi paylaştığı bir sevgili var. Bu özenilesi hayat, hiç tanımadığı bir kadının ölümüyle tepetaklak olur, yine aniden… Şimdi sevgilisi onu terk etmek üzeredir, işinde pozisyonunu kaybeder, babası ile arası açılır.
Karsten, kaybettikleriyle birlikte çöküş; hiç sahip olamadıkları ile birlikte uyanışı yaşar. İkisi de aynıdır aslında, kaybettikleri sahip olamadıklarıdır. Köşeye sıkıştığı bu noktada yeni bir Karsten çıkar karşımıza. Masumiyetini ispatlamak için kötülük yapan bu insan toplumun iki yüzüyle, yüzleşme yaşarken patlama yaşar. Bahsettiğimiz toplumun iki yüzü de filmin çıkış noktasıdır. Defne Joy Foster’ın evli ve anne olması sebebiyle su yolunda kırılan su testisi ilan edilmesi, A. Özge’yi bu filmi yapmaya iten olay olmuştur. Ansızın’ın olaylar dizgesi, o olaydan bağımsız kurulmuş olsa da film bittiğinde filme ışık olan o toplumsal ikiyüzlülük tüm gerçekliğiyle rahatsız ediyor.
Ansızın; Karsten’i Anna’nın ölümüyle bir yolculuğa çıkarıyor. Panik anıyla verdiği yanlış karar bir kadını belki de ölüme sürüklerken, arkasından aynı ses duyuluyor: bir annenin o saatte orada ne işi vardı. Oysa o annenin kocasından şiddet görmesi, göçmen olması konuşulmuyor. Ve hepimiz biliyoruz ki aynı ikiyüzlülük, aynı saatlerde orada olan bir erkek olsa baba oluşunu ve sadakatini sorgulamayacaktı. A. Özge, Ansızın’da bu sorguyu açıktan değil; çizdiği toplum, insan, iyi ve kötü panaromasıyla güçlü bir sezgiyle veriyor. Toplum içindeki iyiyi ve kötüyü, o iyinin ve kötünün aynı bedende/ ruhta olduğunu gözler önüne seriyor.
Yorum Yazın