IŞİD gibi terör örgütlerinin ortaya çıkmaması ancak siyasetin alanının genişlemesi, demokrasinin derinleşmesi, toplumsal katılımı ve çoğulculuğun yolunu açacak, merkezinde insan olan bir sistemle mümkündür. Aksi halde seçimlerin olduğu ülkelerde otoriter liderler, seçimlerin olmadığı bölgelerde kime hizmet edeceğini bilmediğimiz örgütler ortaya çıkacaktır.
Önceki gece Moskova’da gerçekleşen saldırı, insanlığın ve medeniyetin örgütün adından, kültürel kimliğinde ve ideolojik hedefinden bağımsız olarak terörle mücadelesinin ve sınavının bitmeyeceğini gösterdi.
Moskova’daki saldırıyı İŞİD üstelendi ve bu yazının yazıldığı saatlerde ölü sayısı 133’ü bulmuştu.2014 yılında ABD liderliğinde başlayan, Rusya’nın da destek verdiği İŞİD’e karşı mücadele, örgütün Suriye ve Irak’taki gücünü azaltsa da görüldüğü gibi yok edememiş.
Üstelik saldırı IŞİD’e en çok zarar veren batılı ülkelere değil, bu süreçte koalisyonu destekleyen ve yine örgüte karşı mücadele eden Rusya’ya karşı gerçekleşti.
Sadece ABD öncülüğündeki koalisyon değil Rusya gibi ülkeler de mücadele etmesine rağmen terör örgütü IŞİD yok olmadı. Sadece IŞİD değil farklı bölgelerdeki terör örgütleri de tek başına güvenlikçi politikalar ve şiddet kullanılarak yok edilemedi.
TERÖR ÖRGÜTLERİ GÜVENLİKÇİ POLİTİKALARLA YOK EDİLEMEDİ
Görüldüğü gibi sadece ABD öncülüğündeki koalisyon değil Rusya gibi ülkeler de mücadele etmesine rağmen terör örgütü IŞİD yok olmadı.
Sadece IŞİD değil farklı bölgelerdeki terör örgütleri de tek başına güvenlikçi politikalar ve şiddet kullanılarak yok edilemedi.
Güvenlikçi politikalar ve şiddet yöntemlerinin ihmal ettiği ya da yeterince önemsemediği gerçek şu: Terör örgütlerinin ortaya çıkmasını sağlayan, örgüte toplumsal taban ve destek sağlayan koşullar ortadan kaldırılmadıkça; silahlı mücadeleyle yenilmeye çalışılan örgütler uzun vadede ortadan kalkmayacaktır.
Terör örgütü ile tek başına silahlı mücadelenin yeterli olmadığını gösteren en iyi örneklerden birisi Türkiye’nin PKK'ya karşı yürüttüğü 40 yıllık silahlı mücadeledir.Türkiye 1984'den bu yana yani 40 yıldır PKK'ya karşı silahlı mücadele yürütüyor. Bu 40 yıllık dönemde yaklaşık 300-350 milyar dolar harcandı. Örgütün 30-32 bine yakın üyesi öldürüldü. Yine resmi rakamlara göre PKK'nın militan sayısının ortalama 4-6 bin arasında olduğu tespitini dikkate alırsak; 40 yılda PKK'nın 5-6 kez bitirildiğini ve yenildiğini söyleyebiliriz.
Ancak gerçek şu ki, PKK hala belli sayıda militan grubuyla varlığını sürdürmektedir.Görüldüğü gibi tek başına güvenlikçi politikalar terör örgütünü ortadan kaldırmak için yeterli değil. PKK’nın ortaya çıkmasına yol açan sorunlar ortadan kalkmadığı sürece de PKK ortadan kalmayacaktır. Küçülebilir, hedef değiştirebilir ama kolay kolay yok olmaz.
Bu 40 yılda Türkiye PKK’yı ortaya çıkaran Kürtlerin eşit vatandaşlığını, anayasal eşitliği, demokratikleşmeyi kısaca Kürtlerin kendilerini Türkiyeli hissetmelerini sağlayacak adımlar atabilseydi, PKK’yı var eden insan kaynağı azalmış olabilirdi. Bu eşitsizlik halleri hala sürdüğü için PKK var olmaya devam edecektir.
TERÖRİST GRUPLAR NASIL BİTİRİLİR?
PKK örneğini verme nedenimiz IŞİD'in de bir terör örgütü olmasıdır.Peki terör örgütleri nasıl biter?Dünyada bu soruya cevap arayan pek çok ülke ve pek çok araştırma var.
Bundan yıllar önce ABD’li düşünce kuruluşu Rand Corporation “Terörist Gruplar Nasıl Bitirilir?” sorusuna cevap arayan bir çalışma yayınladı. Seth G. Jones ve Martin C. Libicki’nin kaleme aldığı çalışmaya göre 1968-2006 arasında 404 terör örgütü faaliyetlerine son vermiş.
Araştırmaya göre terörist gruplarla mücadelede en etkin yöntem, siyasi çözüm. Örgütlerinin yüzde 43’ü faaliyetlerine şeffaf bir siyasi müzakere sürecinden sonra imzalanan bir anlaşmayla son vermiş. Bu yöntem, özellikle üye sayısı 10 bini aşan terörist grupları bitirmenin tek yolu görülüyor.
Terör örgütlerini sonlandıran ikinci etkin yöntem, yerel ve bölgesel destekle yürütülen polis-istihbarat eksenli mücadele. Bu yöntem özellikle küçük ve marjinal desteğe sahip örgütlerde etkili olmuş.
Terör örgütlerinin sadece yüzde 10’u zafere ulaşabilmişken askeri mücadeleyle sonlandırılan örgütlerin oranı sadece yüzde 7. Yani araştırmaya göre en etkisiz mücadele yöntemi askeri mücadele.
Raporda yer alan önemli bir ayrıntı ise terör gruplarının üye sayısı ve yerel desteği arasındaki ilişkide. Yerel desteği olan ve üye sayısı 10 bini aşan terör örgütlerinin yüzde 25’i zafer kazanmış, yüzde 50’si de siyasi bir anlaşma sonucunda faaliyetlerine son vermiş. Yani terör örgütü ne kadar büyük ve yerel destek ne kadar yaygınsa siyasi çözüm dışındaki araçların başarılı olması o kadar imkânsız.
Son yıllarda gerek Afganistan’a Taliban’ın başarısı, gerek Ortadoğu’da belirsizlik, gerek devam eden Rusya-Ukrayna ve Hamas-İsrail Savaşı uluslararası alanda vekalet savaşlarının süreceğini gösteriyor. Ne yazık ki, bu da IŞİD gibi yapıların bir biçimde kullanıma açık hale getirdiği ölçüde farklı amaçlarla farklı ülkeler tarafından rakip ülke aleyhine kullanılabileceğini gerçeğini önümüze koymaktadır.
ÖRGÜTLER ARTIK KULLANIMA DAHA AÇIK
Örneğimizdeki IŞİD’e gelirsek. IŞİD, ABD’nin Irak’ı işgaline karşı 2004 yılında kurulan bir örgüt. Zaman içinde hem Irak hem de Suriye’de güçlendi. Suriye’de 2011’den Esad’a karşı savaşan cephe içinde yer alması ve El Kaide bağlantısı örgütü, daha da güçlendirdi. IŞİD 2012 sonrasında El Kaide’ye de mesafe alarak Suriye’den Irak’a yöneldi.
Suriye’de Der Zor bölgesini kontrol eden IŞİD, Irak’ta Rakka ve Felluce’yi kontrol etmeye başladı. Zaman içinde güçlendi. IŞİD’in güçlenmesinde en büyük etken Irak’ta Şii Maliki hükümetinin mezhepçi politikaları ve Sünnilere karşı ülkede her alanda uygulanan ayrımcı politikalar oldu. Bunlar IŞİD’in güçlenmesinde ana unsur oldu.
Şüphesiz IŞİD’in özellikle 2011 sonrası süreçte güçlendiren bir başka unsur ise verdiği mücadeleyi İslam’ı temsil adına ve Batı’ya karşı yapma propagandasıdır. El Kaide’nin lideri öldürüldükten sonra IŞİD, dünyanın farklı yerlerindeki İslamcılar tarafından açık ve gizli olarak sahiplenilmiş ve desteklenmiştir. Bu destekçiler arasında farklı ülkelerdeki terör örgütleri olduğu gibi, IŞİD’i kendi bölgesel çıkarları için kullanan, IŞİD’e silah, insan yardımı yapan ülkeler olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Son yıllarda gerek Afganistan’a Taliban’ın başarısı, gerek Ortadoğu’da belirsizlik, gerek devam eden Rusya-Ukrayna ve Hamas-İsrail Savaşı uluslararası alanda vekalet savaşlarının süreceğini gösteriyor.Ne yazık ki, bu da IŞİD gibi yapıların bir biçimde kullanıma açık hale getirdiği ölçüde farklı amaçlarla farklı ülkeler tarafından rakip ülke aleyhine kullanılabileceğini gerçeğini önümüze koymaktadır. Nitekim IŞİD adına eylemde bulunanları farklı ülkelerden insanlardan oluşu bu açıdan önemlidir.
Terör örgütlerini güvenlikçi politikalarla bitirme yönteminde ısrar sadece silah şirketlerinin kazanması, daha fazla insanın ölmesi ve büyük devletlerin kendi aralarındaki güç savaşı mücadelesi için zaman kazanmak olur. Bugün başta Ortadoğu’da ve dünyanın farklı bölgelerinden savaşlar, eşitsizlikler sadece yeni terör örgütlerinin ortaya çıkmasına zemin yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
EŞİTSİZLİKLER TERÖRE ZEMİN HAZIRLIYOR
Diğer yandan IŞİD’i Suriye ve Irak’ta bitirecek olan Sunnilerin ülke yönetimine katılmasının yolunu açmak ve eşit vatandaşlık haklarından yararlanması ve hukuki olarak da dışlanmaması yani bulundaki ülkeleri sahiplenmesidir.
Bu yapısal değişiklikler yapılmadan yapılacak silahlı mücadele başarılı olsa dahi farklı ülkelerden katılımcıların olduğu IŞİD, yine farklı yerlerde, farklı amaçlar için terör eylemi yapmaya devam edebilecektir. Ya da benzer bir örgüt, IŞİD ya da başka bir adla tekrar ortaya çıkabilir.Terör örgütlerini güvenlikçi politikalarla bitirme yönteminde ısrar sadece silah şirketlerinin kazanması, daha fazla insanın ölmesi ve büyük devletlerin kendi aralarındaki güç savaşı mücadelesi için zaman kazanmak olur.
Bugün başta Ortadoğu’da ve dünyanın farklı bölgelerinden savaşlar, eşitsizlikler sadece yeni terör örgütlerinin ortaya çıkmasına zemin yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
IŞİD gibi terör örgütlerinin ortaya çıkmaması ancak siyasetin alanının genişlemesi, demokrasinin derinleşmesi, toplumsal katılımı ve çoğulculuğun yolunu açacak, merkezinde insan olan bir sistemle mümkündür. Aksi halde seçimlerin olduğu ülkelerde otoriter liderler, seçimlerin olmadığı bölgelerde kime hizmet edeceğini bilmediğimiz örgütler ortaya çıkacaktır.Bunları da her yerde görüyoruz.
Yorum Yazın