Rant temelli imar planlarının ürünü çarpık yapılaşmanın, olası bir deprem sonrasında İstanbul’a ve dolaylı olarak ülke ekonomisine yükleyeceği, zararları dikkate alacak farklı bir çözümün kaçınılmaz hale geldiği ortada.
İstanbul ile deprem arasındaki ilişkinin geçmişi çok eskilere uzanır. II. Beyazıd döneminde 1509 yılında yaşanan, 7,2 -bazı kaynaklara göre- 8 büyüklüğündeki deprem , bunlardan en şiddetlisiydi. Kent nüfusunun yüzde onunun öldüğü ya da yaralandığı “küçük kıyamet” sonrasında kentin yeniden inşa edildiğini söyleyebiliriz.
Son depremin ardından tanık olduğumuz gelişmeler, küçük kıyamete yakın büyüklükteki sarsıntıların, II. Beyazıd döneminde alınan önlemlerin çok gerisinde kalındığını gösteriyor.
Geleneksel umursamazlığımız, zaman geçtikçe yerini hızla karamsarlığa bırakıyor. Uzman bilim insanlarının yorumları ve geleceğe ilişkin öngörüleri paylaşılıyor. İktidar ve muhalefetin sözcüleri, TV kanallarında deprem sonrası alınacak önlemlere ilişkin farklı görüşleri seslendiriyorlar.
En üst düzeyde toplantılar yapılıyor. Kısaca; eyleme gelince değişen fazla bir şey yok. Aslında tartışılması gereken, deprem sonrasını değil, öncesinde yapılacaklar olmalıydı. Yaklaşık 30 yıl boyunca sorunun bu yanı üzerinde bir türlü durulamadı.
Örneğin kapsamlı bir deprem tatbikatı yapılabilirdi. İlk anda yıkılma riski yüksek yapıların, bulundukları bölgelerde; alınacak sonuçlara bağlı olarak, arama-kurtarma çalışmalarını kısa sürede sonuçlandıracak, önlemler sıralanabilirdi.
İlk anda bölgeye ulaşımın önündeki engeller belirlenerek, bunların aşılması planlanabilirdi. Deprem anında iletişim talebini karşılayacak alt yapı tasarlanırdı. Olmadı.
Hala geç kalınmış değil.
İnisiyatifi konuya ilişkin deneyimleri sınırlı idarecilere bırakılan, önlem ve arama-kurtarma çalışmalarından alınan sonuçlara bakınca, yapılacak çok şey olduğu ortaya çıkıyor.
Birkaç örnekten söz edelim.
Türkiye’nin başarılı “lojistik” şirketlerinden, özellikle deprem sonrası destek alınabilmesinin koşulları şimdiden belirlenebilir. İstanbul’a gelecek yardım malzemelerinin deniz ve havayolu ile ulaştırılmasını ve dağıtımı ve depolanmaları konusunda bu kuruluşların görevlendirilmeleri önemli bir adım olacaktır.
Sayılarının 700 binin üzerine çıktığı varsayılan, ilk anda yıkılacak konutlar ile İBB’ye göre;sahipleri tarafından boş tutulan konutlara ilişkin kapsamlı bir çalışma yapılabilir.
Öncelikle toplanma alanlarının çoğunun, imar planı değişiklikleri ile AVM’lere tahsis edildikleri göz önünde tutularak, depremden sonra sığınma yapıları olabilecekleri düzenlemeler yapılabilir.
Deprem sırasında ilk anda yıkılma olasılığı yüksek binalar ile boş tutulan dairelerin kullanımlarını sağlayan bir finansman modeli tasarlanabilir.
Rant temelli imar planlarının ürünü çarpık yapılaşmanın, olası bir deprem sonrasında İstanbul’a ve dolaylı olarak ülke ekonomisine yükleyeceği, zararları dikkate alacak farklı bir çözümün kaçınılmaz hale geldiği ortada.
Tehlike oranı yüksek yapıların hızla kamulaştırılmaları ve ardından yıkılmaları dahil, İstanbul’u kurtaracak kaynağın bulunması için ayrılacak ödeneğin miktarı, Türkiye’nin geleceğinden daha büyük değildir.

Yorum Yazın