10 Eylül’de gerçekleşen başkanlık münazarasından akılda kalan pek çok sahne olsa da 2 Ekim tarihinde düzenlenen başkan yardımcılığı münazarasından akılda kalan tek şey adayların medeni tartışma haliydi.
2 Ekim tarihinde düzenlenen ve seçimin ilk ve tek başkan yardımcısı münazarası olma niteliği taşıyan programda J.D Vance ve Tim Walz karşı karşıya geldiler. Tarihsel olarak başkan yardımcılığı münazaralarının seçim sonucunu etkiler nitelikte olmadığı bilinen bir gerçektir. Fakat bu münazaranın ardından başka bir başkanlık münazarasının gerçekleşmeyecek olmasından dolayı -yani seçimden önce her iki partinin en yetkili isimlerinin son halka açık görüşmesi olmasından dolayı- söz konusu münazaranın seçim sonuçlarına olası etkisi tarihteki diğer başkan yardımcılığı münazaralarından daha olasıdır.
10 Eylül’de gerçekleşen başkanlık münazarasından akılda kalan pek çok sahne olsa da 2 Ekim tarihinde düzenlenen başkan yardımcılığı münazarasından akılda kalan tek şey adayların medeni tartışma haliydi. Her iki adayın da farklı görüşlerine rağmen okul baskınları gibi spesifik konularda ortak noktalar keşfetmeleri ve bunu salt söylemde bırakmayarak vücut dilleriyle de birbirlerine destek olmaları; birbirlerine karşı son derece ofansif olan ve kişisel niteliklere saldıran Harris-Trump isimlerine kıyasla taban tabana zıt görüntülere sahne olmuştur. Her iki partinin de destekçilerinin birbirinden son derece uzaklaşması ve bir müzakere ortamından ziyade siyasal tartışmaların hararetli biçimlerde yürütülmesi şüphesiz ki halk nezdinde korkunç bölünmelere neden olmuştur.
Söz konusu kamplaşmanın başkan adaylarının ulus önünde birbirlerine karşı sert söylemlerde bulunması ise temsilcisi oldukları iki kampın birbirlerine karşı duygu ve düşüncelerinin bir tezahürü olmuştur. Böylesi bir iklimde Vance ve Walz’ın ılıman, içerik olarak çoğunlukla bilgi ve projelerin tartışıldığı; ses tonlarının yükselmediği ve aksine sık sık gülümsemelere sahne olan bir münazara gerçekleştirmeleri seçmenlerde olumlu bir hissiyat oluşturmuştur.
Vance, bu münazarada itidalli ve hitabeti güçlü bir profil çizmiştir. Esasında Yale Hukuk mezunu olan ve ABD’de son zamanlarda en çok okunan kitaplardan birini yazan Vance’nin hitabet noktasında daha “halk ağzı” ile konuşan Walz’dan önde olacağı tahmin edilen bir durumdu.
VANCE, BU MÜNAZARADA HİTABETİ GÜÇLÜ BİR PROFİL ÇİZMİŞTİR
Başkan adaylarının bireysel performansları noktasında ise J.D Vance’nin adaylığının açıklanmasından bu yana sıklıkla eleştirilen yanlarının münazara süresince iyi kamufle edildiği belirtilebilir. Keza “çocuksuz kedili kadınlar” söylemiyle pek çok kişide olumsuz bir intiba bırakan Vance, bu münazarada itidalli ve hitabeti güçlü bir profil çizmiştir. Esasında Yale Hukuk mezunu olan ve ABD’de son zamanlarda en çok okunan kitaplardan birini yazan Vance’nin hitabet noktasında daha “halk ağzı” ile konuşan Walz’dan önde olacağı tahmin edilen bir durumdu.
Walz’un önceki kariyerinde öğretmenlik yapması, çocuk futbol takımı antrenörlüğünde bulunması, silah sahibi olması ve avcılıkla uğraşması gibi nedenlerden dolayı, öngörülen Demokrat Parti profilinden uzak bir “halk adamı” profili teşkil ettiği belirtilmektedir. Belki de Trump’ın en çok hitap ettiği grup olan alt-orta sınıf seçmenlere yönelik alternatif bir Demokrat-Trump profili oluşturmak isteyen Harris’in başkan adayı olarak Walz’ı seçmiş olabileceği düşünülebilir. Fakat Walz, uzun süredir çizdiği profilden münazara boyunca yararlanamamıştır. Bu durumun en büyük nedenlerinden biri ise Vance’nin de benzer bir arka plana sahip olmasından dolayıdır.
Keza benzer bir biçimde ekonomik ve kültürel sermaye bakımından çok da parlak bir ailede dünyaya gelmeyen Vance, bireysel çalışmaları sayesinde dünyanın sayılı okullarından biri olan Yale’de hukuk okuyabilmiş ve ABD’nin siyasal çevresinde kendine yer bulabilmiştir. Esasında J.D Vance’nin siyasetten de önce toplumda tanınmasının nedeni Ohio’da geçen yoksul çocukluk ortamını kaleme aldığı Hillbilly Elegy: A Memoir of a Family and Culture in Crisis isimli çok satan kitabıdır. Dolayısıyla kendisinden daha genç, akademik anlamda daha başarılı ve muhtemelen siyaseten daha parlak bir rakip karşısında Walz’ın söz konusu arka planından söylem olarak çok yararlanamadığı belirtilebilir.
Öte yandan Walz siyaset sahnesinde neşesi, pozitif söylemleri ve mizahi yönüyle bilinen bir yüzdü. Ancak münazara boyunca başta Çin’e geçmişteki seyahatlerine yönelik sorularda olmak üzere pek çok soruda Vance’ye göre nispeten gergin ve düzensiz cevaplar veren Walz, alışılagelmiş profilinden farklı bir kişilik ortaya koymuştur. Harris’in seçim sloganlarından birinin “Neşe” (Joy) olduğu düşünüldüğünde Walz, her ne kadar münazara gecesine kadar seçim propagandasının uyumlu bir bireyi gibi görünse de münazara gecesinde hararetli cevapları bu çizgiden sapmıştır. Öyle ki, Walz’ın aksine Vance’nin daha pozitif bir imaj ortaya koyduğu belirtilebilir.
Ek olarak, Trump-Harris münazarasına damga vuran ve Trump’ın sözünün moderatörler tarafından sıklıkla kesilip düzeltilmesi durumu (fact-checking) kamuoyunda eleştirilmiş ve Harris’in savunulduğuna yönelik bir algı oluşturtmuştu. Benzer bir durum Vance-Walz münazarasında gerçekleşmese de moderatörlerin yalnızca bir kez düzeltme girişiminin ardından Vance’nin moderatörleri “Münazaranın kuralları arasında böyle düzeltmelerin olmayacağını belirtmiştiniz” şeklinde yanıtlaması ve moderatörlerin Vance’yi haklı bularak konuyu değiştirmeleri, münazaranın başından itibaren Vance’nin ortaya koyduğu özgüvenli tutumu perçinleyen bir olay mahiyetindedir.
Gerek ekip olarak düşünülmüş siyasal stratejilerden dolayı, gerek Walz’ın bilinen kişilik özelliklerinin münazaraya yansımamasından dolayı; halkın gözündeki cinsiyetçi ve radikal Vance, -belki de bu özelliklerini iyi perdelediği için – gecenin kazananı olmuştur.
VANCE, GECENİN KAZANANI OLMUŞTUR
Bununla beraber, Vance’nin gecenin kazananı olmasının sebeplerinin genelde söylemsel taktiklerden kaynaklandığı gözlemlenmektedir. Gece boyunca Vance’nin sıklıkla “İçinde bulunduğumuz Harris yönetimi” minvalinde söylemlerde bulunması tesadüften ziyade ustalıkla düşünülmüş bir siyasal strateji örneğidir. Keza bu seçimi Harris için zorlaştıran etkenlerden biri de dahil olduğu dört yıllık bir Biden-Harris yönetimidir.
Bu bağlamda Harris’in günümüzde Amerikan halkının muzdarip olduğu problemlere çözüm sunma noktasında sıklıkla karşılaştığı soru ise tüm bu çözümleri “neden yönetimde olduğu halde yapmadığıdır”. Dolayısıyla Harris kendisini, hem Biden’a olan desteğini sürdürmesi hem de onun bıraktığı Amerika’yı daha iyi hale getirme noktasında halkı ikna etmesi gereken bir ikilemde bulmuştur. Vance’nin münazara boyunca sıklıkla dile getirdiği “Harris yönetimi” vurgusu ise Harris’in geçtiğimiz dört sene içerisinde olanlardan kendisini soyutlayamamasına yönelik oldukça etkili bir stratejidir. Keza ekranları başındaki izleyenler, Harris’i geçtiğimiz dört yıl içerisinde yönetimin yol açtığı problemlerin müsebbiblerinden azade olarak değerlendirmeyecek ve eleştirilmesi gereken bir konuma koyacaktır.
Özetle, her ne kadar başkan yardımcılığı münazaraları genellikle seçim sonuçlarını etkilemeyen etkinlikler olarak addedilse de geçtiğimiz günlerde düzenlenen Vance-Walz münazarası, etkisiz münazaralar arasında gösterilemeyecek istisna durumlara örnek teşkil etmektedir. Gerek ekip olarak düşünülmüş siyasal stratejilerden dolayı, gerek Walz’ın bilinen kişilik özelliklerinin münazaraya yansımamasından dolayı; halkın gözündeki cinsiyetçi ve radikal Vance, -belki de bu özelliklerini iyi perdelediği için – gecenin kazananı olmuştur. Fakat her iki adayın da anlaşamadıkları ve birbirlerine karşı geldikleri tüm noktalara rağmen yaklaşık 1.5 saat boyunca fikirlerini saygı çerçevesinde aktarmaları ve dinlemeleri, sözcüsü oldukları başkan adaylarından daha itidalli oldukları gerçeğini öne çıkarmıştır.
Yorum Yazın