62 milyon seçmenin olduğu bir ülkede sadece 25 milyonun (orası da şüpheli) sandığa gitmiş olması ülkede ciddi bir siyasal meşruiyet krizinin varlığına açıkça ortaya koyuyor.Geçtiğimiz Cuma günü komşu İran’da 12. dönem milletvekili seçimleri ve 6. dönem Uzmanlar Meclisi seçimleri yapıldı. Gözler halkın seçimlere ne denli ilgi gösterip katılım sağlayacağına çevrilmişti. Rejim yanlısı radikal muhafazakâr kesimler halkın seçimlere katılmasının “Dini ve milli” bir görev olduğuna dair vurgu yaparak, devlet gücünü de arkalarına alarak geniş bir propaganda mekanizmasıyla halkı sandık başlarına getirmeye çalıştı. Kendilerini reformist olarak konumlandıran kesimler de halkı oy kullanmaya ve bu şekilde değişimin önünü açmaya teşvik etmek için ellerinden geleni yaptılar. Rejim muhalifleri ise seçimlerin göstermelik olduğunu ve halkın seçimlere katılmamaları gerektiğini söyleyerek boykot çağrısı yaptılar.İran’ın içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi darboğaz, özellikle de 22 yaşındaki genç kadın Mahsa Amini’nin “kıyafetleri ve başörtüsü İslam’a aykırı olduğu” gerekçesiyle İran Ahlaki Emniyet Polisi’nin sokaklardaki kolu olan İrşad Devriyesi tarafından darp edilerek öldürülmesi sonrasında tüm ülkeye yayılan özgürlük temelli protestolar sonrasında seçimlere katılım oranı merak konusuydu.İran devlet aygıtının tüm propagandalarına, seçim öncesi kısmi özgürlük alanları açmalarına ve katılımı teşvik edici söylemlerine rağmen, gelen bilgiler seçimlere katılım oranının %40-41 bandında kaldığını gösteriyor ancak gerçekte olan katılım bu oranların çok çok altında kalmış durumda. İran’da yerel saatle 08:00’de başlayıp normal şartlarda saat 18:00’de bitmesi gereken seçimlerin İran rejimi tarafında saat 00:00’a kadar üç kez uzatılmış olması da zaten katılım anlamında pek çok olguyu ortaya koyuyor.
Yaklaşık 85 milyonluk nüfusu olan İran’da 62 milyona yakın seçmen var ve son seçimlerde sadece 25 milyon seçmenin sandığa gittiği görülüyor.
62 MİLYON SEÇMENDEN 25 MİLYONU SANDIĞA GİTTİ
Yaklaşık 85 milyonluk nüfusu olan İran’da 62 milyona yakın seçmen var ve son seçimlerde sadece 25 milyon seçmenin sandığa gittiği görülüyor. 2020’de yapılan meclis seçimlerinde İran rejimi tarihi bir darbe yemiş ve katılım oranı sadece %42’de kalmıştı. 2021 yılında yapılan son cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılım oranı %48’de kalmıştı ve şuan cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan İbrahim Reisi %42 oy olarak 1979 İslam Devrimi sonrasında en az oyla seçilen cumhurbaşkanı olmuştu. Görüleceği üzere İran’da Cuma günü yapılan seçimlere katılım oranı 2021’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de altına düşmüş durumda.Öncelikle; İran seçim sistemi sürecin başlangıcıyla birlikte çoğulcu bir aday belirleme ve seçmeye izin vermiyor. Seçim sistemi zaten en baştan ülke nüfusunun muhalif kesiminin adaylarını elemek üzere tasarlanmış durumda. Sistemin amacı halkın iradesiyle şekillenen bir süreci ortaya koymak değil, Rehberlik makamına mutlak bağlı olan, hâkim devlet oligarşisi ve müesses nizamın devamı için gereken her şeyi sorgusuz sualsiz yapabilecek kişilerin Meclis ve Uzmanlar Meclisi koltuklarına oturmasını sağlamaktır. Böylelikle halk; kendi meşru temsilcilerinin yarışa giremediği bir seçim sisteminde oy kullanmaya sıcak bakmıyor.İran’ın bugününe baktığımızda; halk yoksulluktan ambargolara, devlet destekli ağır yolsuzluklardan gelir adaletsizliği uçurumuna, her alanda nüfuz eden nepotizmden liyakat erozyonuna, ağır ekonomik krizden bir türlü bastırılamayan ekonomik ve demokratik temelli sokak ayaklanmalarına varıncaya kadar, kangren olmuş pek çok ağır buhranla karşı karşıya bulunuyor. Böyle bir sistemde halk kendi adaylarını seçemediği gibi ömür boyu atanmış bir Rehber’e rağmen oy kullanmanın çözüm üretebilmesini mümkün görmüyor. Çünkü böylesi bir sistem bekasını sürdürdükçe; halk nazarında kişilerin ve grupların derin yapısal sorunları çözebileceğine inanç yitirilmiş durumda ve bu durum halkın seçimlere katılım eğilimini zayıflatıyor.İran, İslami bir cumhuriyet ve belirli periyotlarda seçimlere gidiyor ancak “İran’da düzenlenen seçimler ne kadar özgür?” sorusunun cevabı net: İran’da seçimler düzenlense de özgür bir seçim yapısından söz edilemez. İran’ın neden özgür bir seçim sistemine sahip olmadığını anlayabilmek için anayasal yönetim yapısına bakmak gerek.İran devleti “cumhuriyet” ve “İslam” üzerine kurulu bir sistemdir. Seçimlerde adayların belirlenmesinde İran devletinin İslamcı kanadının güçlendiğini ve devletin cumhuriyet yanlısı kanadının zayıfladığı görülüyor. Bir gerçeği unutmamak gerekiyor; İran’da özgür bir seçim ve aday belirleme sistemi yoktur, sadece Rehberlik makamına mutlak bağlı bir devletin içindeki farklı güç odakları arasında yapılan bir ehven-i şer seçimi vardıRehberlik veya Velayet-i Fakih makamı İran’ın en temel ve en üst yönetim merciidir. İran Anayasası’na göre, Şiilerin 12. İmamı Mehdi’nin zuhur etmediği süre içerisinde İran’da onun temsilcisi ve onun adına yönetim yetkisi Veli-i Fakih’in (Dini Rehber) sorumluluğundadır. Bu kurumun ismi dini rehberlik olsa da aslında İran’daki her konuda ilk ve son sözü söyleyen kişidir ve seçilmiş cumhurbaşkanının, yasama ve yargı erkinin üstünde tek karar merciidir. Dini rehberliğin bazı anayasal görevlerine baktığımızda konu daha anlaşılır bir hale gelecektir:- İran’ın siyasetini belirlemek
- Siyasi işleyişi denetlemek
- Referandum emri vermek
- Tüm silahlı kuvvetlerin başkomutanı olmak
- Savaş ve barış ilan etmek
- İran Yargı Erki Başkanını atamak ve azletmek, Devrim Muhafızları ve İran Ordusu Komutanlarını atamak ve azletmek, Genelkurmay Başkanını atamak ve azletmek, üst düzey askeri ve güvenlik komutanlarını atamak ve azletmek, İran Devlet Radyo ve Televizyonu Başkanını atamak ve azletmek, Koruyucular Konseyi’nin 6 Ayetullah üyesini atamak ve azletmek
- Cumhurbaşkanını seçildikten sonra onaylamak ve uygun gördüğünde azletmek
- Genel af ilan etmek
- Yasama, Yürütme ve Yargı arasındaki ilişkileri düzenlemek.
Bu görevlere bakıldığında bugün İran’ın Dini Rehberi olan Ayetullah Hameneyi, ülkenin yasama, yürütme ve yargısı üzerinde “ömür boyu atanmış” tek hâkim güçtür. Uzmanlar Meclisi isimli kurumun yetkisi Dini Rehberi denetlemek ve azletmek olsa da kırk dört yıllık süreçte yapının tamamı Dini Rehberin denetim ve kontrolü altına girmiş durumda. Dini Rehber Ayetullah Hameneyi kendisinin seçimlerde sadece bir oyu olduğunu söylese de özellikle 6 üyesini direkt olarak atadığı Anayasayı Koruyucular Konseyi üzerinden seçimlere etki ediyor ve seçime girecek adayları belirleyebiliyor.İran’daki seçimlerin tüm denetimi 16 maddelik bir kanunun tanıdığı geniş yetkilerle Anayasayı Koruyucular Konseyi’ne verilmiştir. Koruyucular Konseyi İran devletinin en önemli anayasal kurumlarından biridir. Mecliste çıkan tüm kanunlar Koruyucular Konseyi’nin dini ve hukuki denetiminden geçmeden yürürlüğe giremez ve Konsey’in kanunları onaylaması gerekir. Öte taraftan seçimlerde aday olan her kişinin seçilme şartlarına sahip olduğu (Salahiyet) Koruyucular Konseyi tarafından onaylanmalıdır. Konsey tarafından reddedilen hiç kimse seçimlere katılamaz.Koruyucular Konseyi veya Anayasayı Koruma Konseyi 12 üyeden oluşur. Bu üyelerden 6’sı fakihlerden (Ayetullah) oluşur ve direkt olarak Dini Rehber Ayetullah Hameneyi tarafından atanır. Diğer 6 üye ise hukukçulardan oluşur ve Yargı Erki Başkanı’nın önerdiği isimler arasından Meclis tarafından seçilir.Burada “Dini Rehber Meclis tarafından seçilen Koruyucular Konseyi üyelerine müdahale etmiyor” savı öne sürülebilir. Ancak dikkat edilmesi gereken konu şudur: Meclis’teki milletvekilleri seçilmeden önce salahiyetleri (seçilme yeterlilikleri) Koruyucular Konseyi tarafından onaylanmış kişilerden oluşuyor ve hepsi Dini Rehberliğe bağlılığı onaylanmış kişiler. Ayrıca Koruyucular Konseyi’nin hukukçu üyelerini de Dini Rehberin direkt olarak atadığı Yargı Erki Başkanı Meclis’e öneriyor. Böylelikle Koruyucular Konseyi’nin 6 dini üyesi direkt olarak, 6 hukukçu üyesi de dolaylı olarak Dini Rehber tarafından atanmış oluyor.Durum biraz karışık gelebilir ama özetlersek eğer; İran’da seçimlere katılmak isteyen kişilerin İçişleri Bakanlığı’na yaptıkları başvurular Koruyucular Konseyi tarafından incelenir ve düzenin amaçlarına uymayan hiç kimsenin seçime girme yeterliliği onaylanmaz. Koruyucular Konseyi üzerinden muhalif olanlar elenir ve adaylıkları reddedilir. Bu da İran’da özgür bir aday olma sürecinin yaşanmadığını, dolayısıyla özgür bir seçimin olmadığını gösteriyor. Yani sistem sadece “kendi reformisti” ve “kendi muhafazakârı” olanları halkın önüne sunuyor ve dayatıyor.İran’daki seçim sistemi incelendiğinde; hem adaylık sürecinde hem de adaylıktan sonraki süreçte sistemin sıkı bir denetim uyguladığı görünüyor. Düzene ve Dini Rehberliğe tam bağlılık temel kıstas ve adaylar hem polis hem de istihbarat tarafından araştırılıyor. Bu raporlar üzerinden de Koruyucular Konseyi kimlerin seçime girip kimlerin seçime giremeyeceğine karar veriyor. Yani ne seçme ne de seçilme özgürlüğünden söz etmek mümkün. Tüm seçim sistemi ve nihai adaylıklar faklı aparatlar ve kurumlar vasıtasıyla direkt Dini Rehber Ayetullah Hameneyi’nin iradesine göre şekilleniyor.Son tahlilde; İran’da seçimlere katılım oranın %40-%41 bandında kalmış olması İran devlet aygıtının halkı seçimlere katılım için teşvik etme noktasında başarısız olduğunu gösteriyor. 62 milyon seçmenin olduğu bir ülkede sadece 25 milyonun (orası da şüpheli) sandığa gitmiş olması ülkede ciddi bir siyasal meşruiyet krizinin varlığına açıkça ortaya koyuyor. İran, içinde bulunduğu toplumsal dinamikler gözetildiğinde ilerleyen dönemlerde ciddi toplumsal reaksiyonlara gebe. İran’ın artık reformlarla düzeltilmesinin mümkün olmadığına inanan önemli bir kesimin “ne reformist, ne muhafazakâr; artık bitti macera” sloganları da göz önünde bulundurulduğunda, böylesi adaylarla İran’ın bugünkü darboğazdan kurtulması pek mümkün gözükmüyor…İran’da seçimlere katılım oranın %40-%41 bandında kalmış olması İran devlet aygıtının halkı seçimlere katılım için teşvik etme noktasında başarısız olduğunu gösteriyor.
Yorum Yazın