Siyaset bilimci Hasan Bülent Kahraman bugün CHP’yi neden desteklemeli sorusuna; “CHP, de facto siyasal muhalefetin odağıdır. Ama kendisine dönük bir yeniden inşa süreci için de kendisine muhalefet etmesini öğrenmelidir. Çok tartışılan gelecek vizyonunu CHP ancak bu koşulla sağlayabilir. Kısacası, CHP’yi, CHP’ye müdahale etmek için desteklemeli.” cevabını veriyor
Bagajıyla, şimdi kurultayları iptal ettirmeye çalışan sağlıksız parti içi yapısıyla, tarihsel kısıtlamalarıyla bütünleşen CHP’ye teslim olmaktan değil, oradaki demokratik bilinci yükseltmek, CHP’nin bir demokrasi odağı olmasını sağlamak, CHP’nin yan yana durduğu ve her defasında tekrarladığı şekilde o partilere teslim olmasını engellemek için CHP desteklenmelidir.
CHP, tarihe ait bir parti. Bugünkü partiyle tarihteki CHP’nin ilişkileri sorgulanabilir de sorgulanamaz da. Parti bir yandan geçmişine sıkı sıkıya bağlı, onun tüm sembollerini ve unsurlarını kullanıyor, bir yandan da çağdaşlaşma/güncelleşme sorunu yaşıyor. Geçmişi bunca eskiye dayanan bir partinin homojen bir yapıya sahip olduğunu söylemekse mümkün değil. 1965-1980 CHP’si ile, onun 12 Eylül rejimi tarafından kapatılmasından sonra kurulmuş SHP’nin ideolojik ve yapısal gerçekleri arasındaki ilişkiler tartışmaya açıktır. Benzer şekilde, yeniden açıldığı 1993’ten Kılıçdaroğlu dönemine kadar olan CHP birbiriyle, açık söyleyelim, ilişkisiz partiler. Bugün de Kılıçdaroğlu döneminden kopsun diye çalışılan bir CHP var.
İlişkileri veya kopuşları yaratan sosyolojik ve politik koşullar söz konusu elbette, ama gerçek değişmez. Bugün karşımızda kendi kimliği ve ideolojisiyle beliren bir siyasal partiden çok farklı güdülerle tanımlanan genel bir muhalefet odağı durumunda CHP. O nedenle de bir hayli esnek (elastik) ve amorf. Anlaşılan, kendi içinde de o muhalefeti tayin eden farklı unsurların bir koalisyonu. O nedenle her gün başka bir CHP ile karşı karşıya gelmek şaşırtıcı değil. Başka türlü söylersem, ideolojik determinasyonu dışında, muhalefet odağı olarak, olduğu için, yine heterojen bir kitle tarafından kabul edilen bir parti CHP. CHP’ye oy veren kitlenin büyük çoğunluğunun siyasal temsil açısından CHP’yle sorunlarının bulunduğunu herkesten daha çok CHP’liler ve CHP yönetimi biliyor.
İlginç bir durumla karşı karşıyayız. Kendisini ideolojik planda temsil etmediğini söyleyen bir kitle CHP’yle politik bir ittifak içinde. Siyasette pek görülmeyen bir olgu bu.Türkiye’de bildiğim kadarıyla genel oya katılan kesimlerin Lenin’le bir ilişkisi yok. Lenin, çünkü, siyasal pratiğin ve ittifakların günü, yeri geldiğinde siyasal ideolojinin önüne geçebileceğini, bir taktik olarak, ama stratejik hedeflerin ötesine geçmeyen bir taktik olarak, kullanılabileceğini belirtiyordu. Eğer Lenin’in bire bir uyguladığı yöntemleri her şeye rağmen bir kuram olarak ele alırsak, hayatın gerçeği kuramı hiçbir zaman aşamaz ama onu a priori hale getirir. Yani, sezgiler kuramın öngördüklerini doğrular ve gerçekler. İnsanlar kuramdan habersizken kuram doğrultusunda davranır.
O oyu İhsanoğlu’na benim tabirimle ‘Batı muhalefeti’ verdi ‘Doğu muhalefeti’ değil. Yani ulusalcılar, Beyaz Türkler, yüksek gelirli, yüksek eğitimli, Batılı ve seküler kesim verdi oyunu. Kime verdi, bir siyasal İslamcıya.
*
CHP’nin kendilerini temsil etmediğini söyleyen kişi ve kitlelerin yine de o partiye yönelmesinin altında yatan çok fazla neden yok. Bunca kıvrım göstermiş ve politik ideolojisini net çizgilerle belirleyememiş bir partinin kazandığı destek, üstünde durulması gereken bir husustur. Şöyle düşünelim: Ekmeleddin İhsanoğlu, 1970 sonrasında Türkiye’de siyasal İslam’ın temellenmesinde birinci değilse de ikinci, ikinci değilse de üçüncü isimdir. Hiç değilse o isimlerin önde gelenlerinden biridir. CHP, bana göre utanç verici biçimde 2014 seçiminde o zatı Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdi. Bana göre utanç verici bir tercihti. (Hemen belirteyim: sadece, ideolojik açıdan bu tespiti yapıyorum. Değerlendirmem kesinlikle kişiliklerle ilgili değildir.)
Ayrıntısını bilmem. Dedikodular, o dönemde, İhsanoğlu’nu, can dostu, can yoldaşı olan MHP’nin (ikinci bir utanç vesilesi) CHP’ye önerdiğini, onun da kabul ettiğini vurguluyordu. Tabii ki, doğrudur. Yine de İhsanoğlu bütün o Alevi gruplarından destek aldı (üçüncü bir utanç vesilesi) ve %38 oy sağladı.
O oylar İhsanoğlu’na değildi. O oyu Kürtler de vermedi. Çünkü, Selahattin Demirtaş DP’nin adayıydı ve %10 oy elde etti. Böylece, o oyu İhsanoğlu’na benim tabirimle ‘Batı muhalefeti’ verdi ‘Doğu muhalefeti’ değil. Yani ulusalcılar, Beyaz Türkler, yüksek gelirli, yüksek eğitimli, Batılı ve seküler kesim verdi oyunu. Kime verdi, bir siyasal İslamcıya. Kim verdi, ‘seküler’ kesim. Nedeni çok açık, sınıfsal olarak kendilerini dışlayan ve sınıfsal iktidarlarına karşı çıkan Erdoğan karşıtı cepheyi kurmak için. (CHP’nin o tarihte araya Doğu Perinçek’i alarak MHP’yle yaptığı ittifak ayrıca bu açıdan incelenmeye muhtaçtır.)
Benzeri taktikler bugün de sürüyor. Bugün de siyasal iktidarı sağlamak için CHP olmadık ittifaklara girebiliyor. Örneğin Mansur Yavaş profilindeki bir kişiyi, kendi geleneksel partisinde tutunamadıktan sonra bünyesine aldı Ankara Belediye Başkanı seçtirdi. Burada kritik bir nokta var. Yavaş, CHP’den bir kez ayrılmış, ancak Millet İttifakının adayı olarak yeniden dönüp seçimi kazanmıştır. Evet, ‘ittifak’ın adayı olarak. Yani, CHP seçmeni değil, bir koalisyon Yavaş’ı, eski bir MHP’liyi seçti. (Zannederim, Yavaş, son çıkışlarıyla kendisini tümüyle tasfiye etti. O da bunu anlamış olacak ki, son belediye başkanlığı dönemi olduğunu belirtiyor.)
Siyaset, politik kimlikle yapılır. Onu yitirerek siyasal çıkar peşinde koşmanın sonu büyük bir hüsrandır. CHP bu gerçeği henüz tam olarak görmedi. Ona rağmen CHP’yi tamı tamına bu açıdan ele almak gerekir.
*
Bu durum şunu gösteriyor: ortada bir ideolojik tercih yok. Stratejik bir tercih de yok. Politik pratik bir tercih var. CHP’nin bu pratiği bütün kanatlarla tüm tavizleri vererek yaptığı bir ittifakla sağlamasını son derecede yanlış hatta ürkütücü buluyorum. Neden öyle düşündüğümü dileyen CHP’nin siyasetine bakarak anlayabilir. Politik oportünizm kadar bir partiyi yıpratan ve zayıflatan ikinci bir unsur bilmiyorum. CHP, bugün tepeden tırnağa o yanlışın içindedir. İttifak kurmak, cephe oluşturmak adına kendisini yok sayacak bazı oluşumlara yönelebiliyor CHP.
Hiçbir partinin geleceğe dönük beklentileri bu formülün içinden çıkmaz. Etrafımız beni doğrulayan örneklerle dolu. Daha dün Saraçhane’de ellerini kollarını sallayarak İmamoğlu’na sarılan, onun da ‘abla’ dediği bir kadın politikacı vardı, anımsıyorum. Şimdi o politikacıdan ses çıkmadığı gibi, merkez partisi olacak partisi de olması gerektiği gibi (!) eski MHP’lilerin eline geçti. O eski MHP’liler ve onların genel başkanı Dervişoğlu, tıpkı Altılı Masa aracılığıyla kendisine bir politik konum kazandıran DP (?) Genel Başkanı gibi, şimdi politik bir pozisyon takınmak ve bir yerlere tutunmak istiyor. Tıpkı eski Deva’lılar, tıpkı tek tutkusu eline mikrofon almak olan Davutoğlu gibi. İkincisi, mesela bizzat Altılı Masa’yı anımsıyoruz. Şimdi ismi okunmuyor, cismi de ortada yok. CHP onlara lokomotif oldu ve ne yazık ki, yitiren yine CHP oldu.
Zannederim meramımı anlatabilmişimdir. Siyaset, politik kimlikle yapılır. Onu yitirerek siyasal çıkar peşinde koşmanın sonu büyük bir hüsrandır. CHP bu gerçeği henüz tam olarak görmedi. Ona rağmen CHP’yi tamı tamına bu açıdan ele almak gerekir. Yani, CHP, şu bahsettiğim siyaset odakları dışında kalan kişi ve çevrelerce de desteklenmeli mi ve eğer bu sorunun cevabı olumlu ise, o desteğin bağlamı, zarfı ne olmalı?
Her zaman vurguladığım gibi halkın demokratik bilinci siyasal elitin ve özellikle devletin demokrasi bilincinden üstündür. Türkiye hiçbir dönemde demokrasi daralmasına izin vermemiştir.
*
Yanıtlayacağım ama önce küçük bir saptamada bulunayım. Ben, AKP’ye kitlelerin niçin oy verdiğini, tüm o popülizm vs tartışmalarının ötesinde en iyi bilenlerden biriyim. AKP iktidarının kurucu unsuru demokrasi olmuştur ve bu kesindir. 2002 ve2007 başarılarının altında bu gerçek yatar. Zamanın getirdiği erozyon neticesinde AKP’nin bugün iktidar partisi olarak Türkiye’de ciddi bir demokrasi daralması yarattığı ve onu besleyecek biçimde çok ağır bir ekonomik darboğaz oluşturduğu da en az bir o kadar açıktır. Mevcut koşullar gelecekte bir AKP iktidarını muhtemel göstermiyor.
Bütün iç sıkıntılara rağmen bugünün Türkiye’sinde en ciddi sorun demokrasidir. Türkiye haksız ve gereksiz bir demokrasi zorlaması içindedir. 1876’dan beri seçimlerin yapıldığı, 1908 sonrasında 40 bin köyde (artık bu sayı mevcut değilse de) politikanın konuşulduğu Türkiye’de demokrasi ekmek ve su kadar zaruridir ve hayatın bir parçasıdır. Her zaman vurguladığım gibi halkın demokratik bilinci siyasal elitin ve özellikle devletin demokrasi bilincinden üstündür. Türkiye hiçbir dönemde demokrasi daralmasına izin vermemiştir.
Bugünkü ihtiyaçtan söz ediyoruz. Bu ortamda en örgütlü, en geniş tabanlı, en geniş ikinci halk desteğine sahip, daha da önemlisi tüm Batı illerini, tüm Güney illerini, kısacası Büyük Lillerini ve Kırıkkale’ye kadar Anadolu içini yerel yönetimlerde ele geçirmiş bir parti olarak CHP, temel demokrasi arayış ve ihtiyacının dile getirildiği ve savunulduğu bir partiye dönüşmek zorundadır.
İdeolojik ayrışmalar, bünyesindeki Batı ve Doğu muhalefetlerinin uzlaşmazlığı, Beyaz Türklerin sekter tutumları kayıt edilmeli, onların aşılması için çalışılmalı ama demokrasiyle bütünleştiği oranda CHP bir demokrasi odağı olarak desteklenmelidir.
Bagajıyla, şimdi kurultayları iptal ettirmeye çalışan sağlıksız parti içi yapısıyla, tarihsel kısıtlamalarıyla bütünleşen CHP’ye teslim olmaktan değil, oradaki demokratik bilinci yükseltmek, CHP’nin bir demokrasi odağı olmasını sağlamak, CHP’nin yan yana durduğu ve her defasında tekrarladığı şekilde o partilere teslim olmasını engellemek için CHP desteklenmelidir. Aydınlanma, bilgelik, Anadolu hareketi gibi kültüralist retoriklerden arınmış, reel politikayı ve ödünsüz bir demokrasinin tayin edici rolünü oluşturmak için de CHP’yle bu uzlaşma sağlanmalıdır.
CHP, sağla daima flört içinde olmuştur ve bu ona her defasında zarar vermiştir. Bir kere daha o tutukluğu yaşaması gerekmiyor. Alevilerle ve Kürtlerle değil CHP, Deva Partisiyle, Gelecek Partisiyle, İyi Partiyle sınırlarını ayarlamalıdır.
*
CHP önce demokrasiyi sağlamak diğer kimlik özelliklerine o noktadan yürümek zorundadır. Kısacası, bugüne değin yürüdüğü yolu değiştirmelidir.
Böyle bir dönüşüm mümkün müdür? Beyaz Türklerden kurtulmak pek o kadar kolay görünmüyor, örneğin. Öte yanda Aleviler var. CHP için olmazsa olmaz bu kitle şimdilik bu partiye mahkum durumda, her defasında firesiz şekilde CHP’yi destekliyor ama görebildiğim kadarıyla şimdi CHP o kesimle arasına bir set çekiyor. Özellikle Kılıçdaroğlu’nun kendisi için akıl almaz şekilde inşa ettiği pozisyonundan ve partiyi şu hale düşüren tutumundan sonra galiba o kesimle CHP arasında bir süre soğuk rüzgarlar esecek görünüyor ki, epey bir süredir, parti bünyesindeki Dersim-Alevi kesimine bazı tırpanların geldiğini sağır sultan bile duydu. İkinci unsur Kürtlerdir. Yazmaktan bıkmadığım şekilde, Kürtlerin desteği olmaksızın CHP bir yere varamaz. Hele bu haliyle hiç varamaz. Ama Kürtlerin de ufukta duran ve dünyanın dönmesine rağmen bir türlü ilerlemeyen çözüm ihtimali nedeniyle onlar da CHP’ye mesafeli görünüyor.
Çok tehlikeli bir koşuldan söz ediyorum. CHP’nin bu iki kesimin desteğini alması şarttır. Aksi takdirde parti kesinlikle sağ siyasetin çeşitli tonlarına teslim olacak, onlarla birlikte hareket edecek ve güdük kalacaktır. CHP, sağla daima flört içinde olmuştur ve bu ona her defasında zarar vermiştir. Bir kere daha o tutukluğu yaşaması gerekmiyor. Alevilerle ve Kürtlerle değil CHP, Deva Partisiyle, Gelecek Partisiyle, İyi Partiyle sınırlarını ayarlamalıdır.
Unutmayalım, CHP milleti bir arada tutmuyor bugün, millet CHP’yi bir arada tutuyor. Dolayısıyla CHP, o tepkinin telaffuz edilmiş veya edilmemiş özü olan demokrasiyi sadece bir eylem/performans olarak değil, bir ideoloji ve yöntem olarak benimsemelidir. O zaman diğer unsurlardan uzak kalabilecektir.
*
Bugün için konuşacaksak, CHP’nin bu sınırı düzenleyecek ideolojik tercihleri yok. Neredeyse toplumun Erdoğan ve AKP’ye karşı tepkisinin bir sonucu bugünkü CHP. Sonuna kadar meşru bir olgudur bu. Ama aynı şeyi söyleyeyim, o noktada da duyarlı olmak zorundadır ve sadece bu tepkiyle yetinmemelidir. Unutmayalım, CHP milleti bir arada tutmuyor bugün, millet CHP’yi bir arada tutuyor. Dolayısıyla CHP, o tepkinin telaffuz edilmiş veya edilmemiş özü olan demokrasiyi sadece bir eylem/performans olarak değil, bir ideoloji ve yöntem olarak benimsemelidir. O zaman diğer unsurlardan uzak kalabilecektir.
*
Kısacası, bugün CHP, demokratik güçler ve çevreler tarafından demokratik tepkinin odağı olarak biri içe diğeri dışa dönük iki ana nedenle desteklenmelidir. İçe dönük neden CHP’nin sağa kaymasını engellemek, partiyi sağ siyasetle, sağ partilerle ittifakını sınırlı şartlarda ve kontrolü elinde tutarak düzenlemesi için zorlamak, sağ düşünce gibi görünmeyen, ilericilik sanılan ama özünde sağ ideolojiye ait olan unsurlardan CHP’yi arındırmaktır. Dışa dönük neden ise CHP’nin gerçek bir sol ve demokrat parti olmasını sağlamaktır. Kendisini temsil etmediğini söylediği halde başka olanak bulamadığı için CHP’ye oy veren kitlelerle reel sol ve demokratik bir ideoloji üstünden uzlaşamazsa CHP’nin sadece bir tepki partisi olarak daha fazla ilerlemesi olanaksızdır. Böyle sonuçlar dışarıda durarak, kayıtsız kalarak değil, içinde yer alarak sağlanabilir.
CHP, de facto siyasal muhalefetin odağıdır. Ama kendisine dönük bir yeniden inşa süreci için de kendisine muhalefet etmesini öğrenmelidir. Çok tartışılan gelecek vizyonunu CHP ancak bu koşulla sağlayabilir.
Kısacası, CHP’yi, CHP’ye müdahale etmek için desteklemeli.

Yorum Yazın