Yapılan bir çalışmaya göre, karbon ayak izi eşitsizliği yeterince anlaşılmadığı gibi azımsanıyor. Farklı ülkelerden sadece 125 milyarder dünya nüfusunun yüzde 90’ında yer alan herhangi bir kişiden 1 milyon kat daha fazla emisyona sebep oluyor. Özellikle zengin ülkeler fosil yakıt yardımlarına son vererek, çevreyi kirletenlere ödeme yaptırarak ve adil olmayan mali kuralları değiştirerek trilyonlarca dolarlık hibeye eşdeğer iklim finansmana erişime olanak sağlayabilir…
Çok bilinen bir söz vardır: Fakirleri doyuramadığımız için değil, zenginleri doyuramadığımız için açlık, yoksulluk, sefalet bitmiyor. Bunu biraz da genişlettiğimizde aslında pekala zenginleri bir türlü memnun edemediğimiz için iklim kriziyle ilgili acil, kararlı ve sistematik uygulamalara geçemiyoruz da diyebiliriz.
Zenginlik ve iklim krizi arasındaki ilişkiye dair son birkaç haftada önemli araştırmalar paylaşıldı. Bunların her biri bağımsız birer araştırma olarak farklı verilerle ortaya konmuş olsa da ortak ve paralel bazı özelliklere sahip.
O araştırmalara geçmeden önce bundan tam bir yıl önce açıklanmış başka bir araştırmanın sonuçlarına atıf yapalım…
Oxfam ve Stockholm Çevre Enstitüsü'nün The Guardian gazetesi ile birlikte yürüttüğü The Great Carbon Divide (Büyük Karbon Uçurumu) başlıklı araştırmasınagöre, dünyanın en zengin yüzde 1'i en yoksul yüzde 66'dan daha fazla karbon salımına neden oluyor.
Yani, insanlığın en zengin yüzde 1'lik kesimi, en yoksul yüzde 66'lık kesimden daha fazla karbon emisyonundan sorumlu olup, bu durum savunmasız topluluklar ve iklim acil durumuyla mücadeleye yönelik küresel çabalar açısından vahim sonuçlar doğuruyor.
Milyarderler gezegeni yok etme noktasına kadar yağmalıyor…
Küresel iklim eşitsizliği üzerine bugüne kadar yapılan en kapsamlı çalışmalardan biri olan bu araştırmaya göre, milyarderler, milyonerler ve yılda 140 bin dolardan fazla maaş alanlar dahil 77 milyon kişiden oluşan bu elit grup, 2019 yılında tüm karbon emisyonlarının yüzde 16'sından sorumlu.
Bu oran, sıcaklık nedeniyle 1 milyondan fazla ölüme neden olmaya yetiyor.
Rapor, ABD Çevre Koruma Ajansı tarafından kullanılan ve her 1 milyon ton karbon için dünya çapında 226 fazla ölüm anlamına gelen ölüm maliyeti formülünü kullanarak, sadece yüzde 1'in emisyonlarının önümüzdeki on yıllar boyunca 1,3 milyon insanın sıcaklığa bağlı ölümüne neden olacağını hesapladı.
Araştırmaya göre yoksulluk içinde yaşayan insanlar, marjinalleşmiş etnik topluluklar, göçmenler ve aşırı hava koşullarına karşı savunmasız evlerde ya da dışarıda yaşayan ve çalışan kadınlar ve kız çocukları orantısız bir şekilde acı çekiyor. Bu grupların tasarruf, sigorta veya sosyal korumaya sahip olma ihtimalleri daha düşük.
Bu da onları sel, kuraklık, sıcak hava dalgaları ve orman yangınları karşısında hem ekonomik hem de fiziksel olarak daha fazla risk altında bırakıyor. BM, gelişmekte olan ülkelerin aşırı hava koşullarına bağlı ölümlerin yüzde 91'inden sorumlu olduğunu söylüyor.
Kirleten kirlettiği ile kalıyor, iklim krizine katkısı hiç olmayan kesimler “zenginlerin kirletme hakkının” acısını çekiyor.
Milyarderlere servet vergisi uygulansa 500 milyar dolar gelir
Oil Change International’ın geçen ay yeni yayımlanan araştırması, zengin ülkelerin servet vergisi, kurumlar vergisi ve fosil yakıtlara yönelik vergilerin toplamından yılda 5 trilyon dolar gelir elde edebileceğini gösterdi.
Milyarderlere uygulanacak bir servet vergisi ile dünya çapında 483 milyar dolar gelir elde edebilirken, finansal işlem vergisi ile 327 milyar dolar toplanabilir. Büyük teknoloji, silah ve lüks moda satışlarından alınacak vergilerin toplamı da 112 milyar dolara ulaşacak.
Dünya çapında uygulandığı takdirde kamu askeri harcamalarının yüzde 20’sinin yeniden dağıtılması ise 454 milyar dolar değerinde olacak.
Fosil yakıtlara verilen sübvansiyonların durdurulması, zengin dünyada 270 milyar dolarlık, dünya çapında ise yaklaşık 846 milyar dolarlık kamu parasının serbest kalmasına neden olacak. Fosil yakıt çıkarımına ilişkin vergiler zengin dünyada 160 milyar dolar, küresel olarak ise 618 milyar dolar değerinde olacak.
Özellikle zengin ülkeler fosil yakıt yardımlarına son vererek, çevreyi kirletenlere ödeme yaptırarak ve adil olmayan mali kuralları değiştirerek trilyonlarca dolarlık hibe ve hibeye eşdeğer iklim finansmana erişime olanak sağlayabilir…
Dünyanın farklı ülkelerinden 125 milyarder, dünya nüfusunun daha düşük gelirli yüzde 90’lık kısmında yer alan herhangi birinden 1 milyon kat daha fazla emisyona sebep oluyor.
ZENGİNLERİN KARBON AYAK İZİ, TAHMİNLERDEN ÇOK DAHA YÜKSEK
Karbon ayak iziniz, hem dünyanın hangi ülkesinde yaşadığınıza hem de gelir seviyenize bağlı olarak büyük farklılık gösteriyor. ABD’de yaşayan birinin karbon ayak izi, ortalama bir Nijeryalı’nın karbon ayak izinden yaklaşık 13 kat daha büyük.
Öte yandan, dünyanın farklı ülkelerinden 125 milyarder, dünya nüfusunun daha düşük gelirli yüzde 90’lık kısmında yer alan herhangi birinden 1 milyon kat daha fazla emisyona sebep oluyor.
Bu eşitsizlik, ülkeler özelinde de oldukça belirgin. Örneğin ABD’de en fazla gelire sahip yüzde 1’lik kesimden birinin karbon ayak izi, en az gelire sahip yüzde 50’lik kesimden birine kıyasla 1,388 kat daha büyük.
Gelelim bu konuya dair son araştırmaya…
Yeni bir çalışma, ülke içindeki karbon ayak izi eşitsizliğinin yeterince anlaşılmadığına ve büyük ölçüde azımsandığına işaret ediyor.
Nature Climate Change’de yayınlanan ve ABD, Danimarka, Hindistan ve Nijerya’dan 4 bin kişinin katılımıyla yapılan yeni bir çalışma, bu ülkelerin tamamında zenginlerin (en yüksek gelire sahip yüzde 10’luk ve yüzde 1’lik kesimin) karbon ayak izinin gerçekte olduğundan çok daha düşük tahmin edildiğini ortaya koydu.
Gerçeklik ve tahminler arasındaki en büyük uçurum, ABD’de ve Danimarka’da gözlendi.
Araştırmanın bir diğer önemli bulgusu, desteklenen iklim politikalarının da gelir düzeyine göre farklılık göstermesi oldu. En yüksek yüzde 10’luk gelir grubundan katılımcılar, kullanımın fazla olduğu dönemlerde elektrik fiyatını artırmak veya kırmızı ete vergi ilave etmek gibi politika önerilerini daha yüksek oranda destekledi.
Çalışmanın yazarlarından Copenhagen Business School İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Kristian S. Nielsen’e göre daha varlıklı kesimler, davranışlarını değiştirmelerini gerektirmeyen çözümleri daha çok benimsiyor.
Öğretim Üyesi Kristian S. Nielsen, “Küresel ısınmayı engellemeye yönelik hedeflerde görülebileceği gibi, sınırları tam anlamıyla belli olan bir karbon bütçemiz var. Şu anda bazı insanlar, hafta sonu Dubai’de alışverişe gitmek, büyük bir eve sahip olmak veya başka türlü amaçlar için, bu sınırlı bütçeden çok büyük bir pay alıyorlar. Bunun adil olup olmadığını konuşmak, tartışmak önemli” diyor.
SINIRLI KARBON BÜTÇESİNİN ADİL PAYLAŞILMASI GEREKİR
Nielsen, "Eşitsizlikler söz konusu olduğunda bazıları ‘zenginlerin ne kadar parası olduğundan kime ne’ diyebiliyor, çünkü nihayetinde paraya sınırlı bir kaynak gözüyle bakılmıyor. Ama söz konusu iklim olduğunda durum farklı. Küresel ısınmayı engellemeye yönelik hedeflerde görülebileceği gibi, sınırları tam anlamıyla belli olan bir karbon bütçemiz var. Şu anda bazı insanlar, hafta sonu Dubai’de alışverişe gitmek, büyük bir eve sahip olmak veya başka türlü amaçlar için, bu sınırlı bütçeden çok büyük bir pay alıyorlar. Bunun adil olup olmadığını konuşmak, tartışmak önemli” diyor.
Son derece açık ki, yüksek karbon salımı yapanlarla düşük karbon salımı yapanlar arasındaki büyük uçurum, karbonu azaltmaya yönelik mevcut ülkeler merkezli yaklaşımın yeniden düşünülmesi gerektiğini gösteriyor. Karbon vergileri ve zenginlerden alınacak servet vergileri bu noktada kritik önemde.
İster istemez, bu politikanın yaygın bir şekilde uygulanması yoksul insanların gelirlerine oranla daha fazla ödeme yapmasına neden oluyor. Refah dağılımında aşağıya doğru indikçe, insanlar enerji için daha yüksek bir yüzde ödemek zorunda kalıyor.
Bu konuda işler tamamen çığırından çıkmadan önce kısa bir süre daha zaman var. Eğer bu fırsat da kaçırılırsa, muhtemelen ekonomik, sosyal ve toplumsal açıdan daha karmaşık bir durum ortaya çıkacak ve üstelik karbon politikası artık küçük bir elit üzerinde yoğunlaşmaktan çıkıp, daha geniş kesimlere yaygınlaşacak ve ülkelerin tüm nüfusunu etkilemeye başlayacak.
Yorum Yazın